"Beni bul"Aniden yataktan sıçradığımda kan ter içinde kaldığımı farkettim. Masanın üzerinde ki suya uzanırken ellerim de titriyordu.
Çocuk kahramanımın sesi hala kulaklarımdan gitmezken içimde büyük bir hüzün vardı. Onu son kez gördüğümde parkta keman çalıyordu. Ve hep oralarda olduğunu, onu bulmamı istemişti. Ama o yıl teyzemin vefatı gerçekleştiği için uzun bir süre bir daha gitmemiştik İstanbul'a.
O zamandan sonra o parkta beni bekledi mi bilmiyorum ama bu aralar sık sık rüyalarımda görüyordum onu. İçten içe beni tüketen bir acıya dönüşmüştü çocuk kalbimle sevdiğim gamzeli çocuk.
O dönemlerde İstanbul'a gitmek için çok fazla ağladımsa da annem daha fazla üzülmesin diye hep içime atmıştım.
Bundan 5 yıl kadar önce sonunda annem toparlamış ve biz Duygulara gitme kararı almıştık. İlk işim Duygu'nun evine yakın olan parka gidip onu aramak olmuştu. Ama ne o önceden oturduğu yerde birini, ne de ona benzer hiç kimseyi görememiştim.
Beklemiyordu işte, beklememişti hiç. O çoktan unutmuştu. Şimdi neden rüyalarımda savunmasız yakalıyordu beni?
Bedenimden bir rüzgar esintisi geçtiğinde camın yine açık olduğunu farkettim. Ben uyurken Burak'ın hastalanmam için camı açıp gittiğini bile düşünmeye başlamıştım artık.
Camı kapatıp Duygu'ya bakmak için odadan çıktım. Bugün pazar günüydü ve o yarın dönecekti. Eğer isterse onu da götürmeyi planlıyordum bugün kursa.
Misafir odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklamadan içeriye dalmıştım. Mışıl mışıl uyuyordu hala. Bu kız cidden haddinden fazla düşkündü uykuya.
Aklımdan bir gıcıklıklar yapmak geçse de bundan vazgeçip usulca dürttüm onu. Bir iki sağa sola döndükten sonra gözlerini aralamıştı.
"Duygu keman kursuna benimle gelmek istersen gelebilirsin. Ama bunun için şuan kalkman gerekiyor. " yataktan yavaşça doğrulup suratıma baktı bir süre.
"Senin neyin var? " diye sorduğunda bir şey olmadığını söyleyerek kapıdan çıkıp kendi odama döndüm.
Elime geçen şeyleri rasgele üzerime geçirdiğimde saçlarıma hiç dokunmamıştım.
Duygu'nun kahvaltı yapmasını beklerken ben hiç bir şey yememiştim. Dışarıya çıktığımızda Duygu'nun konuşmaları eşliğinde kursa gelene kadar yürüdük.
Ne olduğunu bilmediğim bir sıkıntı vardı içimde. Sığamıyordum hiç bir yere. Sığamıyordum sanki sokaklara.
Bende bir eksik vardı ve o parçam tamamlanmadan ait hissedemeyecektim sanki hiç bir zerreye.
...
"Sende bir şeyler var da hadi hayırlısı. " Duygu konuşurken çoktan kursun içine girmiştik.
Dalgın dalgın yürümeye devam ederken tam sola dönmüştüm ki birine çarpmamla bir anda duraksadım. Kemanımı çok sıkı tuttuğum için düşmesini engellemiştim.
Kafamı kaldırıp baktığımda karşımda Ömer vardı. 32 diş sırıtarak bana bakıyordu.
"Dejavu yaşadık şuan. Ama bu sefer kemanını düşürmedin. " derken ilk geldiğim gün ki çarpışmamızdan bahsettiğini anlamıştım. Yine aynı köşe de çarpışmıştık ama bu sefer yerlerimiz farklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ektem (Sır Saklayan)
Genç Kurgu"Ben ölürsem, karakutumu bulamayacaklar. ne bir aşk zerafeti, ne bir hayal tabiri... küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak! " ........... Onun gözümün önünde karanlıkta yok olmasına izin vermeyecektim. Elindeki sigarayı dudaklarına götüreceği...