19

229 10 275
                                    

28.10.2017,
Cadılar Bayramı (birinci kısım)

Bir hafta; dile kolay, çabucak geçecek bir süre olarak gelse de insana, değiştirebilecekleri, etkileri inanılmazdı. Geçen bir hafta, grubun bir kısmı için umut, toplanma ve yitirilmiş olan bazı şeylerin bir araya getirilmesi anlamına gelirken, bir kısmı için her şeyden uzaklaşma isteği doğurmuştu.

Cadılar Bayramı partisine saatler kala, Utku'nun anneannesi ve dedesiyle birlikte yaşadığı evinde toplanmışlardı. Ceren'in orada bulunmaması dışında (partide çalacak grubuyla son bir prova için buluşmuşlardı) her şey geçen yılki gibiydi. Ayşegül, Utku'nun çift kişilik yatağına uzanmış, hayli rahatsız olan elbisesini giymeyi erteleyebildiği kadar erteliyor, Utku'ysa yatağın kenarında ona dönük oturmuş, gülerek geçen yılki Ankara gezisinde yaşanan olayları hatırlatıyordu. "Şeyi hatırlıyor musunuz? Gezideki tek onuncu sınıflar bizdik, Sultan Hoca da sizin örnek olmanız lazım diyerek elimize bir mikrofon tutuşturmuştu, okul marşını söylememizi istemişti. Ayşegül de sözlere bakmak için Google'a okul marşı yazmıştı." diye hızlı hızlı konuştuğunda Ayşegül yüksek bir kahkaha patlattı.

"Samanyolu Galaksisindeki tek okul bizimki çünkü."

Yağız, yarı profesyonel yüz boyalarıyla Deniz'in Cadılar Bayramı makyajını yapmaya devam ediyordu. Siyah boyaya batırdığı fırçasını Deniz'in göz çevresinde nazikçe gezdirirken elini titretmemeye çalıştı. Yüzündeki iskelet görünümünün dışında sade görünüyordu genç kız: ince askılı, kısa ve siyah elbisesiyle bir günlüğüne düzgün fiziğini göstermekten çekinmemişti, konfor alanının oldukça dışındaydı ama ne de olsa o gün sıradan bir gün değildi. Daima doğal halinde kullandığı kıvırcık saçlarını kuaförde, bolca ısıya maruz bırakarak düzleştirmişti ve ne kadar uzun olduklarını görünce şaşırmıştı; beline kadar uzanan koyu kahverengi görünümünü tamamlıyordu. Topuklu ayakkabılarını da giydiğinde neredeyse Yağız'la aynı boyda olacaktı.

Yağız son düzeltmesini yapıp gülümseyerek eserine baktığında saat yediye yaklaşıyordu. Parti sekiz buçukta başlayacaktı ancak onların biraz daha erken gitmeleri gerekiyordu, ne de olsa ev sahibi sayılırlardı.

Deniz'le araları, geçen hafta, Ahsen'le geçirdiği gecenin ardından, Deniz'in elinde bir kekle çıkagelmesiyle düzelmişti. Nil Karaibrahimgil'in malum şarkısını sesi titreyerek söylemeye başladığında ikisi de gülmüş, düzeltilmesi gereken şeyleri es geçmişlerdi. Tartışılması gereken yakın geçmiş ve gelecekken, çocukluk yıllarından konuşmak istemişlerdi. Eski albümleri karıştırmanın düzeltemeyeceği hiçbir şey yoktu.

Yağız'ın hissettiği suçluluğun haddi hesabı yoktu. On yedi yaşına girmek üzereyken yaşadığı bu karmaşık durumdan nefret ediyor ve ne kadar farkında olsa da seçim yapmak istemiyordu. Ahsen'le olmak için her şeyi göze alabilir, herkesi gözden çıkarabilirdi, bir kişi hariç. Ve şansa bakın ki o bir kişinin kalbi kırılmadan onunla birlikte olmasının hiçbir yolu yoktu.

Vazgeçmişti. Kendini uzak tutacağına dair kendine söz vermişti. On gündür Ahsen'i doğru düzgün gördüğü de yoktu zaten. Muhtemelen Ahsen de pişmandı, asla ona açılmaması gerektiğini düşünüyordu. Böyle olmalıydı.

Tüm bunlar yaşanırken, Ahsen cephesinde farklı bir şey olduğu yoktu. Evde, yalnız başına hazırlanmış, onu partinin yapılacağı otele götürecek olan annesinin işten dönmesini bekliyordu. O, bu gece orman perisiydi. Karmaşık saçları, hatlarını sertleştiren makyajıyla ve çuval giyse yakışır sözünü kanıtlar elbisesiyle biraz iddialı olduğunun farkındaydı. Ama bu gece herkes biraz ekstraya kaçacaktı zaten.

Gece için heyecanlı olduğu falan yoktu. Tüm akşamı Yiğit'le, ki kendisi Mor Grup'tan katılacak olan tek insandı: Ahsen'in ısrarlarına karşı koyamamıştı, geçireceğinin farkındaydı. Yağız'ın onu görmezden gelmiş olmasını kabullenmiş gibiydi. Belki de Yağız'ı başından beri yanlış anlamıştı... Belki de Yağız benden hiçbir zaman hoşlanmamıştı.

black butterflies & déjà vu // 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin