Sevgili Ahsen,
Bugünün tek ayrıntısını bile unutmamalıyım, unutmayacağım da. Ama senin hatırlayacağına dair şüphelerim var, hem, hatırlasan bile, benim gözlerimden görmeni istiyorum bu geceyi, o yüzden sana bunu yazıyorum. Yaşananları rüya sanmış olabileceğini düşünmek canımı yakıyor ama sanırım öyleydi. Mektubumu sana yakın zamanda vermeyeceğimden de eminim, ama en azından içimi dökmeliyim.Bu satırları alışık olduğum çalışma masamda yazmıyorum, senin masandayım ve saat akşam beş buçuk. Ağır nefes alış verişlerini duyabiliyorum. Dağınık çalışma masanda bulabildiğim tek çizgili defterden, tarih defterinden kopardığım bir yaprak bu.
Dün gece hayatımın en zor gecelerinden biriydi. Zirvesini de dibini de günlüğüne anlatan ben, kendimde o gücü bulamadım. Hislerimi yansıtacak doğru kelimeleri seçemeyeceğimi biliyordum. Yiğit'le baş başa olduğunu sindirmeye çalışırken yapabildiğim tek şey yorgun gözlerimle, takıntılı bir manyak gibi camdan sokağı seyretmek oldu. Senin gelmeni bekledim. Geldiğinde mutlu olmayacağına dair kötü bir his vardı içimde. Haklıydım.
Neden bunu yapıyorsun? Yiğit'e âşık değilsin, olmamalısın. Yiğit'in pisliklerini duymak içinde en ufak bir şüphe uyandırmıyor mu?
Her neyse. Sana söz vermiştim, Yiğit'ten bahsetmeyecektim. Ama dayanamadım. Sen de Deniz hakkında aynılarını hissediyor musun? Bazen senin duyguların olmadığını düşünüyorum, dıştan o kadar yıkılmaz, sarsılmaz duruyorsun ki kalbinin olmadığını düşünüyorum. Sevmiyor, kıskanmıyor, üzülmüyor, heyecanlanmıyorsun. Yanıldığımı anladığım tek zamanlar, gözlerindeki saf öfkeyi gördüğüm anlar. Seni ele geçirmesine izin verdiğin tek duygu öfke. Ahsen Özdemir'in zayıf noktası bu.
Hayata karşı bitmek bilmeyen bir garezin var, yanılıyor muyum? İnsanlar bunu görmediği için kızgınsın. Yaşam, yanında olan insanlar konusunda sana gülmemiş. Bana Muğla'daki sıcak ortamı özlediğini söylemiştin daha önce, yalandı. Muğla'da samimi bir ortam olduğu doğruydu ama sen hiçbir zaman oraya ait olmamıştın. Bunları bana sen anlattın Ahsen.
Nerede kalmıştım? Evet. Dün gece güzel hislerle eve dönmeyeceğini biliyordum. Asık suratınla, sırılsıklam bir şekilde anaokul binasının önünde belirdiğinde ne yapacağımı bilemedim. Yanına gelsem beni tersleyeceğinden korktum. Ama yüzündeki ifade canımı yaktı Ahsen. Seni hiç bu kadar kötü görmemiştim. Ağır adımlarla eve yürümeni izledim, yanılmıyorsam bir ara bana doğru baktın. Hızla perdeyi kapadım, beni gördüğünü düşünmüyorum. İzlendiğini mi hissettin yoksa beni orada görmek mi istedin? Işıklarım kapalıydı. Belki de uyuduğumu düşünmüşsündür.
Belki hiç bakmamışsındır.
Saatlerce senden bir mesaj bekledim. İçini dökebileceğin tek insan bendim, ararsın diye düşündüm. Telefonumdaki her türlü sesi sonuna kadar açtım, mesaj atarsın da uyuyakalırım, duyamam diye her saat başına alarm kurdum. Berbat hissederken kendini açabileceğin biri olmamasının yaşattığı duygusal çöküşü yaşamanı istemedim. Her zaman kapalı olan son görülmemi açtım, şansıma, seninki de açıktı. Defalarca WhatsApp'a girdim; uyumamış olduğumu fark edip yazmanı bekledim ama sen saatlerdir çevrim içi olmamıştın. Son görülme saatin son konuştuğumuz zamanla aynıydı, mesajlarıma cevap vermemiştin.
Ve saat ikiye yaklaşırken bana mesaj attın, yarın okula gelmeyeceğini söyledin. İsminin altında sürekli yazıyor... yazısını görüyordum ama gelen bir mesaj yoktu, silip durdun. Ben de sana aynen şunu yazdım; geleyim mi?
Lütfen, dedin. Yakalanmayı düşünmedim, hiçbir şey düşünmedim. Sessizce evden ayrıldım, koşar adımlarla sana geldim. Evinin önüne geldiğimde kapı açıktı, üstünde bir battaniyeyle beni bekliyordun, ifadesizdi yüzün. Ağlamıştın, yorgundun ve hasta sayılırdın. Hiçbir şey demeden odana doğru yürümeye başladın, ses çıkarmamaya dikkat ederek kapıyı kapadım ve peşinden geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black butterflies & déjà vu // 1
Teen Fiction"Selam, burası boş mu?" "Anlamadım, sandalyeyi mi almak istiyorsun?"