Aradan geçen dört günün ardından dershaneden dönüyordum. Bugün perşembeydi.Ellerim hardal sarısı montumun cebindeyken kapşonum başıma geçirili ve başım yere eğikti. Koyu mavi kot pantolonum her adım attığımda gözüme çarpıyordu. Kulaklıkla müzik dinlerken buz gibi olan dudaklarımla şarkıyı mırıldanıyordum.
"Kan revan içindeyim,
Yarimin peşindeyim,
Yerlerin dibindeyim,
Kurtar ne olur, ne olur" evin yanındaki parktan geçiyorken asker botlarımın bir metre kadar ilerisinde aynı model erkek botları görmemle başımı kaldırdım."Sesin güzelmiş. "Görmeyi hiç beklemediğim kişi şuan da karşımdaydı.
"Teşekkür ederim" dediğimde gözlerimin içine kalbimi görüyormuş gibi bakıyordu. Elleri cebine gittiğinde
"Davetiyeyi getirmiştim. " dedi.
"Biriyle göndereceğini düşünmüştüm. Gelmen beni şaşırttı" dedim içimden geçenleri söylerken ellerimi cebimden çıkartmış ve davetiyeye uzanmıştım. Ellerimiz bir anda birbirine temas ettiğinde ellerinin sıcaklığını algılamam ürpermeme neden oldu.
"Yolumun üzeriydi kendim getirmek istedim" dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım eve doğru yürümeye başlamıştık.
"Nasılsın? " diye sorduğumda göz göze geldik.
"İyiyim. Sen nasılsın, ayağın acıyor mu hala? "
"Hayır fazla acımıyor zorlarsam sadece" derken önüne dönüp tam karşıya bakmaya başladı.
"O gün için özür dilerim. Sinirlenmiştim" sözleriyle şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Her ne kadar bana yardım etmemiş olsa da aslında ben suçluydum.
"Asıl ben özür dilerim kapını dinlememeliydim" bakışları bana döndü.
"Üşümüşsün gir hadi içeri" dediğinde çoktan kapının önüne gelmiştik.
"Sende gelmek ister misin? Sıcak birşeyler içerdik" beklentiyle baktım yüzünün her bir ayrıntısına.
"Yok ben gideyim. Cumartesi günü görüşürüz"
O konuşurken çukurlaşan kirli sakallarıyla çevrili yanaklarına bakıyordum. Daha sonra soğuktan hafif morarmış dudakları ve olduğundan daha beyaz görünen çehresine yerleştirilmiş iki derin çukura.Onu zorlamak istemediğimden "pekala, görüşürüz" dedim ve evin kapısına gidip anahtarımı çıkarttım. Kilidi yuvasına yerleştirmeden tekrar ona baktım. Beni inceliyordu. Elimi kaldırıp salladığımda başını hafifçe salladı ve arkasını dönüp yürümeye başladı.
Soğuktan donmuş ellerim kapıyı açmamı engelliyordu. Saniyeler sonra kapı açıldığında annem karşımdaydı.
"Barış neden gelmedi?" diye sorduğunda onun nereden, haberi olduğunu düşündüm. 'Ah camdan bizi mi izliyordu bu kadın?'
"Bilmiyorum davet ettim ama gelmedi" botlarımı çıkarırken
"Neden gelmiş" diye sordu bu sefer. Elimdeki davetiyeyi gösterip
"Bunun için" dedim. Elimden alıp incelediğinde
"Hmm saat 8 deymiş. Bayağı bir güzel program olacak gibime geliyor. Bizim içinde değişiklik olur. Barış kemanı nasıl çalıyor güzel mi? " diye sorduğunda onu dinlediğim o anlar geldi aklıma. Dalıp gitmiş bitirdiğinin bile farkında olmamıştım. Ruhumu okşayıp beni hayattan soyutlamıştı.
"Sana soruyorum. İyice dalgınlaştın hasta falan mısın? " annemin sesiyle benden cevap beklediğini anlamıştım.
"Çok güzel çalıyor anne. Etkileneceğine eminim" imalı imalı bakmaya başladı tekrar. Gülerek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ektem (Sır Saklayan)
Novela Juvenil"Ben ölürsem, karakutumu bulamayacaklar. ne bir aşk zerafeti, ne bir hayal tabiri... küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak! " ........... Onun gözümün önünde karanlıkta yok olmasına izin vermeyecektim. Elindeki sigarayı dudaklarına götüreceği...