Herkese selamlaar!
Gecikme için üzgünüm. Derslerin yoğunluğu yeni bölüm sürecini etkileyebiliyor...
Meryem gibi bende mimarlık okuyorum... Malesef ... Şu anda proje çalışmam gerekirken,ben oturup bölüm yazdım... Çok harika bir öğrenciyim.... Yarına gösterebileceğim hiçbir şey yok djkhsjkfs
Meryem'in mimarlık okumasındaki sebep mimarlığın çilelerini
anlatma isteğimden kaynaklıdır tamamiyle skfjsfsfsfdsd Bunu da ek bilgi olarak belirtmek istedim....
Burada sizin yorumlarınızla içimde oluşan ilhamlar projede de gele keşke....
Neyse...
Güpgüzel okumalar dilerim efendim...
🔴🔵🔴🔵🔴🔵
Siyahlar içinde bir kadın.
Upuzun bir elbise giymiş. Simsiyah.
Sadece ayağındaki siyah pabuçlarının ucu görünüyor ve o da siyah. Etekleri biraz da yeri süpürüyor. Bu görüntüsü bana oldukça korkutucu görünüyor. İçim ürperiyor. Başındaki simsiyah şal rastgele atılmış. Saçlarının bir kısmı da şalının altından çıkmış. Ani hareketlerinin sebep olduğu rüzgar dağınık saçlarının savuşturuyor bir o yana bir bu yana. Dümdüz suratından hiçbir ifade okunmuyor. Gözlerine ise ulaşılamıyor. Simsiyah gözlükleri buna engel oluyor. Sadece bembeyaz kesilmiş yüzünün dışında her şeyi simsiyah. İçimi karartıyor bu görüntü. Ama ağzımı açıp da tek bir laf diyemiyorum. Kitlenip kalmışım. Azrail gelip canımı alacakmış gibi bekliyorum öyle eşikte. Ufak bedenimde parmaklar dolaşıyor hissediyorum. Bir şeyler söylüyorlar ama anlamıyorum. Ben orada canımın gelip benden alınmasını bekliyorum...
Nefes alışım yavaşlıyor. hissediyorum. Kesiliyor da ara ara... Çünkü o hareket ediyor. Ellerini görüyorum. Dolanıyorlar, bir yılanın avının etrafında dolanışı gibi.
Ama avı ben değilim...
Avı başka bir minik beden...
Kollarını yüzünü göremediğim o minik bedene dolandı ve onu sürüklemeye başladı... Kollarının altındaki o minik bedenin çırpınışını görebiliyor, bağırışını tüm hücrelerime kadar hissediyorum...
Elleri benim boğazımda dolanmıyorken nasıl kesebiliyordu böyle nefesimi? Bana dokunmadan nasıl sa sıkıştırabiliyor kalbimi? Söküp alıyor sanki...
Sonra bağırarak ağlamaya başlıyor kalbim.
Ben ise susuyorum. Acım bağıracak güç bırakmamış bende...
Etrafımda hissettiğim parmaklar çekiyorlar küçük bedenimi içeri. İsmim çağrılıyor tekrar. Ben donmuşum.
''Meryem!'' diyorlar.
Benden ses yok. Gözlerim onlara ulaşmıyor bile. Sadece susuyorum ve onlara izin veriyorum beni de götürmelerine. Benim zaten kalbim sökülüp götürülmüş daha ne olabilir ki diye düşünüyorum... İzin veriyorum işte beni de alıp götürmelerine.
''Meryem!'' diyorlar yine.
Nefesim kesiliyor. Boğulacak gibi oluyorum.
''Meryem!'' diyor bu sefer tek bir ses. Ardından sarsıyor beni. Şiddetli bir şekilde sarsıyor. Kafamın küt diye yere vuruşunu hissediyorum. Sonra suratıma bir şeyler vurulmaya başlanıyor. Şimdi hiç bir şey göremiyorum.
''Kalk lan!'' diyor çok uyuz bir ses. Sonra bir darbe daha indiriyor.
''Fok balığı gibi yat! Tek bildiğin şey yatmak zaten!'' dedikten sonra bir kez daha vuruyor.
Gözlerimi açıyorum veee.....
''Yavuz!''' diye bağırıyorum bağırabildiğim kadar.
''Adımı ilk defa mı sesleniyorsun lan!'' dediğinde kafama bir kez daha vurdu.
''Nefes alamıyorum!'' dedim elim boğazımdayken.
''Lan üstüne mi oturdun kızın!'' dedi Ali abim içeri girdiğinde. Elim boğazıma doğru giderken öksürmeye başladım.
''Yastıkla vuruyordum ya ne oturması!'' dedi Yavuz ayağa kalktığında.
''Su getir çabuk!'' dedi Yusuf abim yer yatağına çöktüğünde.
''Lan kızı boğuyor muydun sen?'' dedi Ali abim Yavuza bağırdığında.
Annem sürahiyi döke saça getirdiğinde Yavuz elinden bardağı aldı ve doldurmaya başladı.
''Abi valla öyle bir niyetim yoktu Allah çarpsın ki....'' dedi bardağı diğer abime uzattığında.
''Güzelim iç haydi. Korkmuş olmalısın...'' dedi abim beni doğrultmaya çalışırken. Ardından camı açmalarını söyledi.
''Abi...'' dedim sudan birkaç yudum aldığımda. ''Bir kadın geldi...'' dediğimde nefesim yetmiyordu sanki anlatmaya. ''Simsiyahlar içindeydi... Boğuldum... Onu görünce... Bağıramadım... Donup kaldım... Kalbim sıkıştı... Hareket edemedim... '' dediğimde annem yanıma çöktü ve sudan tekrar içmeme yardımcı oldu.
''Sakin ol yavrum. Karabasan derler böyle durumlara. Nefesin kesilir, hareket edemezsin, bağıramazsın... Kötü bir rüyaydı geçti. Şimdi daha iyi misin?'' dedi bana sarıldığında. Nefesim ancak toparlanır gibi olmuştu. Başımı salladım yorgun bir biçimde.
''Bir karabasan muamelesi görmediğim kalmıştı. Teşekkürler canım abim.'' dedi sürahiyi şampiyonluk kupası gibi havaya kaldırıp başının üzerinde tutarken.
''Konuşma lan, kız senin yüzünden toparlayamadı nefesini iki saattir! Nefes darlığı çekerken yastıkla yüzüne vura vura kestin 2 gram oksijeni de ondan!''
''Daha fazla karabasan muamelesine katlanamayacağım. Gidip kimseye yokken güzelce kahvaltımı yapmaya başlayacağım. Siz takılın orada!'' dedi Ali abimin önünden geçerken. Abim de ensesine bir tane yapıştırdı.
''Karabasan da neymiş da?'' dedim anneme şaşkınlıkla bakarken.
''Bilimsel olarak uyku felci, halk arasında ise karabasan denir abicim. Beynin uyandığını düşünürken, vücudun aslında uyuyordur. O sırada halüsinasyonlar görürsün. Sende öyle olmuş olmalısın abicim.'' diye açıkladı hemen abim.
''Ama çok gerçekti abi... Tamamen simsiyahlar içinde bir kadın vardı... Ve bir de ço...'' dediğimde annem yarı da kesti sözümü.
''Yavrum kötü rüyaları anmayalım şimdi. Haydi elini yüzünü yıka da kahvaltımızı yapalım. Geç kalmayın provaya.''
''Tamam anne...'' dedim bende el mecbur. Yanlarında çok irdelemedim ama aklımda soru işaretleri bırakan bir rüya olmuştu bu. Çok gerçekçiydi. Bir halüsinasyon gibi değildi ki...
''Haydi kalk güzelim.'' dedi abim ayağa kalktığında. Ardından elini uzattı kalkmam için. ''Hemen hazırlan, vaktimiz az kaldı.''
''Tamam abiciğim.'' diyorum yüzümü ovuşturduğumda. Ardından odadan çıkıyordum ki ''Abi...'' dedim yüzümü ona döndüğümde. Kendimi tutamamıştım yine. Elindeki yastıklarla durakladı diyeceğimi duymak için.
''Küçük bir çocuk vardı. Yüzünü göremedim. Bir kadın vardı siyahlar içinde. Çok korkuttu beni görünüşü. Alıp götürüyordu onu. Bende küçücüktüm. Engel olamadım. Hareket bile edemedim. Ağlayamadım bile. Ama o kadar acı içindeydim ki... Acısını uyandıktan sonra bile kalbimde hissettim...''
Abim boğazını temizledikten sonra konuştu. Bir yandan yüzüme bakmadan yerdeki yatağı toplamaya çalışıyordu.
''Sadece bir kabus Meryem. Dallandırıp budaklandırmanın anlamı yok abicim. Acele etmen gerekiyor. Yoksa gelemeyeceksin.'' dedi yerdekileri topladığında.
''Tamam tamam. Hemen hazırlanıyorum.'' dedim banyoya koşarak girdiğimde.
Kara mı basandır artık her ne haltsa, beni etkilemesine daha fazla izin vermeden aklımı başka şeylere yönlendirmeliydim. Bu yüzden ne giyeceğimi düşündüm. Banyo ritüelini tamamladıktan sonra yeni odama gittim ve haki yeşili tonundaki oldukça ferah bir elbisede karar kıldım. Yazlık kıyafetlerimin bir kısmını dün yerleştirmiştim dolaba Allah'tan. Böylece ütüye gerek kalmadan direk üzerime geçirerek saçımı halletmek üzere birkaç malzeme alıp tekrar banyoya döndüm.
''Tostun soğudu kızım! Nerede kaldın?'' diye seslendi Ali abim.
''Saçımı yapıyorum abicim. Geliyorum birazdan.'' dedim saçımı biraz ıslatırken.
''Lan süslenip durma da karnını doyur!'' dedi hemen arkasından.
''İnsanların arasına karışabilmek için o koca götüne değen saçlarına çeki düzen vermesi lazım abicim. Herkes bizim gibi at yelesi görmeye alışık değil. Toplumun onu yadırgamaması için bu insanlık namına şart!'' dedi Yavuz duymam için bağıra bağıra konuşurken.
''Bağırma lan kulağımın dibinde!'' dedi Ali abimde. Yavuz'un ben müdahale edemeden susturuluyor olması çok hoşuma gidiyordu. Kendi arlarında konuşmaya devam ederlerken bende işime odaklandım.
Nemli saçlarımı hızlıca kremledikten sonra bileğimdeki tokayla tepemden topladım. Saçlarım omuzlarıma döküldü yine. Tepeden toplasam da salık bırakmışım gibi görünümü vardı. Güneş kremini yüzüme güzelce sürdükten sonra da gözlerime sadece rimel sürdüm ve mutfağa doğru gittim hemencecik.
''Sabahı şerifleriniz hayırlı olsun...'' dedim Yusuf abimin yanına çöktüğümde. Tam karşımda oturan Ali abim peynirden bir dilim tabağına alıyordu ki duraksadı.
''Sana hayırlı olmuş belli.'' dedi sinirli bakışlar attıktan sonra ardından peynirini ağzına götürdü.
''Aşk olsun abi da... Ne yaptım sanki?'' dedim tabağımı doldururken.
''Elbisenin boyu uygun değilse ne yaptığını değil, ne yapacağını söyleyeceğim ben sana Meryem.'' dedi çayını doldururken.
''Gayet uygun boyu Ali. Rahat bırak kızı. Sayende kısa bir şey alamıyor zaten. Karışma'' dedi Yusuf abim, çaydanlığı abimden alıp benimkini doldururken.
Yusuf abimin favori abim olduğunu söylemiş miydim?
''Karışırım kardeşim. Şu an bizim sorumluluğumuzda. Evlenene kadar da karışırım.'' diye cevap verdi Ali abimde. Etraf kötü zihniyetli insanlarla doluyken, Ali abim dikkat çekmemi istemiyordu. Dikkat çekici neyim vardı sanki?
''Sen bunun cidden evlenebileceğini düşünüyorsun yani?'' dedi Yavuz ağzına zeytin atmadan önce.
''Ya anne bu böyle diye diye evde kalacağım da! Bir şey de oğluna!'' dedim tostumu tabağıma alırken.
''Böyle diye diye erkenden kocaya kaçacaksın diye korkuyorum kızım ben!'' dedi annem gülerek. ''Sırf Yavuz'a evlendim diyebilmek için evlenmezsin inşallah!''
Annemin dediğine hepimiz güldük.
''Daha çok küçüğüm bunun için. Merak etme anneciğim.'' dedim gülmekten fırsat bulduğum bir arada.
''Küçül de cebime gir lan! Millet boşuna sana kart horoz muamelesi yapmıyor.'' dedi hemen Yavuz da. Ardından hiçbir şey olmamış gibi çayından büyük bir yudum aldı. Dün Asel hanımın yaptığı yoruma gönderme yapıyordu sırf sinirimi bozmak için.
Ayağına bir tane geçirdim bacağımı masanın altından uzatabildiğim kadarıyla.
''Lan!'' dedi Ali abim.
''Ay abi ben Yavuz'a vuracaktım! Çok özür dilerim!'' dedim korkuyla. Bir yandan da Yusuf abime yaklaştım herhangi bir olasılığa karşı beni koruması için.
''Lan kürekle vurdular sanki bacağıma bacağıma! Hay içine deyim!'' dedi bir yandan bacağını ovuştururken.
Yavuz ise hunharca gülüyordu.
''Ben boşuna mı buna dana diyorum, at diyorum? Bunun bu kürek kadar toynakları varken bu sıfatları ondan mahrum bırakmak benim gibi yüce gönüllü birisine asla yakışmazdı!'' dedi gülmekten fırsat bulduğu bir anda.
''Çok ayıp oğlum!'' dedi annemde gülmemek için kendini zorlarken.
''Yavuz her beni sinir ettiğinde bacağına geçirdiğim için kas oldu bacaklarımda. Bir de laz damarının verdiği tüm sinir akıyor o zaman kaslara doğru. Ayarsız abanıyorum hedefe. Çok özür dilerim abicim. Bu sefer hedefim şaştı malesef.'' dedim tekrar özür dileyerek.
''Tamam lan ne olacak sanki! O kadar güç nerenden çıkıyor anlayamadım sadece. Onun şaşkınlığı var! Yoksa canımız acıdığından değil!'' dedi Ali abim de gülerek. Sonuç olarak o Ali abimdi. Adam taş gibiydi!
''Şimdi abicim şöyle bir durum var. Hemen açıklayayım senin için.'' dedi Yavuz ağzını peçete ile sildikten sonra. Çok ciddi bir konuya giriş yapar gibi hazırlanmıştı. ''Şimdi Osmanlı tokadını bilirsiniz. Çok meşhurdur. Dünya da ün yapmıştır bu tokat. Peki nasıl ünlü olmuş bu tokat bu kadar? Bilir misiniz? Taşa vura vura o avuç içleri nasır tutar ve güçlenirdi. Adama bir vurdu mu bayıltır hatta öldürürdü. Şimdi bu yeleli koca atımız da ayağını her gün düzenli olarak bana vurduğu için güçlendi. Dikkatiniz çekerim 'bana' dedim.'' dedi Yavuz tırnak işaretiyle kendisine vurgu yaparak.
''Şimdi buradan taş olduğun manasını çıkartmak için mi bu kadar uzattın?'' dedi Ali abim küçümseyici bakışlarını Yavuz'a atarken.
''Bakın ben hiçbir şey söylemedim. Anlayan anlamış. Bunu siz çıkardınız.'' dedi bilmiyormuş gibi ellerini kaldırıp sallarken. Suratında da manidar bir gülüş vardı.
Tostumu yerken kendimi göz devirmekten alıkoyamadım. Her konudan kendi övecek bir taraf çıkartabilirdi Yavuz.
Ali abim ise arkamdaki balkonun açık kapısından geçerek sigarasını yaktığında ''Bir si*tir git lan ordan!'' dedi sinirle gülerek.
''Gidiyorum abicim gidiyorum. Otelde prova için beni bekleyen bir otobüs insan var.'' dedi ayağa kalktığında. ''Burada Meryem'in boş muhabbetlerine maruz kalarak yeterince vakit kaybettim. Beynimin oksijen almaya ihtiyacı var.'' dedi tabağını ve bardağını toplayıp makineye koyduğunda.
''Ben mi boş muhabbet yapmışım?'' dedim ağzıma son tost parçasını atarken. ''Kendini övmek için bir tarafını yırttın yine çok sayın boş işlerin başkanı!'' dedikten sonra bende kirli bulaşıklarımı topladım.
''Darlandum! Darladun beni Meryem!'' dedi yakasını silktikten sonra. Keşke yastığı yüzüne yüzüne vurmak yerine, direk suratına suratına bastırsaymışım! Boşuna oksijen israf ediyorsun yaşayarak!'' dediğinde kapıa yöneldi. ''Ben çıkıyorum abicim! Gelirken lütfen izin kaybettirerek gel. Bazı son oksijen bükücüler peşimize takılmasın!'' dedi ve kapıyı kapatıp gözden kayboldu.
''Bazen o kadar hızlı laflarını sokup gidiyor ki...'' dedim arkasından baka kalırken. ''Böyle mal gibi kalıyorum!''
''Hadi hadi!'' dedi Yusuf abim. ''Şimdi acelemiz var. Yavuz bu de, geç!'' dediğinde elimdeki bulaşıkları da aldı ve makineye yerleştirdi.
''Tamam çantamı alayım da çıkalım.'' dedim hemen toparlanarak.
''Meryem!'' diye seslendi sigarasını söndürmekte olan Abim.
''Efendim abi?'' dedim söyleyeceği şeyi beklerken.
''Doğukan'dan en az iki metre uzakta duruyorsun. Biri seninle konuşmak ister, sana yalakalık falan yapıp da gevşek gevşek konuşursa direk beni arıyorsun. Özellikle bu kişi Doğukan'sa! Bu Yavuz'un dünya yansa umrunda olmaz. Yusuf'ta kibarlığını bırakıp adam akıllı ağzının payını vermez. O yüzden acil bir durum olduğunda sen direk Ali abine bir alo çakıyorsun tamam mı yavrum?''
dedi ensemden tutup yüzüme baktığında. Yavrum yerine koçum kelimesini kullansa şaşırmazdım.
''Tamam abi.'' dedim dediğine gülerek.
Yusuf abim ise ikizine gözlerini devirdi ve ''Hayde Meryem!'' dedi kolumu tuttuğunda.
''Hadi Allah'a emanet olun kuzularım!'' dedi annemde kapıya doğru ilerlerken.
''Çantamı alıp geliyorum abi.'' dedim kapıyı açtığında. ''Sende Allah'a emanet ol anneciğim.'' dedim odama girdiğimde. Ardından parfümü sıktıktan sonra bavulun üzerinde duran çantamı aldım.
''Annecim sakın bavullara dokunma. Akşam geldiğimde ben hallederim. Yorulmayasın.'' dedim sandaletlerimi giyerken.
''Tamam yavrum.Dikkatli olun.'' dedi kapıyı arkamdan kapatmadan önce. Ardından karşı dairenin önünde beni bekleyen abimin yanına gittim hemen. Asansöre bindikten sonra bizi bekleyen uyuzun yanına indik. Apartmanın her bir köşesine parfümünün kokusu yayılmıştı.
''Abicim izini kaybettir demiştim. Sen kolundan tutup getiriyorsun! sabah geleceğini öğrendiğimden beri modum düştü. Şimdi de kanımdaki oksijen seviyesi düşmeye başlıyor!'' dedi gözlüğünün üzerinden tiksindirici bakışlarını atarken.
''Modunuz düştüyse ne mutlu bize!'' dedim gülerek.
''O zaman tartışmanız bittiyse gideli isterseniz. Saat 1'e geliyor da!'' dedi Yusuf abim.
''Lan bir buçukta dedik. Saat bir buçuğa gelecek yola çıkamadık. Hep senin koca muhabbetlerin yüzünden. Evde kalacaksın diye aklın çıkıyor değil mi?
Yaşlı kart bir horoz olarak kalacaksın diye aklın çıkıyor!'' dedi yolda söylene söylene.
''Bacağına geçirtip karizmanı çizdirmek istemiyorsan sesini kes Yavuz!'' dedim kafamı soluma çevirip ona bakış attığımda.
''Karizmam senin varlığın yüzünden çizik darbeleriyle dolu zaten.'' dedi iğrenen bakışlarıyla.
Laflarını daha fazla umursamadım ve güneşli bir İstanbul yazının son günlerinin keyfini çıkararak yürümeye başladım. Yusuf abimin yönlendirmesiyle Ali abimin bizim için önceden ayarladığı İstanbul kartlarla bir otobüse bindik. Körüklü otobüsler, çift katlı otobüsler, metrolar, metrobüsler, marmaray... Bunlar hiç alışık olmadığım kavramlardı. Bu kadar kalabalığa ve bu toplu taşıma araçlarına nasıl alışacağımı hiç düşünemiyordum. Neyseki yalnız olmayacağım düşündüm. Murat'ta benimle beraber okulda olacak. Hafta da bir iki günde olsa...
Sahi o ne yapıyordu acaba?
Yine onu düşünerek uyumuştum. Ama rüyalarımda o hariç herkesi görmüştüm. Trabzon'dayken her an çıkıp gelirdi. Şimdi aramıza koca bir deniz girdi... Belki de koca bir yırtık kumaş.... O İstanbul'un bir yakasında, ben bir yakasında... Şimdi kimledir, ne yapıyordur bilmiyorum ama... İnşallah İpek ile değilsindir diye geçirdim içimden.
''Artuk Murat'i görmemeye aliş da... Her an yanunda olamayacasun.... Hele bir okulun başlasun belki da onu duşünmeye bile vakit olmayacak. Gerçi daha iyi olur da! Aklun başuna gelur!'' dedi panik atak hamsiler ve beni daha da üzdüler.
Orta kapının karşısındaki camın önünde ayakta dikilirken bir yandan da onu düşünüyordum. Kulaklığımdan nükseden şarkılarda hep onu andım. Yine hüzünlendi içimde bir yanım.
''Bir durak sonra ineceğiz.'' güzelim dedi abim kulaklığımı çıkardığında.
''Tamam abicim.'' dedim diğer tekini de kulağımdan çıkardığımda.
Ne ara bu kadar yol geldik farkında değildim. Yaklaşık kırk beş dakika olmuş bu kalabalık otobüste ayak dikileli. Abilerim beni aralarına alarak güvenli bir alan oluşturmuşlar etrafımda. Üçümüzde kulaklıkları çekip kendi dünyamıza dönmüşüz ve ben farkında olmamışım yine hiçbir şeyin. Zaman su olup akmış... Çünkü aklıma yine 'O' düşmüş...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz Damarı
Humor"Yeter..." dedim göz yaşlarım yanaklarından süzülürken. "O, benim hiçbir şeyim değil. Neden bu kadar sorguluyorsun?" Sorduğum soru karşısında duraksadı. "Bende senin bir abinim. Ortada böyle bir durum varsa tabi ki sorgularım." dedi uygun cevabı bul...