"Geçmiş damarlarıma bir zehir gibi dolandığından beri, karanlıktaydım. Sonra sen geldin kalbime, evime, yatağıma ve geleceğime..."
kim seokjin üniversiteli bir uyuşturucu baronu, kim taehyung yaralı bir dans öğrencisi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
En sevdiğin çikolatayı yediğinde huzur neydi? Ya da en sevdiğin yemeği yerken? Ya da en sevdiğin oyuncağı ailen aldığında huzur neydi?
Seokjin'in hiçbirine verecek cevabı yoktu. Onun huzuru şu an kolları arasında, kalbinin sesi bir kuşun ötüşü kadar cansızken bu soruların cevabı yoktu. Kucağında nefes alışı nerdeyse yok denecek kadar azken, arabadan indi ve hızla acile ilerledi.
Gözlerindeki yaşlar yüzünden önünü göremiyor, dizlerinde derman kalmamasına rağmen koşuyordu. "Yardım edin yalvarırım!" Bağırışına koşarak gelen sağlık görevlileri, sevgilisini kucağından aldığında hafiflemesi gerekiyordu değil mi? Onu kendinden aldıklarında, asıl üzerine bırakılan ağırlıkla dayanamayıp dizleri üzerine çöktü.
Kim Seokjin kaybediyordu...
Doktorun yanına geldiğini görünce kendinde ayağı kalkacak gücü bulamadı. Yavaşça kapattı gözlerini. Gözlerinin önüne gelen sevgilisinin yüzü sayesinde, son gücü ile ayaklandı. Halsiz bir şekilde doktorun kollarından tuttu. "Yalvarırım! Bakın yolda kalbi durdu. Ben gerekeni yaptım yalvarırım onu kurtarın!"
Doktor karşısındaki gencin bitikliğini fark ettiğinde, haline acısada yakalarındaki elini yavaşça indirdi. "Sadece bekle, işimi yapayım." Seokjin derin bir nefes aldı ama yetmiyordu. Arkasındaki duvara yaslandı ve yere çöktü. Ağlayacak kadar gözünde yaş bile kalmamıştı. Canı yanıyordu ama nasıl?
Öyle bir acıydı ki bu yerini asla dolduramayacağı kadar fazla, ağırlığı asla hafiflemeyecek kadar çoktu. Soğuk mermere kafasını sık aralarla yavaşça vuruyor, acımasına rağmen ses etmiyordu. Çünkü canı, hayatı hastanede ameliyatta ve o elleri kolları bağlı durmaktan başka bir şey yapamamıyordu.
"Benim yüzümden," fısıltı şeklinde başını her duvara vurduğunda devam etti sözlerine. Belki acısını hafifletirdi. Belki de daha fazlasını yüklerdi omuzlarına. Gerçi o omuzlar kaç tane ölüme ev sahipliği yapmıştı? Ama bunu asla kaldıramazdı güçlü kolları.
Koridorda namjoon ve çocukları gören seokjin boş boş yüzlerine baktı. Saatlerdir izlediği duvarı izlemeye devam etti. Namjoon elleri titrerken ulaştı kardeşine. Onun bu halini ilk defa görüyordu. Annesi öldürüldüğünde ağlayan ve yeri göğü inleten çocuktan eser yoktu.
Karısı öldü diye dayanamayan ve kendini asan babasını gördüğünde ki yakarışları yoktu. İntikam isterken ki hali, ateş saçan gözleri yoktu. Kardeşi öldüğünde ki bitmişliği yoktu. Seokjin şu an öyle bir haldeydi ki ona bakan kimse ne olduğunu anlamazdı.
Kim kendi ölümü için ağıt yakar ki?
Namjoon elini Seokjin'in ensesine attı ve kendine gelmesi için biraz sıktı. Kafasını ona döndüğünde kızarmış ve şişmiş gözleri görmeyi beklerken, gözlerindeki mezarlıkları görmek yutkunmasına sebep olmuştu. Fısıltı gibi çıkan sesini umursamadı.