23.09.2017
Elindeki telefona bir kez daha baktı, ezbere bildiği telefon numarasını bir kez daha okudu sevgilisinin. Tek yapması gereken arama tuşuna basmasıydı. Bugüne kadar sorunları çözmek için bir adım atan daima Yağız olmuştu, neden şimdi hiçbir şey yapmıyordu? Oflayarak ellerini siyah saçlarının içinden geçirdi, hemen ardından arama tuşuna bastı. Uyanmış olmalıydı, saat on buçuğa geliyordu.
O sırada annesi ve erkek kardeşi Mete'yle kahvaltı yapan Yağız, telefonda gördüğü isimle çok şaşırdı. Ağzındaki salatalığı yuttuktan sonra telefonu eline aldı ve açtı. "Efendim Deniz?"
Genç kız sesini yokladı. Kendini berbat hissediyordu, günlerdir düşünüyor, durmadan düşünüyordu. Hayır, Yağız'ı kaybetmek istemiyordu. "Yağız, günaydın. Uyumuyordun değil mi?"
"Hayır, kahvaltı yapıyoruz." dedi Yağız, sonra annesinin fısıltıyla selam söyle demesinden ötürü ekledi: "Annemin selamı var."
"Ah, Hazal Teyze izinli mi bugün? Bugün uygunsan bir şeyler yapalım mı diyecektim, bayağıdır beraber vakit geçirmedik, hem... Konuşuruz?" Durdu. Yağız'la konuşmak ne zamandır bu kadar zordu?
"Ben..." Aslında bugün Ahsen'le vakit geçirmeyi planlıyordu, yine de sözleşilmiş bir şey yoktu. "Tamam, olur. Nereye gitmek istersin?"
"Esasen hiç fark etmez, bize de gelebilirsin."
"Senin bugün Almanca kursun yok mu? Gitmedin mi?" diye sordu Yağız, aklına gelen şeyle. Cumartesi günleri saat 9 ve 13 arasında Almanca kursunda olması gerekiyordu.
"Hayır. Hiç gidesim gelmedi." Sabah yedi buçukta uyanmış, hazırlanmış, kapıdan çıkmak üzereyken gitmekten vazgeçmişti. Bugün konuşulması gereken şeyler olduğunu hissediyordu.
"Tamam. Kırk beş dakikaya gelirim."
"Görüşürüz. Seni seviyorum." Bunu demeyeli kaç gün olmuştu? Kaç hafta?
"Ben de seni." diyerek telefonu kulağından uzaklaştırdı. Eski alışkanlıklar bozulduğunda yeniden kurulması neden bu kadar zordu? Derin bir nefes aldıktan sonra annesine baktı. "Bugün de size eşlik edemiyorum Hazal Hanım, kusura bakmıyorsunuzdur umarım. Deniz'le buluşmam gerekiyor."
"Ne kusuru? Siz aranızdaki problemleri halledin, yeter." dedi annesi, Yağız masadan kalkarken. Mete etrafında olup biteni umursamaz tavrıyla önündeki yumurtayı yemeye devam ediyordu. Annesi elbette farkındaydı ters giden bir şeyler olduğunun. Eskiden vaktinin çoğunu Deniz'le geçiren oğluna şimdi ne zaman sorsa Ahsen'le beraber oluyordu. Ayrıca Deniz'in annesinden öğrendiği kadarıyla Deniz son günlerde hiç olmadığı kadar üzgündü, eve geliyor, yemeğini bile çoğu zaman yemeden kendisini odasına kapatıyor, ders çalışıyorum bahanesiyle saatlerce oradan çıkmıyordu. Annesi önce onunla konuşmayı denemiş, sonra olabildiğince sakin, anlayışlı bir dille yeniden psikologa gitmek isteyip istemediğini sormuştu. Deniz'in cevabı her seferinde aynıydı, zaten ilk ergenlik yıllarının tamamını bu şekilde geçirmişti. O günlere geri dönmek istemiyordu.
Dokuzuncu sınıfı ne kadar da özlüyordu. Yağız'la ilişkisi ilk kez flört, ardından da yılın sonunda sevgili boyutuna ulaşmıştı. Daha küçüklerdi, daha heyecanlılardı. Yağız'ın gözden kaçırdığı bir şey vardı ki Deniz ona gerçekten âşıktı, çıkmaya başladıklarında da öyleydi, şu an, ayrılmanın eşiğindeyken de. Ama ikisinin aşktan beklentileri farklıydı. Aslına bakılırsa, hayattan beklentileri de farklıydı. Hiç başlamaması gereken ilişkinin son zamanlarında olduklarını hissediyorlardı, bu olaya ikisinin yaklaşımı farklıydı. Deniz, bunu âşık olduğu erkeğin ellerinden kayıp gitmesi olarak değerlendirip, kelimenin tam anlamıyla aşk acısı çekiyorken Yağız'ın üzüldüğü nokta Deniz'le biriktirmiş olduğu onca anı, harcanmış onca yıl ve kaybedilen dostluktu. Deniz de bunun farkındaydı, özellikle Ahsen hayatlarına girdiğinden beri Yağız'ın kendinden iyice uzaklaşması bunu kanıtlar nitelikteydi. O kız İzmir'e taşınalı iki hafta bile olmamıştı ama şimdiden Yağız'ın kalbinde edindiği yer inanılmazdı.
Dediği gibi, kırk beş dakika sonra evlerinin kapısında olan Yağız'ı içeri alınca ona sarıldı, Yağız da ona sarıldığında istemsizce ağlamaya başladı. Bunun olacağını düşünmemişti. Deniz çok nadir ağlardı, yıllardır yanında olan Yağız da bunu biliyordu elbette. Tam da bu nedenle Deniz'in ağlamasına hiçbir zaman dayanamamıştı, çünkü bilirdi ki Deniz ağlıyorsa gerçekten mahvolmuş hissediyor olurdu.
Kalbi paramparça olurken Deniz'i kendine doğru iyice çekti, Deniz uzun boylu bir kızdı, Yağız'ın göz hizasına kadar geliyor olmalıydı. Boynuna sıkıca sarılırken hıçkırmaya devam ediyordu. "Ama sen ağlayınca ben gerçekten dayanamıyorum," diyerek hafifçe uzaklaştı Deniz'den. "Otur, hemen geliyorum." diyerek mutfağa yöneldi, bir bardak suyla geri döndüğünde Deniz biraz daha sakinleşmişti ama ağlamaya devam ediyordu, koltukta, dizlerini kendine çekmiş, başını bacaklarına kapatmıştı.
Sudan birkaç yudum aldıktan sonra Yağız'ın gözlerine baktı. Onun gözleri de kızarmıştı, tekrardan kollarına alırken, "Tamam, ağla güzelim. Dök içini." dedi. Birkaç dakikanın ardından, sonunda sakinleştiğinde başını Yağız'ın bacaklarının üstüne koyup uzanmaya başladı, diğer yandan elini tutuyordu. "Seni seviyorum. Söylediğim ve yaptığım her şey için çok özür dilerim Yağız."
"Şş, özür dilenecek hiçbir şey yapmadın, özür dilemesi gereken benim. Ben de seni seviyorum," derken saçlarıyla oynuyordu. "Sen iyi ol yeter." Gözlerindeki ıslaklığı sildikten sonra tanıdık yüzüne baktı. Kendini suçlu hissediyordu.
Bir, bir buçuk dakikalık sessizliğin ardından Deniz toparlandı, "Film izlemek ister misin?"
"Oyuncak Hikayesi 3?" diye aynı anda sorduktan sonra güldüler, küçüklüklerinden beri beraber izlemeyi en sevdikleri film hep bu film olmuştu. Deniz, salondaki koltuğu yatak şeklinde açarken Yağız eski cd'yi DVD oynatıcıya yerleştiriyordu.
Koltukta yan yana uzandılar ve filmi seyretmeye başladılar, Deniz'in başı Yağız'ın göğsünün hemen üstündeydi, Yağız'sa sol bacağını Deniz'in bacaklarının üstüne atmıştı. Eski, tanıdık hisler kendini göstermeye başladığında bir anlığına gözlerini Deniz'e çevirdi, Deniz de ona baktığında gülümsediler. "Deniz," dedi Yağız fısıldayarak. "Seni çok özlemişim." Daima gergin olmayan, duygularıyla anlaşmayı bilen Deniz'i bu dünyadaki herkesten daha çok sevdiği su götürmez bir gerçekti. Unutulmuş, rafa kaldırılmış duygular doluşurken Deniz, kendini hafifçe yukarı doğru ittirdi. Dudakları buluşurken ikisi de hiçbir şey düşünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black butterflies & déjà vu // 1
Ficção Adolescente"Selam, burası boş mu?" "Anlamadım, sandalyeyi mi almak istiyorsun?"