Yağız, 28.10.2017,
Cadılar Bayramı (ikinci kısım)Şaşkın ve sinirli bir şekilde, sahnedeki Utku ve Ahsen'i izliyordum. Üç Kalp'in elbette çok iyi bildiğim sözleri sonunda biterken, hayatımın en zor üç dakikası da bitiyordu.
Deniz'in salondan çıktığını gördüğümde, Utku'ya en öfkelisinden bir bakış yollayıp kız arkadaşımın peşinden koşturmaya başladım ama sahneye doğru toplanmış kalabalık işimi zorlaştırıyordu. Ahsen'in ve Utku'nun sahneden indiğini fark ederken, Ayşegül'ün de benim gibi Deniz'in peşine takıldığını gördüm.
Bir saniyeliğine durup olayın, Deniz için, benim için olduğundan daha zor olduğunu fark ettiğimde kalbime doluşan pişmanlık, öfke ve hüzün, o güne kadar yaşadıklarımın en kötüsüydü. Ve tam o an fark ettim.
Deniz bana âşıktı. Hep aksine inanmıştım, benim gibi, bir alışkanlığa tutunduğunu düşünmüştüm. Benim hissettiğimden farklı bir şeyler hissediyor olamaz gibi gelmişti. Bir noktada aşkla yoğun sevgiyi birbirine karıştırmış olduğunu düşünmüştüm.
Allah kahretsin, ne bok yiyordum ben?
Donup kaldığım noktadan Utku'nun beni çekiştirmesiyle uzaklaştım. Kaşlarımı çatarak ona döndüğümde gelecek olanın farkında olacaktı ki, şimdi başlama, dercesine başını iki yana salladı. "Aptallık ettim biliyorum."
"Anlamış olman güzel." dedim içime çektiğim havayı burnumdan dışarı solurken. Deniz'i ve koşarken havalanan uzun saçlarını gözden kaçırmamak için uğraşıyordum. Asansöre doğru koşuyordu. Yüzünü göremesem de ağladığına emindim.
Deniz hiçbir zaman ağlak bir insan olmamıştı, cinsiyetimden dolayı benden beklenenin aksine duygusal olan bendim ve bir buçuk ay içinde Deniz'i iki kez ağlarken görmüş olduğumu ve bunun yalnızca buz dağının görünen kısmı olduğunu düşünürken kendimden nefret ediyordum.
Asansöre ulaşıp kapının kapanması için düğmeye defalarca basmasını izlerken koridorun başındaydım, Ayşegül ve Utku hemen arkamdalardı. Kapının kapanmaması için dua ediyordum, merdivenlerle asansörden önce en alt kata inmemin imkanı yoktu.
Kapı kapanıp, asansör Deniz'i aşağı taşımaya başladığında sesli bir küfür savurdum ve merdivenlere yöneldim. Onunla konuşmak zorundaydım, yanında olmak zorundaydım. Daha da ötesi, daha da zoru: Onu dinlemek zorundaydım. Öfkesini bana kusmasına izin vermek zorundaydım. Bugüne kadar biriktirmiş olduğu her şeyi tek tek sayarken suçlu olduğumu bilerek yanında olmak zorundaydım.
Ayaklarım geri geri gitse de Utku'nun daha önce söyledikleri kafamda yankılanıyordu. Bencil bir orospu çocuğu gibi davranıyordum ve buna acilen bir son vermem gerekiyordu, hızlandım. Deniz'i yakalamalıydım ve düzeltmek için ne yapılması gerekiyorsa yapmalıydım. Koskoca on altı yılı bencil davranışlarım yüzünden kaybetmeye hazır değildim. Deniz'in gözümün önünde, benim yüzümden kendini kaybetmesini görmeye hazır değildim.
Ayşegül'ün bağırışıyla yavaşladım ve arkama döndüm, ayakkabısının topuğu kırıldığından dengesini kaybetmiş ve yere yapışmıştı. Utku, düşen kendisiymişçesine, canından can gitmiş gibi bir ifadeyle Ayşegül'ün yanına giderken "Özür dilerim Ayşegül," diye bağırdım, inmeye devam edecektim.
Gece iyice boka sarıyordu.
Nefes nefese kendimi dışarı attım ve bakışlarımı çevrede gezdirdim. Deniz'i göremiyordum, karanlıkta siyah görünecek uzun saçlarını göremiyordum, koşmakta zorlanmasına sebep olacak topuklu ayakkabılarını, akşam serinliğinde üşümesine yol açacak ince elbisesini göremiyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra kapının önündeki merdivenlere oturdum ve sıkıntıyla başımı dizlerime yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black butterflies & déjà vu // 1
Teen Fiction"Selam, burası boş mu?" "Anlamadım, sandalyeyi mi almak istiyorsun?"