Ahsen, 25.09.2017
Normal günlerden biraz erkene kurmuş olduğum alarmım telefonun kendi müziklerinden biriyle çalmaya başladığında gözlerimi açtım, sevdiğim şarkıları alarm yapmaktan nefret ederdim: neden durup dururken sevdiğim bir şarkıdan soğumak isteyecektim?
Ayılmayı beklerken odama göz gezdirdim, henüz istediğim gibi düzenleyememiştim, geçtiğimiz günlerde sipariş ettiğim kitaplık gelmediğinden kitaplarımın tamamı yerdeki karton kutularda duruyordu. Kıyafetlerimse, herhangi bir bahane olmadan, her zaman olduğu gibi dağınıktı, sandalyenin üstüne fırlatılmış tişörtler bana göz kırpıyordu. Çalışma masamın üstündeki ders kitapları hiç de düzenli görünmüyordu. Odam pis değildi ama gerçekten çok dağınıktı. Yağız'ın odasının ne kadar düzenli olduğunu düşününce (odasını görmemiştim ama öyle olduğuna yemin edebilirdim) kendi hâlime güldüm. Neden düşündüğüm her şeyde aklıma o geliyordu?
Başımı iki yana sallayarak asıl olaya odaklanmak istedim; bugün büyük bir gündü, okul çıkışı tiyatro klübünün ilk toplantısı olmasıyla beraber propagandaların başlayacağı gündü. Gruplarla iletişime geçmek için yollamamız gereken e-postaları yazmak için bugünü beklemiştik. Zaten haftasonu yollasaydık, çok yüksek ihtimalle geri dönüş alamazdık. Elimizde de herhangi bir vaat olmadığı için bugün harekete geçmeyecektik ancak Utku ve Ayşegül civar çevredeki mekanlarla görüşüp onlardan indirim almaya devam ediyorlar, Instagram hesabından bunu okulla paylaşıyorlardı.
Erken kalkmamın asıl sebebi olan şeyi yapmak için banyoya doğru yöneldim, duş almam gerekiyordu: dün gece geç saatte döndüğümden, eve vardığımda yorgun düşmüş, kendimi yatağa atmıştım. Temizlenmek istiyordum. Dün geceden kalan örgümü istemeye istemeye de olsa bozdum, saçlarım hafifçe dalgalanmıştı. Bu kadar uzun süre örgülü kalmama rağmen oluşan dalganın bu kadar hafif olmasının sebebi saçlarımın dümdüz ve kalın telli olmasındandı.
Çilekli şampuanıma uzandığımda istemsizce sırıttım. Aslında çocuk şampuanıydı, bir gün markette dolaşırken keşfetmiş, daha sonrasında kokusuna bayıldığımdan bir daha değiştirememiştim. Duş jelim de meyveliydi ancak ne o, ne de herhangi bir parfüm bu şampuan kadar güzel kokuyordu.
Elimden geldiğince hızlı bir duşun ardından banyodan çıkarak saçlarımı taradım ve saçlarımın diplerini kuruttum. Bu saçların tamamını kurutmak hayatımdan bir sonsuzluğun gitmesi demekti, onunla uğraşacak kadar vaktim yoktu. Beyaz polo yaka ve pileli etekten oluşan okul formamı da giydikten sonra sıra kahvaltıya gelmişti, çoğu sabah annem kahvaltıyı hazırlamak için uyanırdı, bugün de durum farklı değildi. Mutfaktan gelen krep kokuları güne puanımı şimdiden artırıyordu.
Evde işim beklediğimden erken bittiğinde oturup Yağız'ın gelmesini beklemek yerine onu almaya ben gittim, sokağın sonunda oturuyordu; benim evim metroya biraz daha yakındı.
Apartmanlarının önünde amaçsızca beklerken iki-üç dakika sonra açılan demir kapıyla irkildim, önce Yağız olduğunu sandım gelen kişinin ama değildi: Kırklarının başındaki esmer, yaşına göre gerçekten güzel olan bir kadın kucağında Yağız'ın yaklaşık on bir-on iki yıl önceki halini tutuyordu. Yani Mete'yi. Evet. Nasıl bu kadar benzeyebiliyorlardı?
Ne yapmam gerektiğinden emin olamayarak "Merhaba," dedim. "Siz Yağız'ın annesisiniz, değil mi? Ben Ahsen." Ardından kim olduğumu bilmeme ihtimaline karşılık ekledim, "Aynı okuldayız." Nedense elim ayağım birbirine dolaşmıştı.
Mete "Çok güzelsin!" diyerek hayranlıkla konuştuğunda gülümseyerek ona baktım, hayatımda beni daha fazla mutlu eden bir iltifat almamıştım. Yağız'ın annesi, ismini bilmiyordum, elini uzattı, diğer eliyle hâlâ Mete'yi tutuyordu. "Memnun oldum Ahsen, ben de Hazal. Hakkında çok şey duydum." Elini sıkarken gergince gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black butterflies & déjà vu // 1
Teen Fiction"Selam, burası boş mu?" "Anlamadım, sandalyeyi mi almak istiyorsun?"