Meraklı Hamsiler

4.5K 240 57
                                    

Dün gece Yusuf abimle beraber sıkılmadan verimli bir şekilde gece 2'ye kadar ders çalışmıştık.  Ben abimin ceza olarak verdiği fizik sorularını çözerken o da dahiliye bakmıştı. En son  tümsek ayna sorusuna bakıyordum ki uyuyakalmışım. Canım abim beni kucağına alıp yatağıma yatırmıştı.

Sabah uyandığımda mutlu hissediyordum. Ne zaman verimli bir şekilde ders çalışsam hedeflerime ulaşma konusunda yol kat ettiğimi hissediyor, kendime güvenim geliyor ve daha fazlasını yapma arzusuyla doluyordum.  Evdeki seslere uyanmış olmama rağmen sinirlenmediysem sebebi bu yüzdendir.

"Ben anlamıyorum arkadaş. Bu evin küçüğü bu kız değil mi? Neden her işe Yavuz koşuyor? Bak saat 9
olmuş hâlâ  yatıyor. Gitsin o alsın mısır ununu! Yavuz ders çalışmıyor mu sanki? Yavuz yorulmuyor mu hiç? Yavuz üvey evlat mı?"

"Abicim dün gece bir demlik çay içtikten sonra gittin mışıl mışıl uyudun. Meryem 2'ye kadar ders çalıştı. Hem üvey evlat falan da değilsin. Hastanede karıştırmışlar beni de diyemezsin. Çünkü evde doğdun. Şimdi efendi gibi git, al ve gel. " diye araya girmişti Yusuf abim. O sırada bende yataktan kalkmış yatağımı düzeltiyordum. Kendiminkini hallettikten sonra gözüme  Yavuzun yatağı girdi. Girdi diyorum çünkü istemli olarak bakmamıştım. Bu çocuk yatakta uyumuyordu. Gece boyu yorganını dövüyor, yastığının falan ümüğünü sıkıyor olmalıydı. Zira ortaya çıkan manzara ya savaşın ya dövüşün ardında kalan bir manzaraydı.

"Çocuğun uyku uyuması bile bir tuhaf. Kendi nasıl olmasın ki?" diye geçirdim içimden kendi yatağımı hallettiğimde. Sonra uyuzun yatağına doğru ilerledim. Yeri süpüren yorganın bir kısmını kaldırıp yatağın üzerine usulca bıraktım. Bu evin altın kurallarından biriydi. Herkes kendi yatağını kendi toplayacaktı. Sonra da elimi yüzümü yıkamak için odadan çıktım ve banyoya doğru ilerledim.

"Ooo koca danamız uyanmış. Hayırlı sabahlar Meryem Hanım. Sabah sabah Ali Demirbilek tarafından mısır unu almak için uyandırıldığım için ben pek uykumu alamadım. Umarım siz almışsınızdır. "  dedi kapıya doğru ilerleyen Yavuz.

"Bana bak koca deve. Bana koca dana deyip durma. Ben Ali abime koşmadan sen markete koş bence."

"Hâlâ gitmedin mi sen oğlum?" dedi mutfaktan gelen annem.

"İşte gidiyorum." dedi uyuz uyuz bana  bakan Yavuz Kazım Koyuncu'ya da gönderme yaparak.

"Günaydın kuzum." dedi annem bana yaklaştığında.

"Günaydın annem." dedim tekrar mutfağına dönmeden hemen önce. O sırada nihayet uyuz Yavuz  söylene söylene de olsa gitmişti. Bende nihayet banyoya girebilirdim şimdi.

"Dikkat etsene kızım!" dedi Ali abim banyonun eşiğinde dururken. Banyoya gireyim derken abimin göğsüne kafayı geçirmiştim. Burnum cidden acımıştı. Şu burun ne hassas organ arkadaş ya.

"Spora gitmeden nasıl böyle taş gibi vücut yapıyorsunuz anlamıyorum. Burnum 2 cm içeri gömüldü sanki."

"Kızım biz doğuştan böyleyiz. Kalıplıyız. Trabzonlu olmak bunu gerektirir." dedi ve yaklaşık 2 metrelik boyuyla salına salına içeriye gitti.

Ailemizin en kısa erkeği 1.85'lik boyuyla babamdı. Diğer üç erkeğin boyuysa +1.90'dan başlıyordu. Benimkini merak ediyorsanız eğer hemen söylüyorum. 1.69 boyla ailemizin ilk 6 boy sıralamasında annemden hemen önce 5. sırada yer alıyordum. Abimler kadar kalıplı değildim tabi ki. Fakat biraz dolgun duran ve kilo aldığımda hemen o bölgede toplanan bir kalçam vardı. Uyuz Yavuz'un abarttığı  kadar da çırpı olmayan incecikten birazcık fazla kalınlıkta bacaklarım vardı. Doğuştan gelen bir şey işte. Trabzonlu olmak bunu gerektirir çünkü.

Laz Damarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin