Yine aynı rüyadan uyandığımda sanki bu sefer rüya daha da anlamlıymış ve bana birşeyler anlatmaya çalışıyormuş gibi geliyordu.
Annem rahatsız etmeden kendiliğimden uyanmam da suratımda bir gülümseme oluşturmuştu.
Hafif aralık duran camdan esen rüzgar vücudumdan bir ürperme geçmesine neden oldu.
Bu kış gününde ben bunu hangi akla hizmet açık bırakmıştım anlamıyorum cidden.
Pencereyi kapatmak için hızla ayağa kalktığımda ayağımın sızlamasıyla yüzüm buruşmuştu. Her zaman ev sıcak olduğu için giydiğim askılıya lanet ettim bir anda. Birde hasta olmasam iyi olurdu. Adımlarımı yavaş tutarak camı kapattım.
Geri döndüğümde paytak adımlarla dolabın önüne kadar adımlarımı sürdürdüm. Bugün evde kalsam iyi olacaktı. Üstümdekileri çıkartıp unikorn tulumumu üzerime geçirdim.
Her hangi birinin beni böyle görmesi büyük rezillik olurdu ancak çok seviyordum ve nasılsa bugün dışarıya çıkmayacaktım. Odamdan çıkıp merdivenlere yürüdüğümde ayağımın dünkü kadar acımadığını farkettim.
Burnuma mis gibi kokuların gelmesi de gecikmedi. Bugün pazar günüydü ve babamda evdeydi büyük ihtimalle. Hızla yanımdan geçip omzuma çarpan kişiyle önümden Burak'ın geçip aşağı inmesiyle sinirle bağırdım.
"Önüne baksana ayı" alayla geriye dönüp suratıma baktı.
"Haa ablacığım sen miydin? Ayrıca ayı olan hangimiz bir düşün istersen" deyip üzerimi gösterdi ancak cevabı beklemeden mutfağa doğru yol aldı.
"Bu ayı değil bir kere UNİKORRNN ! " diye sinirle bağırdım ardından. "Ben de çocuklarımız büyüdü sanıyordum Hale meğersem hiç büyümemişler" diyen babamın sesi salondan geliyordu. Annem elinde yiyeceklerle salona doğru giderken mutfağa gitmekten vazgeçip onun arkasından salona girdim.
"Vallahi bıktım bunların kavgalarından az da sen çek ben Hatice'nin yanına gideceğim bugün."
"Ben hiç almayayım bizde belki universiteden arkadaşlarla buluşuruz " yıllar geçse babam 40 lı yaşlarında olsa dahi hala eski arkadaşlarıyla görüşüyordu. Belki de onların bu hiç kopmayan arkadaşlıklarına özendiğim için üniversiteye gitmek istiyordum.
Bu düşüncelerim az önce anne ve babamın dediklerine cevap vermeme engel değildi tabi ki. Anlamsızca içeriye giren kardeşime doğru baktım.
"Hep senin yüzünden oluyor bunlar. Görüyor musun evden kaçacak hale geldiler seni görmemek için" yemek masasına oturduğumda saçma sapan kendi çapında kendini savunmaya çalışıyordu.
"Hadi ordan asıl benim senin gibi çocuğum olsaydı kendimi asardım. Tipe bak insan mı ayı mı belli değil. " demesiyle iyice sinirlendim.
"Bak sen çok kaşınmaya başladın ha alırım ayağımın altına. Hem sanane benim tulumumdan. Kendi evimde de kendi istediğim şeyleri giyemeyecek miyim?"
"Çocuklar yeter artık lütfen kahvaltı da bari yapmayın da ağız tadıyla pazar kahvaltımızı yapalım." annemin lafları üzerine savunma mekanizmam hızla çalışmaya başladı.
"Anne ben birşey yapmıyorum görüyorsun. Benden kaç yaş küçük ama saygısızlığı onun bile bedenine 5 beden büyük" bu dediklerim gülmelerine neden oldu.
Yemek masası her zaman ki gibi atışmalarımızla babamın ve annemin bizi uyarmalarıyla geçmişti. Ancak sadistçe bu kavgaların bile hoşuma gittiğini farkettim. Fazla sinir olsa da seviyordum galiba bu sıpayı. Sinirlensem de gülüyordum bazen cevaplarına, cevaplarıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ektem (Sır Saklayan)
Teen Fiction"Ben ölürsem, karakutumu bulamayacaklar. ne bir aşk zerafeti, ne bir hayal tabiri... küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak! " ........... Onun gözümün önünde karanlıkta yok olmasına izin vermeyecektim. Elindeki sigarayı dudaklarına götüreceği...