Medyadaki tatlış Yağız fotoğrafı için teşekkürler Yaruço <3
Ayrıca, ayın 12'si Yağız'la Ahsen'in tanışma yıldönümüydü. Şimdiki kurguda yıl 2017 olsa da bu iki bebeğin orijinal tanışma tarihleri 12 Eylül 2013... 7 yıl 🥺 Şaka gibi gerçekten.
Tamam, daha fazla konuşmadan sizi bölümle baş başa bırakıyorum, oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım :) Sizi seviyorum.
06.11.2017 (aynı günün sabahı)
Sabahın ilk ışıkları Utku'nun odasından içeri sızarken genç adam hazır sayılırdı. Dışarıdaki hafif yağmuru fark ettiğinde kapısının arkasında asılı duran siyah, ince yağmurluğa uzandı. Hayattan bezmişçesine, belki sahiden de bezmişti, ağır hareketlerle üstüne geçirirken yüzüncü kez arkadaşına seslendi:
"Ahsen," dedi genç kızın kolunu dürtüp, "Çıkıyorum bak ben. Gelmeyeceğinden emin misin?"
Ahsen oralı olmadı, cevap vermek yerine yatakta dönerek kafasını yastığa gömdüğünde Utku başını iki yana salladı. Dün gece bu kadar içmesine izin vermemeliydi arkadaşının. Kendisi akşamdan kalma günlerde, tüm o gözaltı morlukları ve baş ağrısıyla bile okula gitmeye alışık olabilirdi ama Ahsen'in öyle olmadığı kesindi.
Güneş tümüyle kendini gösterdiğinde doğal ışıkla uyanacağını umarak perdeleri açtı, mutfaktan bir koşu alıp getirdiği şişe suyu komodinin üstüne bıraktı ve olabildiğince düzgün bir el yazısıyla, parlak pembe bir not kağıdının üstüne yazdığı cümleyi telefonunun üstüne yapıştırdı: Uyanınca bana mesaj at.
Az önceki ağırlığını üzerinden atmıştı artık, seri adımlarla evden çıktı. İzmir'e yaraşmayan bir soğuğu teninde hissettiğinde irkildi, daha kalın bir şey giymeliydi belki de. Umursamadı, hızlanmaya başlayan yağmura yakalanmak istemiyordu. Kapüşonunu geçirdi kafasına ve İZBAN durağına doğru yürümeye başladı. Pek uzak sayılmazdı durak, hızlı tempoda yürüdüğü zaman beş ya da altı dakikada varabiliyordu.
Sabahlara özel hazırladığı çalma listesini dinlemek için kulaklığını çıkardı ama dün gece şarj etmeyi unuttuğundan duyduğu tek ses kulaklığın uyarı sesiydi. Minik bir küfür savurarak kulaklığı çantasına attı. Derin bir nefes aldı. Her şey, ama her şey çok fazla geliyordu artık.
Hastanede olan ve bir süre daha taburcu edilmeyeceğini, hayır, muhtemelen hiçbir zaman taburcu edilmeyeceğini bildiği anneannesini, epeyce yaşlanmış dedesini düşündü. Günlerdir evde yalnız başınaydı. Okul çıkışlarında olabildiğince yanlarına gidiyordu ama ne zaman gitse anneannesinin azarını işitiyordu: sınavlarına çalışmasını istiyordu. Sanki Utku'nun umurundaydı. Okulu şu saniye bıraksa anne babasının bir ton para bayılıp bir şekilde işleri düzelteceğini biliyordu. Anneannesi için katlanıyordu tüm bunlara. Kendini ona borçlu hissediyordu, anne babasının açtığı yaraları kapatmak için elinden gelenin fazlasını yapmıştı.
Hayatımı sikeyim.
Önüne gelen taşı tekmeledi. Düşünceleri Ayşegül'e kayarken sigarasını yakmıştı. Sabahın köründe sigara, pek alışkanlığı değildi normalde ve yağmur da hiç yardımcı olmuyordu ama işler normalden uzaklaşalı çok olmuştu. İki yıldır düşlediği şeyin gerçek olması bile ihtiyacı olan mutluluğu veremiyordu ona artık. Ayşegül'le olmak için gösterdiği insan dışı çaba sonunda sonuç vermişti. Neden olacağını sandığı kadar mutlu değildi? Beni, benim onu sevdiğim gibi sevmiyor. Farkındaydı. Utku her şey olabilirdi ama ne aptaldı ne de kördü. Ayşegül bana âşık değil. Ne diye bu kadar uğraştım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black butterflies & déjà vu // 1
Teen Fiction"Selam, burası boş mu?" "Anlamadım, sandalyeyi mi almak istiyorsun?"