2

276 15 27
                                    

Sevgili günlük,
Bugün sabah çok geç uyandım, öyle geç uyandım ki kalktığımda Deniz'le buluşmama on dakika kalmıştı. Gece uyumadan önce telefonumun sesini yanlışlıkla kapatmış olmalıyım. Ben de beni daha önceden üç kez aramış olan Deniz'i aradım ve geç kalacağımı söyledim. O da çok sakin bir şekilde bana saat bir buçuktaki buluşmaya geç kalabilmeyi nasıl başardığımı sordu.

"Ben de bilmiyorum. Aslında gece geç de yatmamıştım, on iki saatten fazladır uyuyorum ve başım gerçekten çatlıyor." dedim ona, ki başımın gerçekten çatladığı zamanlara kıyasla şu an bu hiçbir şey değildi: "Sallama, sıradan bir baş ağrısı SENİN başını çatlatamaz." diye cevap verdiğinde güldüm.

Oflama sesi duydum ahizenin karşısından, "Allah seni kahretsin Yağız. Boşu boşuna Alsancak'a mı geldim ben? Otuz dakikaya sizin evdeyim. Metroya biniyorum şimdi." dedi ve telefonu kapadı. Ben de yataktan kalktım ve duşa girdim.

Hava hâlâ öylesine sıcak ve nemli ki. Allah'ım, yazın İzmir'de durmak gerçekten imkansız bir şey. Sıcak hava insanın iliklerine kadar işliyor, oturduğum yerden sucuğa dönüşüyorum.

Dediği gibi yarım saat sonra geldiğinde ben ne yesem diye buzdolabına bakıyordum. Annem bu sabah erkenden Mete'yi, arkadaşının doğum gününe götürmüştü. Beş yaş doğum gününün organizasyonu, eminim bizim geçen yılki cadılar bayramının berbat organizasyonundan iyidir. Okul başkanlığına saçma salak kişiler aday olduğundan ve her yıl boş vaatler verildiğinden beri okuldaki tüm etkinliklerin kalitesi düşmüştü. Bu yıl kendi arkadaş grubumuzdan bir adaylık çıkarmayı düşünüyoruz ve bu muhtemelen Utku olacak. Gelenek gibi bir şey, okul başkanları on birinci sınıf olur. Objektif baktığımda Utku'nun kazanma şansının oldukça yüksek olduğunu görebiliyorum.

Deniz bana kumru, kendine çikolatalı boyoz almıştı (otuz yaşına gelmeden damarlarının tıkanacağını söylemeden edemedim). Ben de çay demledim. Yemeğini yerken diğer yandan bana Almanca kursundaki bir kıza ne kadar sinir olduğundan bahsetti. "Öylesine sinir bozucu ki abi, en alakasız anlarda bile bir yerlere hava atacak şeyler yerleştirmeyi başarıyor. Geçen yaz Amerika'dayken ben de görmüştüm bundan, aa, öyle mi, bizim otel yazın çok sıcak olmuyor, çok yüksek bir yerde. Her ağzını açtığında susması için yalvarmak istiyorum." Kelimeler ağzından dökülürken hafif kalın, koyu renk kaşları çatılıyordu. Deniz sinirlendiğinde burun delikleri büyür, hep komiğime gitmiştir: birisi saçma bir şey söylediğinde hemen ona bakarım suratının bu halini görmek için. Mimiklerini çok seviyorum.

Gözlerini devirip bana baktı sonra. "Kime neyi kanıtlamaya çalışıyor acaba?"

"Dikkatini verme sen de, gülüp geç. Sonuçta daha ne kadar beraber olacaksınız ki? Bu son kurun zaten." dedim. Deniz şu an C1 alıyor, zaten bulunduğu kursta C2 açılmadığından bu son kuru. On birinci sınıftayken tamamlaması çok iyi oldu, on ikiye geçtiğimizde kendini sınav hazırlığına verebilecek. Bense Fransızca'da önümüzdeki ay B1 almaya başlayacağım.

Yarım saatin ardından konuşacak konumuz kalmamıştı. Biz gerçekten yaşlı evli çiftler gibiyiz, anlatacak, paylaşacak herhangi bir şeyimiz yok ama ikimiz de birbirimize o kadar alışığız ki olmasa da sorun değil gibi geliyor. Ama gerçekten öyle mi? Hayatımın geri kalanını Deniz'le geçirmek istiyor muyum? Kendi seçimimle yaptıklarımın önemine ve güzelliğine inanıyorum. Deniz'se benim için hiçbir zaman bir seçenek değildi, doğduğumdan beri yanımdaydı işte: benden üç ay büyüktü, annelerimiz en yakın arkadaştı ve bizi de aynı şekilde büyütmüşlerdi. Tam olarak hangi noktada ona âşık olduğumu düşündüğümü şu an anımsayamıyorum ama eminim ki günlüklerimden birinde yazıyordur. İnsanlar biz çıkmaya başlamadan önce, yani dokuzuncu sınıftayken de böyle imalarda bulunurlardı, ama herkesin aksine Helen'in o zaman söylediği şeyi unutamıyorum. "Gözünü açtığından beri yanında olan birine âşık olamazsın Yağız, bu iğrenç. Deniz'in kardeşinden ne farkı var? Alışkanlıkları aşkla karıştırma."

Helen benim hayatımdaki en mantıklı insandı. Keşke onu kaybetmeseydim. O an saçmaladığını düşünmüştüm Helen'in, ancak şimdi dönüp baktığımda ne kadar haklı olduğunu anlayabiliyorum. Yine de Deniz'den ayrılmak için bir adım atamıyorum, elini tutuyor, onu öpmeye devam ediyorum. Bu onu kandırdığım anlamına mı geliyor? Oysaki Deniz'in de bana karşı farklı hissetmediğine eminim.

Her neyse, beraber Koş Lola Koş'u izledik, daha önce neden izlemediğimizi sorguladık. Filmin bazı yerlerinde Deniz gözlerini kapatıp anlamaya, bana çeviri yapmaya çalıştı ve oldukça da başarılı oldu. Film bitince de evine döndü, zaten çok da uzak oturmuyor. Metroyla iki durak.

Günümün geri kalanını yine son zamana bıraktığım yaz tatili ödevlerimi bitirmeye ayırdım. Bu yıl sonunda Fizik, Biyoloji, Kimya üçlüsüne elveda diyeceğim için inanılmaz bir rahatlık var üstümde, bu Utku'yla sınıflarımızın değişeceği anlamına gelse de.

Üzerimdeki bu kasvetli ruh hali umarım daha fazla sürmez. Çünkü ben gerçekten çok sıkıldım.

11.09.2017

black butterflies & déjà vu // 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin