on yedi

14.6K 822 199
                                    

Ateş gideli bir kaç saat olmuştu. Oturduğu koltuğa oturmuş, kaçıncı olduğunu bilmediğim sigaramdan içiyordum. Bardağı hala masada dururken, kaldırmak istemediğimi fark ettim. Böylece geldiğine dair şüpheye düşmeyecektim. Gelmişti, görmüştüm, sesini yüreğime değin işitmiştim. Kollarımda ki sızlamada, ilk defa sevdiğim adama sarılmış olmamdan kaynaklıydı.

Elimi saçlarımın arasından geçirirken, içime derin derin çektiğim sigaranın dumanı bırakıyordum dudaklarımdan. İlk defa evimin içinde içiyordum sigarayı. Ancak önemseyecek halim de yoktu.
Şimdiye kadar hiç bir şey, korktuğum gibi gitmedi ateşle. En ufak bir aşağılama, hakaret, fiziksel, psikolojik şiddet görmedim. Bu içimi rahatlatmak yerine daha da gerilmeme sebep olan başlıca etken sanırım.

Ateş, psikolojik sorunları olan sosyopat herifin tekiydi. Buna defalarca kendi gözlerimle şahit olmuştum. Kendi vücudunada zarar veriyordu. Avuç içleri sigara izleriyle doluydu. Yüzünde kollarında izler vardı. Göz altlarından madde kullandığıda belliydi. Gidip en yanlış kişiye tutulmuştum. Doğru mu yapıyordum hayatına dahil olmaya çalışarak, işte bu soru beynimi kemirip duruyordu. Ya sevdiğim adama yakın olmaya çalışırken ona zarar verecek olursam, çevresinde ki insanların, farklı bir cinsel yönelimi sorun çıkarmadan kabullenmeleri beklenemezdi. Adamlar mafyaydı işte. Eşcinselliğe bakış açılarını tahmin etmek, olası bir karşılaşmada acımadan öldüreceklerinden emin olmak için, medyum olmaya gerek yoktu. Benim yüzümden ateş açık hedef haline gelirse diye düşündükçe, kafayı sıyıracak gibi oluyordum.

Saaat üçe gelirken telefonumu elime alıp ateşe mesaj attım. İflah olmaz, aptal bir seviciydim. Her ne kadar, onun başına benim yüzümden bir şey gelmesinden ötürü endişelensemde, hayatına dahil olma fırsatı yakalamışken, geri tepecek gücümde yoktu. Her daim yanlızdım. Başarımda, yenilgimde yanımda durup, sarılacak kimsem yoktu. Ben de ateşe olan hislerime sarılmıştım.
Sevgimin büyüklüğü bana destek olmuştu. Uyku tutmadığında onu hayal etmiştim. Canım yandığında onu düşünmüştüm. Okula giderken, nefes alırken. Ateş hayatımın tümü haline gelmişti. Yaşamsal bir fonksiyon gibiydi benim için. Kendi irademle ondan uzak duramazdım.

Baş belası : İyi geceler.. bir şekilde hayata tutunmamı sağladığın için teşekkür ederim. Belki bilerek yapmadın. Belki farkında değilsin ama bana iyi geliyorsun ateş. Seni çok seviyorum.
[02:34]

[Görüldü]

Cevap vermemesi sorun değildi. En azından istediğim gibi mesaj atabilecek hale gelmiştim.

Onun oturduğu koltukta uyuya kalıp, hiç devamsızlık yapmadığımdan, bir günlüğüne tatil ilan etme kararı aldım.
Dün gibi yağmur atıştırıyordu. Kahvaltı hazırlarken müzik dinleyeyim diye telefonumu almıştım ki, bildirim panelinde ateşim kişisinden bir yeni mesaj yazısını okudum. Hemen mesaja girdim.

Ateşim : İyi geceler.

[04:04]

Telefona bakarak gülümsedim. Bir sabah ne kadar güzel olabilirse, o kadar güzel olmuştu gözümde.

Baş belası : Günaydın.. Cevapsız bırakamadığın için teşekkür ederim.

Ateşim : Okulda değilsin ?

Baş belası : İlk defa devamsızlık yapacağım tuttu. Sen okula gittin mi yoksa ?

Ateşim : Evine geliyorum.

Şokla telefona baktım.

Baş belası : Bir sorun mu var ?

Baş belası : Yani elbette gelebilirsin yanlış anlama, sadece endişelendim biraz sorun yok değil mi ?

Ateşim : Aşçım izne ayrıldı. Sende birşeyler yerim diye düşündüm.

Baş belası : Bekliyorum..

Banyoya koşup dişlerimi fırçaladıktan sonra yüzümü de yıkayıp mutfağa geçtim. Evde ne varsa, kahvaltıda ne yenebilirse yapmak isterdim. Fakat maddi durumum buna el vermezdi. Elimdeki mazemelerle menemen yapabilirdim ama yer miydi işte onu bilmiyordum.
Reçelleri yeni tabaklara aktardım, zeytin, peynir, salatalık.. çay suyu koydum bir de çünkü menemenin yanında kahve gitmezdi. Usül çaydı. Fakat çay içtiğini hiç görmemiştim, umarım içerdi. Zaten şuan yiyeceğine emin olduğum tek bir şey yoktu masada. Zeytinim, peynirim hep ucuz markalardı. Gerçi tat olarak fena sayılmazlardı. Ama zengin bir ağzın damak tadı nasıl algılardı kestiremiyordum.

Pahalı ve lüks bir restoranda veya başka iyi bir aşçı tutarak elbette kahvaltı yapabilirdi, fakat aklına ben gelmiştim ve bu mutlu ediciydi.

Önce hamur hazırlayıp, poğaça yapıp fırına atmış, sonra menemene başlamıştım. Çayı demleyip menemeni masaya koyduktan sonra poğaçalarıda, fırından almıştım ki kapı çaldı. O sıra üzerimde hala pijamalarımın olduğunu fark ettim. Berbat bir farkındalıktı. Değiştirmeye zamanım olmadığı için sıkıntıyla nefes alıp düşük omuzlara kapıya gittim. Herşey tamamdı ama ben pijamalarımı unutmuştum aptal gibi.

Kapıyı açmamla, kalbimin uzun yol koşusuna başlaması bir oldu. Üzerinde koyu renk kıyafetler, havalı duruşu, iri bedeniyle karşımdaydı işte. Kocaman gülümsediğime emindim, çünkü yüzüme bakınca, onun da dudakları hafiften kıvrılmıştı.

-Hoşgeldin

Merhaba diyip, içeri geçti. Evimi, yaşam standartlarımı gördükten sonra, beni kendinden uzaklaştıracağını, düşük göreceğini düşünüp, endişelenmiş, adaletten bir haber dünya düzenine saydırmıştım. Fakat, uzaklaşmak yerine bir gün sonra tekrar yemek yemeye uğraması, sırıtmama devam etmeme sebep oluyordu. Sanırım bu sırıtma yüzüme yapışacaktı tüm gün.
Direkt mutfağa geçtiğinde ben de arkasından gittim. Masaya vereceği tepkiyi merak ediyordum. Merakla yüzüne baktım fakat genellikle olduğu gibi ifadesizdi. Ya da ben, onu, ifadelerinden anlam çıkartacak kadar tanımıyordum.

Sandalyeye oturduğunda ben de çaydanlığı masaya bırakıp yanına oturdum.

-Çay mı kahve mi diye soramadım ama menemenin yanın da kahve olmaz diye, direkt çay demledim. Gerçi menemen sever misin onuda bilmiyorum. İstersen kahvede hazırlaya bilirim ?

- Sorun yok iyi böyle.

Bir süre konuşmadan yemek yedik. Yanlızca çatal bıçak sesleri duyuluyordu. Gergin değildim. Zira ateş her gün evime gelip gidiyormuş gibi rahattı. Bunu bedenine bakarak rahatlıkla söyleyebiliyordum. Fakat ben, heyecandan pek yiyememiştim. Ateş yemişti. İçim sıcacık oluyordu onu izlerken. Yemeyi kestiğinde, bir teşekkür mırıldandı, teşekküre gerek yoktu. Fakat kısaca önemli olmadığını belirttim bende.

Elimizde çay bardaklarıyla balkona çıktık. Sigara içerkende sessizdi. Ağzını araladığında heyecanla söyleyeceği şeyi beklemeye başladım.

-Düşündün mü ?

-Düşündüm. Normal şartlarda elime geçmeyecek bir fırsat. Kabul edeceğim.

-İyi düşündüğüne emin misin ?

-Evet.

-Şartlardanda haberdar olmalısın o halde, eğer kabul edecek olursan, beş senelik sözleşme imzalaycaksın. Olağanüstü bir durum olmadığı sürece işten ayrılacak olursan yüklü bir para ödemen gerekecek. Gizlilikten bahsetmiyorum bile.

-Sorun değil. Gerçekten daha iyi bir fırsatla karşılaşacağımı hiç sanmıyorum. Evet fakülte birincisiyim fakat referans verecek yanlızca bir kaç hoca var. Adı bilinen tanıdığım da yok. Dekanın burslu öğrencilere karşı tavrıda belli. İlk defa, burslu bir öğrenci, birinci olarak mezun olacak bizim okulda. Hem.. bunların hiç biri olmasa bile, tek bir sebepten ötürü kabul ederdim. Biliyorsun.

İlk defa yüzümü bu kadar dikkatli inceleyip, gözlerimin derinliklerine baktığını fark ettim. Düşünceli görünüyordu. Hatta biraz da gergin.

-Pişman olmanı istemem. Beklentilerinin karşılanacağından emin değilim.

-Hiç bir beklentim yok. Pişman olmayacağımı düşünüyorum.

-Yine de mezuniyete kadar zamanın var. İyi düşündüğünden emin ol.

Son geçiş bölümü..

Uzak Dur [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin