İnsan seviyorsa iki şeyi asla yapmaz. Aldatmaz ve ağlatmaz. Çünkü aldatmak insan onuruna; ağlatmak ise insan yüreğine yapılmış en çirkin saldırıdır.
-Erich Fromm-
Taehyung öyle ki etraftaki hiçbir sesi duymuyor, hiçbir şey hissetmiyordu. Canı öyle çok yanıyor ki, inanmak istemiyordu. Birini, ilk defa birini bu denli sevmişti. Gerçekten, safça, duruca birini sevip içini açmıştı. Sadece sevişmek değildi ilişkilerinin temeli, sadece arzu ve şehvet değildi. Seokjin bilmeden yaralarını sardı.
Ona her dokunduğunda, kirli ellerin izleri silindi vücudundan. Ona her baktığında şehvet ve iğrençlik barındıran gözler yok oldu zihninden. O, onunla her birleştiğinde acıdan ve korkudan değildi ağlayışları ya da çığlıkları. Sadece aşık olduğu adamın güzel dokunuşlarının karşılığıydı.
Şimdi canı acıyordu. Kalbi resmen patlayacak kadar hızlı atıyordu. Nasıl bu kadar fazla sevmişti? Birden nasıl tüm ruhunu ele geçirmişti? Birini sevmek için yıllara mı ihtiyacımız vardı? Ya da bu denli benimsememiz için çocukluk arkadaşımı olmalıydık? Hayır, sadece bir ayda bile bu denli duygular hissedilebilir.
Hissetti, en dibine kadar. Tırnak uçlarına kadar aptal gibi sevdiğine inandı. Hala inanmak isteyen bir tarafı vardı ama ona kulak asmayacaktı. Öyle ki o lanet günün bile bulanıklaşmasına neden olmuştu seokjin. O iğrenç anları bedeninden, aklından her yerden silmeye çabalamıştı taehyung.
Seokjin Taehyung'un zihnindeki çatlakları kendi elleriyle yarıklara çevirdi.
Taehyung cebindeki telefonu çıkardı. Elleri titriyor, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Araması gereken numarayı çevirdi. Jimin'e, bogum'a gideceğine dair birkaç bir şey söyleyip telefonu kapattı. Yavaş ve savsak adımlarla bir taksi çevirip bindi. Zihnindeki görüntüler gözyaşlarına engel olmasında yardımcı olmuyordu.
Seviyor sanmıştı, tıpkı o da kendi gibi çok seviyor sanmıştı. Anlardı değil mi bir insan? Bakışından, dokunuşundan, sözlerinden... Anlamazdı. Hatta öyle kör olurdu ki, öyle toz pembe sanardı ki her şeyi asla anlamazdı. İneceği yere geldi. Hala aynıydı burası hiç değişmemişti. Saksının altındaki anahtarı aldı.
Açtı kilidi ve sessizce girdi içeri. Kokusu hala aynıydı evin. Huzur verici bir kokusu vardı. Her zaman yaptığı gibi yatak odasına ilerledi. Tişörtünü çıkardı. Pantolonunu da iç çamaşırı ile birlikte fırlattı odanın bir kenarına. Stres atması ve seokjin'i zihninden çıkarması gerekiyordu. Banyoya girip, soğuk suyu ayarladı.
Küvetin içine girip yavaşça soğuk suyun doluşunu izledi. Donuk bakışlarla bakıyor, yüzünde en ufak bir mimik oynatmıyordu. Sadece birini bu denli sevmenin ağırlığı vardı üstünde. Bu denli güvenmenin salaklığı. Sadece saatlerce, su ısınana kadar durdu içinde. Suyun soğukluğu vücuduna işleyene kadar durdu.
Yavaşça çıktı içinden. Kıyafetlerini giyinip yatağa attı kendini. Jimin'e söylediği gibi yapmamıştı. Bogum'a gitmedi, gitmezdi de. Bu duygu karmaşıklığı ve içindeki nefretle ona giderse seokjin'den bir farkı kalmazdı. Eskiden üzüldüğünde veya kendini kötü hissettiğinde, o kabus gibi geçen gecede bile buraya sığındı.
Kimsenin bilmediği dağ başında, babasından ona kalan tek güzel yere. Kendi kendine düşündüğünde bile hak verdi seokjin'e. Kim neden onun gibi birini sevsin ki? Neden onun gibi birine bağlı kalsın ki? Taehyung sadece yaşıyormuş gibi yapan birinden başka bir şey değildi. "Neden sevmedin ki beni?" Yastığına sarılmış uyumaya yakın mırıltılar bırakmıştı.
"Beni neden kullandın ki?"
Çaresizlik, zehirlerin en hızlı yayılanıdır.
Sabaha yakın hala aynı yerde, soğuk betonda oturuyordu. Taehyung'un sokağın başından girmesini bekliyordu. Saatler geçmiş ama asla kendinden başka kimse yoktu. Jimin evden çıkıp okula giderken, ondan anahtarı istemişti. Taehyung eve gelince, konuşacaklarını söylemişti. O kadar çok özlemişti ki...
![](https://img.wattpad.com/cover/188361237-288-k758303.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In La Kesh ✓
Fanfiction"Geçmiş damarlarıma bir zehir gibi dolandığından beri, karanlıktaydım. Sonra sen geldin kalbime, evime, yatağıma ve geleceğime..." kim seokjin üniversiteli bir uyuşturucu baronu, kim taehyung yaralı bir dans öğrencisi.