12.09.2017
Salı akşamı, bir eylül akşamına göre olması gerekenden fazla sıcak bir akşamdı, ki bu Ahsen için bir sorun yaratmazdı. Sıcağı, yazı, güneşi severdi. Kendisini en iyi hissettiği zamanlar sıcak yaz akşamlarıydı. Ama o akşam diğerlerinden farklıydı.
Doğup büyüdüğü, her gün gördüğü tanıdık yüzlerden ayrılalı çok olmamıştı. Muğla'daki samimi, sıcak düzeni bırakmak ne kadar onun özgüven dolu ve enerjik mizacına uygun görünse de zordu. Uzun vadede kendi benliğini bulacağı, en güzel anılarını biriktireceği yerin tam da bulunduğu yer olduğunun, İzmir'e gelişinin, dönüm noktası olacağının farkında mıydı?
Henüz bu güzel şehri tam olarak gezme şansı bulamamıştı. İki akşamdır evine yakın sayılan Göztepe sahiline yürüyor, dönüşte görür görmez çok hoşuna giden, ara sokakların birindeki bir kafeden frambuazlı-vanilyalı dondurma alıyordu, bu en sevdiğiydi, biraz oturuyor, İzmir'de yapacakları ve yeni okulu hakkında heyecanlanmaktan kendini alamıyordu. Dün kafede yalnız başına oturan bir kızla tanışmıştı. Arkadaşlık kurmak, hiç tanımadığı bir insanla iletişime geçmek, dikkatleri üstüne toplamak. Sorun değildi. Güzeldi, çok güzeldi ve bunun farkındaydı. Kimi zaman hafif bir egoya kaçan özgüveninin kaynağı güzelliği değildi gerçi. Mavi gözlerinin ardındaki o muzip ışıltı yetenekli olduğu alanlarda kendine gerçekten güvenmesindendi. En sevdiği şeyi, ne yapmak istediğini biliyordu: tiyatro. Okula kaydolurken sorduğu ilk şey, aktif bir tiyatro klübünün olup olmadığıydı. Eh, İzmir Ata Koleji'nin aktif olmadığı bir alan var mıydı ki? Yıl sonunda bir oyun ve bir doğaç gösterisi çıkardıklarını duyduğunda, ikisinde de yer alması gerektiğini biliyordu.
Uzunca bir yürüyüşün ardından kafeye varmıştı. Ekose Kafe'nin neon tabelasına göz ucuyla baktıktan sonra cam kapıyı iterek içeri girdi, uzun saçları onu rahatsız ediyordu, hızlıca bileğindeki tokayla bir topuz yaptı. Böylesi çok daha iyiydi.
İzlendiğini hissederek başını kafenin sol köşesine çevirdi, kendi yaşlarında, esmer, ince bir çocuk önündeki test kitaplarına rağmen şok olmuş gibi kendisine bakıyordu. Ahsen, bir anlığına kaşlarını çattıktan sonra dondurmasını almak için tezgaha doğru ilerledi.
Yağız, o akşam henüz tamamlayamadığı ödevlerini, evde dikkatini toparlayamadığından çantasına tıkıştırmış, soluğu dünyada en sevdiği yerlerden biri olan Ekose Kafe'de almıştı. Kafenin açık kahverengi tonlarındaki dizaynı, her masanın üstündeki ekoseli masa örtüleri, ağır tahta sandalyeleri, arka bahçesindeki renkli armut koltuklar, salıncak ve hamak resmen insanın içine huzur depoluyordu.
Ekose Kafe'yi kendisine özel tutmak istemişti her zaman, bu kadar seviyor olmasına rağmen arkadaşlarını buraya getirme gibi bir çabası olmamıştı. Bu güzel yerden çok az kişinin haberi vardı.
Coğrafya ödevini yaparken, oldukça da ilerlemişken kapının açılmasıyla dikkati dağıldı. İçeri giren uzun kumral saçlı kızdan aldığı enerji çok farklıydı.
Buraya bakmasını sağlamak için, bakışlarını kaçırmadı, sonunda da istediği oldu. Genç kız kaşlarını çatarak Yağız'a döndüğünde, Yağız birkaç saniye daha baktıktan sonra ödeviyle ilgilenmeye, en azından ilgilenmeye çalışmaya devam etti. Tanımadığı herhangi bir kızdan bu kadar etkilenmesi ne kadar da saçmaydı, alt tarafı güzel bir kızdı işte.
Ahsen'in kafasındansa zilyon tane düşünce geçiyordu. Neden olmasın ki, ne kaybederim? diye düşündü. Bir dondurma almak yerine iki dondurma aldı, ama çocuğun ne seveceğini tabii ki bilemediğinden çok klasik bir şey almaya karar verdi: ona çikolata-karamel, kendisine frambuaz-vanilya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black butterflies & déjà vu // 1
Teen Fiction"Selam, burası boş mu?" "Anlamadım, sandalyeyi mi almak istiyorsun?"