Yazın boğucu sıcaklığı, yine hapsetmişti kendine. Nem en saf haliyle hakimdi bu şehre. Nefes alsan bile sıcak hava, kusmana sebep olacak kadar fazlaydı. Her gün yürüdüğü bu yol, çekilmez hale geliyordu. Mevsimsel değişimleri sevmezdi. Kış mevsiminde kalmayı tercih ederdi.
Kendi gibi soğuk ve ruhsuz...
Aynanın karşısına geçip siyah, sarı, beyaz şeritleri olan uzun kollusunu geçirdi üstüne. Her şeyden bunaldığı gibi, yaşamak için verdiği çaba da onu bunaltıyordu. Dövmeleri boynunu sarmış, kolundan damarlı ellerine kadar uzanıyordu.
Acıyı da, acı çektirmeyi de severdi...
Siyah, kot pantolonunu geçirdi ince uzun bacaklarından. Sigarasını arka cebine yerleştirip, telefonunu da alıp çıktı evden. Yine o nemli havaya maruz kalmıştı. Terlemekten nefret ederdi. Kim yapış yapış hissi severdi ki?
Yatak hariç...
Dalgın bir şekilde yolda yürürken, koluna dokunulmasıyla irkildi. Kendine dokunulmasından nefret ederdi. Elin sahibinin bileğini tutup ters çevirdi. "Bana dokunulmasını sevmiyorum sikik herif, ne demeye dokunuyorsun. Ölmek mi istiyorsun?" Bunu daha kaç defa demesi gerekiyordu?
"Hyung benim, bırak. Özür dilerim unutmuşum," diyip sırıttı. Tabii ki unutmamıştı sadece onu sinirlendirmek en sevdiği şeylerden biriydi. Diğer bir sevdikleri arasında elbette park jimin vardı. Onun küçük, tatlı bebeği... Seokjin adeta burnundan soluyordu. "Seni öldürdüğümde daha iyi olacağım jungkook."
Genç adam homurdanarak birkaç şey daha söyledi. Sonra buraya gelip ölüm tehditleri almasına sebep olan konuyu açacaktı. Çünkü hyung'unun öldürme konusunda hiç şakası yok gibi duruyordu. "Teslimat için aradılar, ben de akşam uygun olur dedim." Hemen konuya girmezse gerçekten dayak yiyecekti.
Biraz sakinleşen seokjin yavaşça çevirdi kafasını. "İyi bok yemişsin," mırıldandı ve cebinden sigarasını çıkardı. Ellerini pantolonunun cebine attı. "Hay sikeyim!" Bu unutkanlık onda sinir yapıyordu. "Sen de çakmak var mı?" Jungkook ona anlamaz bakışlarla baktı. Sigaradan nefret ettiğini bildiği halde soruyor muydu?
"Ben sigara mı içiyorum?" Gözlerini devirerek önüne döndü. Aralarında tek sigara kullanmayan jungkook idi. "Unutmuşum," mırıldandı zaten en iyi yaptığı şey unutmaktı. Her zaman yaptığı gibi. "Şaşırmadım dün bara gitmişsin, yine götürmüşsün birilerini." Yarım ağız sırıttı. "Hem de bensiz." Seokjin gözlerini devirdi.
Seokjin en sevdiği bir numaralı gülüşünü takındı.
Utanmaz ve arsız...
"Yaptık bir şeyler," önüne dönüp, sigarasını aldığı yerine geri koydu. Sinirlendiğinde sigaraya ihtiyacı olurdu, başında konuşan bir tavşana değil. "Hem neydi adı? Ah park jimin ne oldu? Sıkıldın ve yeni arayışlara mı giriyorsun?" Jungkook'un birden gözleri parladı. Gerçekten adı bile yetiyordu...
"Sadece şakaydı, benim bebeğimden başkasını görmez gözüm," gülümsedi. Seokjin kardeşi gibi gördüğü adamın bu hallerini garipsiyordu. Çünkü onun içinde üzülmek, sevmek, ağlamak gibi saçma duygular yer almazdı. O umursamaz, dünyadan iletişimini kesmiş bir keşti. Onun tek bağı damar yolundan aldığı kristaldi.
İşte bir gram kristal için, can bile alabilirdi.
Yol boyu süren saçma sözlere kulak asmak zorunda kalmıştı. Sonunda okuldan içeri girdiğinde, herkesin yine gözü üzerindeydi. Bundan olmuş olası nefret ederdi ve haz alırdı. Kendisi ikili ruh haline sahip sadizm'in tekiydi. Her zamanki yerlerine geçtiklerinde, namjoon ve jackson da yanlarına geliyordu.
Tek farkla jackson namjoon'un kucağındaydı.
Seokjin kusarmış gibi sesler çıkartmıştı. Namjoon bu hareketine ortak parmak çıkartıp sevgilisini öpmeye devam etti. Bir süre homurdanan jungkook yüzünden, kucağından inen jackson'dan sonra namjoon, jungkook'un kafasına vurmuştu. Seokjin deli gibi bu aptal üçlüye gülüyordu.
"Neyse yeter bu kadar tantana, akşama hazır mısınız? Jackson aradın mı diğer aşk kuşlarını?" Jackson üstünü silkeledi, kurumuş dudaklarını ıslattı. "Aradım, sorun yok." Namjoon da araya girip, "yalnız bu sefer daha kolay. Kısa sürer gibi geliyor bana." Sevgilisinin elini tutup, kollarının altına aldı.
Seokjin için sıkıntı yoktu. O zaten her zaman oldu bitti kafasındaydı. "Hızlı olmazsanız sikime takmam ve bırakıp giderim, haberiniz olsun." Hepsi sırıttı bu dediğine, her zaman sertçe tehdit eder, ama parmağı kanasa birinin siksen geri de bırakmazdı.
Öleceğini bilse kim seokjin, kimseyi geri de bırakmazdı. Zamanında yaptığı gibi.
Onlar gülerek konuşurken seokjin'in dikkatini jungkook'un yüz ifadesi çekti. Suratı öyle güzel bir hal almıştı ki, kime baktığını anlamamak aptallık olurdu. Etrafta uğuldama sesleri çoğalınca seokjin ile birlikte diğerleri de kaşlarını çatıp, herkesin baktığı yere baktı. Kampüsün içine doğru biri geliyordu.
Seokjin kıstığı gözleriyle, gelen genci inceledi.
Kırmızı saten gömlek, siyah kot pantolon ve gri, dağınık saçlarıyla afeti andıran biriydi. Seokjin çocuğun aurasını sezmiş, yine en arsız gülümsemesini takınıp çocuğu seyretmeye başlamıştı. Oturduğu bankta iki kolunu da yanlarına açıp, destek aldı. Cebinden sigarasını çıkarttı.
"Ateşlesenize."
Jackson, jungkook'a fırlattı çakmağı. Şu an namjoon'un kucağında gayet rahattı. Sigarasını en dibine kadar çekiyor, dumanıyla adeta sevişiyormuş gibiydi. Yine herkes dikkatini yeni çocuktan çekmiş, resmen canlı pornoya benzeyen seokjin'i izlemeye başlamışlardı ama Seokjin'in odağı başkaydı. Bacaklarını aralayıp izlemeye devam etti.
Çocuğun, jimin'in yanına gittiğini gören seokjin sırıttı. Demek, yakından gelen hırlamaya benzer sesler jungkook'a aitti. Kafasını kaldırdı. Onu sinir etmekten zevk alıyordu. "Sana dedim değil mi? Bakıp bakıp zevke geleceğine, keşke yanına gidip konuşsaydın. Şimdi böyle uzaktan izlemezdin." Amacı sinir etmekti, başarmıştı bile.
Şu an jeon jungkook en leş halindeydi. Sinirden şişen boyun damarları, biraz daha yanında kalırsa çocuğun dağılan suratının işaretleriydi ama onu rahatlatan ses namjoon'un sesiydi. "Boşuna kasılma amına koyayım ya, ben tanıyorum çocuğu. Jimin'in abisi Amerika'dan yeni geldi." Rahatlayan jungkook kafasını namjoon'a çevirdi.
"Sen nerden biliyorsun?" Namjoon jackson'un saçları ile oynarken jungkook ile eğlenmeyi ihmal etmiyordu. "Senin aksine jimin'e uzaktan bakmıyorum, bizzat iletişimim var. Jackson ile aynı projede, bebeğimi almaya gittiğimde o da ordaydı, muhabbet oldu üçümüzün arasında ordan öğrendim." Jackson o haline gülüyordu.
Namjoon'a dönüp sulu bir öpücük bıraktı dudaklarına. "Tabii bu jimin'in ilerde başkasıyla sevgili olmayacağı anlamına gelmiyor. Duyduğuma göre mühendislik bölümündeki taemin, hoşlanıyormuş senin küçük bebeğinden." Onlar öyle konuşurken seokjin'in gözü yeni çocuktaydı.
Ciddi anlamda seksi bir tavrı vardı. Uzaktan onu izleyenler seokjin'in nerdeyse bahçede çocukla sevişeceğine yemin edebilirdi. Çünkü aptal porno kılıklı, çocuğu gözleriyle yiyordu. Çocukların üçü de seokjin'e bakıyor, kitlendiği kişi için iyi dileklerde bulunuyordu. Çünkü seokjin alır, işini halleder ve atardı.
Bu değişmez bir kuraldı.
Seokjin arsızca sırıttı. Çocuk cidden çok güzeldi. Esmer teni, gri dalgalı saçları ve ince dudakları ile insanı günaha davet ediyordu. Onun ürkek bakışlarının altında yatan şehveti, ortaya çıkaracaktı. Çocukla göz göze gelmenin verdiği haz ve şehvetle, gözlerinin en derinine bakıp konuştu.
"Bilirsiniz gençler, her zaman istediğimi alırım. Hazır olun okulu porno sitesine çevireceğim, tek kişiyle."
-
30 kasım 2021 tarihinde düzenlenmeye alınmıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In La Kesh ✓
Fanfiction"Geçmiş damarlarıma bir zehir gibi dolandığından beri, karanlıktaydım. Sonra sen geldin kalbime, evime, yatağıma ve geleceğime..." kim seokjin üniversiteli bir uyuşturucu baronu, kim taehyung yaralı bir dans öğrencisi.