"Ben neden burdayım? Kendiniz halletsenize."
Artık alışılan bir işe sürekli gelmekten bıkmıştı. "Çünkü seni bırak görmeyi, adını duyduklarında bile titriyorlar. Ölmemek için lazımsın bize." Lafını esirgemedi namjoon. Sanki keyiflerinden onu getiriyorlardı. Büyük kahkaha patlattı seokjin. Bu aptallara iş verdiğine hala inanamıyordu.
Gözlerini karanlık sokakta gezdirdi. Fazla muhabbete gerek yoktu. "Kaç paket var jackson?" Siyah poşetteki zulasını saydı. Eksiksiz olmalıydı. "Yirmi paket kristal, iki tanesi toz, bir tanesi ise hap şeklinde." Seokjin memnunca gülümsedi. Salaktılar falan ama en güvendikleri adamlarıydı. Yıllardır bu işte beraberlerdi.
Onlardan başka güvenecek kimsesi yoktu. Sağ taraftan gelen ayak sesleri ile yerlerinde dikleştiler. Hoseok ve yoongi koşarak gelmişlerdi. Yoongi koşmaktan gerçekten nefret ediyordu. Dizlerine ellerini yasladı. "Geliyorlar, baya kalabalıklar." Derin bir nefes aldı ve seokjin'e baktı.
Onun burda olması bu günde ölmeyeceklerinin habercisiydi. Seokjin siyah saçlarını geriye doğru attı. Jackson'un elindeki paketi aldı. "Geride kalın. Bir şey olursa siktirip gidin. Gelip kahramanlık yapmaya çalışanı sikerim." Arkasına bile bakmadan ilerledi. Sözünü dinleyeceklerdi, zorundalardı.
Seokjin hızlı adımlarla ruslar ile çevrili arabaların önüne geldi. Elinde malların olduğu poşeti, adamların önüne fırlattı. Ağzındaki kürdanı büyük bir ustalıkla çeviriyordu. Sanki kürdan, ağzından bir parçaymış gibi duruyordu. Adam yerdeki paketi alıp tadım yapmak için ufak bir çizik attı.
İşaret parmağını diliyle ıslatıp maddeye buladı ve tadım için dişlerine sürttü. Beğendiğine dair birkaç şey söyledi çevirmene dönüp. Çevirmen tam konuşacaktı ki, seokjin susturdu. "Siktiğimin, ne söylediği umrumda değil. Beğendiği belli. Paramı alayım şimdi."
Adam siyah çantadaki para destelerini deri çantaya aktarıp, seokjin'e uzattı. "Sizinle tekrar iş yapmak istediklerini ve bunu yapan adamla tanışmak istediğini söylüyor." Seokjin tüm yüzünü kaplayacak şekilde sırıttı. Kürdanı yere attı ve para dolu çantayı sırtlandı.
"Ben bir ülkeyle, sadece tek bir iş yaparım. Ayrıca ben kimseyle tanışmak istemiyorum."
Dedikten sonra uzaklaştı ordan. Tek istediği evine gidip uyumaktı. Öyle de olmuştu. Sabahın erken saatlerinde çalan telefonla uyanan seokjin, güne yine en iyi küfürlerini savuruyordu. Üstüne gri kapşonlusunu geçirdi. Sigarasını ve tabii ki unutmadan çakmağını alıp cebine attı.
Hızlıca çıktı evden. Adımlarını olabildiğince hızlı tuttu. Bir an önce okula gitmek istiyordu. Konuşulması gereken önemli konular vardı. Hızlıca kampüse giriş yaptı. Etraftan yine uğuldamalar yükselmişti. İşte bundan bazen cidden nefret ediyordu. Oturan arkadaşlarına baş selamı verdi.
Banklardan birine yayıldı. "Günaydın, sorun ne?" Yoongi derin bir iç çekti. Birazdan anlatacaklarından sonra, kesinlikle ortalık yangın yerine dönecekti. "Bizim mekanda başkaları satış yapıyormuş. Dün genç çocuklara satış yapmışlar." Gerisini getirmedi. Şimdilik daha fazla konuşmaya cesareti yoktu.
Seokjin, duydukları ile sinirle çattı kaşlarını. Hiddetle kalktı yerinden. Öyle ki herkesin bakışları onlara yöneldi. "Ne demek satış lan? Yürek mi yemişler?" Yoongi'nin sessiz kalması sinirlerini daha çok yıpratıyordu. "Cümleni ben ağzını dağıtmadan devam ettir!" Hepsi, seokjin'in duyacağı şeyle ortalığın içinden geçeceğine emindi.
Sinirlendiğini, hızlı nefes alışverişlerinden anlayan yoongi hemen açıkladı. "Dün biri, o uyuşturucu yüzünden barın tuvaletinde ölü bulunmuş. Daha on iki yaşındaymış." İşte her şey o noktada koptu. Sinirden alnında oluşan damarın, nabız gibi atışı net belli oluyordu. "Sikeyim!" Bağırışı herkesi korkutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In La Kesh ✓
Fanfiction"Geçmiş damarlarıma bir zehir gibi dolandığından beri, karanlıktaydım. Sonra sen geldin kalbime, evime, yatağıma ve geleceğime..." kim seokjin üniversiteli bir uyuşturucu baronu, kim taehyung yaralı bir dans öğrencisi.