Bir süre şok olmuş şekilde beklediğimde üzerime sıçrayan kahve damlalarını yok sayıp hızla Barış'ın arkasından kalkmıştım.
Az önce ki cam kırılma sesi duyduğum odanın önüne geldiğimde kapının koluna uzanıp kendimi herşeye hazırlamak için öylece bekledim. Derin bir nefes alıp kulpu indirdiğimde kapı açılmıyordu. Bir kaç kez daha deneyip kapıyı zorlasam bile hiç bir fayda etmemişti.
"Barış iyi misin? Ses ver lütfen. Korkuyorum " içeriden ne olduğunu çözemediğim bir kaç ses gelmişti.
"Bir sorun yok Lâl. Bugünlük yeter eve gidebilirsin" rahat sesini duyduğumda hiç bir şeye anlam verememiştim.
"Barış lütfen kapıyı açar mısın? Seni görmeden gitmeyeceğim" derken çoktan kapıya kulağımı yaslamış, boğuk hışırtı seslerinden öte bir şey duymaya çalışıyordum. Mümkünmüş gibi kendimi daha çok yasladığımda kapının aniden açılmasıyla dengemi koruyamayıp Barış'ın göğsüne sinmiştim. Her ne kadar içeriye bakmaya çalışsamda bir dolaptan başka bir şey göremedim. Buna onun uzun boyu engel oluyordu.
"Görmek istiyorum burada ne oluyor? " Her ne kadar çırpınıp onun ellerinden kurtulmaya çalıştımsa da onun gücüne karşı benim çırpınışlarım hiçbir şeydi. Beni odanın dışına çıkarıp kapıyı tekrar kilitlediğinde çırpınışlarım devam ediyordu.
"Dur artık! Yeter!" diye bağırdığında içimde bir şeylerin acıdığını hissetmiştim ama durmadım. Onu itmeye çalışırken o önümde bir bariyel gibi duruyordu.
"Ne olduğunu bilmek istiyorum!" dedim. bende sesimi yükseltmiştim. Sabır dilenircesine gözlerini kapatıp açtığında kömür karası gözlerinde ateş hareleri parlıyordu.
"Her şeye burnunu sokup durma. Nefret ettiğim şeyleri yapıp duruyorsun. Git anladın mı git! " yüksek sesle söylediği sözler içimi yakıp kavurmaya yetmişti. Daha önce kötü davransa da hiç bir zaman bana bağırmamıştı. Şaşkın şaşkın ona bakmaya devam ederken pozisyonumuzu farketmemle bakışlarımı gözlerinden çektim. Vücudumuz birbirine çok yakın duruyor ve neredeyse yapışmış durumdaydı. Hızla geri çekildiğimde bu defa gözlerine baktım. Bakışları hüzünlüyken
"Neden? " diyebildim sadece. Bana doğru bir adım attığında bende bir adım geri gitmiştim.
"Neden bazen bana bir ucubeymişim gibi davranıyorsun? " bakışlarının acıyla yoğunlaştığını görüyordum. Belki de aklımın bana bir oyunuydu.
"Sana bir ucubeymişsin gibi davranmıyorum. Sadece.. " sesi sonlara doğru kısıldığında bir adım daha yaklaştı bana. Bu sefer geri çekilmemiştim. Boyunun uzunluğu ona aşağıdan bakmama neden oluyordu. Gözlerim dolmaya başladığında bir elini yanağıma koydu.
"Bugün değil. Lütfen. Şimdi gitmen gerekiyor " tek kelime etmeden yüzümü ellerinden kurtardım ve gözümden akan tek yaşı kendi elimle sildim. Bakışlarım yere ineceği sırada kolundaki kırmızı ıslaklık gözüme çarptı. İnce bir şekilde akıp ellerini buluyordu. Ama onun umurunda bile değilmiş gibi görünüyordu.
Bu görüntü her ne kadar içimi yaksa da bir şey yapmamalıydım. Onun dediği gibi bugün değil.Arkamı dönüp hızla ceketimi alıp odadan çıktım. Kapıyı ardımdan kapattığımda bir kaç saniye öylece bekledim. Nasıl bir gündü bugün böyle? Sabah gördüğüm rüya, sonrasında o istemsizce yakışlaştığımız an, o odada kendi kendine kırılması imkansız olan cam parçaları... Onun bir anda değişen ruh hali ve bana bağırması..
Resmen dakikalar içinde mutluyken, korkmuş, endişelenmiş ve kırılmıştım. Çıkışa doğru ilerlerken kemanımı gördüm. Yani Barış'a ait kemanı. Onu bugün yanımda götürmek istemiyordum. Belki de ben fazla alınganlık yapıyordum ama babam bile bağırmazdı ki bana.
Kapıdan çıktığımda salonda bir kaç kişinin olduğunu farkettim. Hiç kimsenin yüzüne bakmadan ilerlemeye başlamışken birinin önümü kesmesiyle durmak zorunda kaldım.
"Lâl ne bu halin? Barış bir şey mi yaptı? "Ömer'in sorusu üzerine tutmaya çalıştığım göz yaşlarım hareketlenmeye hazırlansalar da zorla engel olmaya çalıştım.
"Bir sorun yok Ömer bir şey yapmadı. Eve gitmem gerek" yanından geçip gideceğim sırada kolumu tutup durdurdu beni.
"Canını sıkacak bir şey yapmış işte yüzünden belli oluyor. İstersen artık sana ben ders vereyim? Belli ki yıldızlarınız fazla uyuşmuyor" gözlerim bu sefer engelleyemediğim bir biçimde dolmuştu çoktan.
"Onun kolu kanıyor..." duraksayıp derin bir nefes aldım. "Galiba cam kesti. Sen bir Baksan iyi olur" gözleri şaşkınca açıldı.
"Allah aşkına siz içeride ne yapıyorsunuz? Cam ne alaka" dediğinde bu dediğine yanıt vermemiştim.
"Gitmem gerek" kafasını olumlu anlamda sallayıp elini kolumdan çektiği anda salondan çıkmıştım. Aşağı kata indiğimde girişte görevli olan kadın bana bakıyordu. Selam verip yanından geçeceğim sırada
"Lâl hanım" deyip duraksadı. Sorarcasına yüzüne baktığım sırada ne söyleyecekse nasıl söyleyeceğini bilemiyormuş gibi bir hali vardı.
"Anneniz size ulaşamamış ve burayı arayıp hastaneye gitmenizi söyledi, sesi kötü geliyordu." kadının ağzından dökülen kelimelerle aniden kalbimin sıkıştıştığını hissettim.
"K-kim, ki-kime ne olmuş? Hastane de ne işleri varmış?" endişemi gizleyemeyen sesime aldırmadan ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyordum. Burak'a mı bir şey olmuştu? Kafamda çeşitli senaryolar kurmaya başladığımda kadının söylediği cümle tüm damarlarımdaki kanın kalbime akmasına yetmişti. Sanki tüm ağırlık kalbimdeydi ve ben bunu taşıyamıyordum.
"Babanız kalp krizi geçirmiş"
Ömer'den
Odasının önüne geldiğimde kapıyı açmaya çalıştım ama açılmıyordu.
"Barış abi iyi misin? " kapıya bir kaç kez tıklattığımda içeriden hiç ses gelmiyordu. "Abi Lâl kolunun kesildiğini söyledi. Ne durumdasın açta bir bakayım"
Hala yaşam belirtisi gelmediğinde iyice sabırsızlanmaya başlamıştım.
"Abi açmassan kıracağım"deyip daha sert tıkladığımda sonunda bir kaç adım sesi gelmiş ve ardından önümdeki kapı açılmıştı. Yüzüme bakmadan geri içeriye gidip koltuğa oturduğunda yerdeki kahve lekeleri ve parçalanmış bardak gözüme çarptı. Hızla koluna baktığımda kanamaya devam eden bir yara gördüm. Bunlar keman çalışmıyorda savaşıyorlar mıydı allasen?
"Ne istiyorsun Ömer?" yüzüme bakmadan mırıldandığı sözlerle sinirlenmiştim.
"Ben seni merak ettiğim için geldim abi Lâl'inde suratı çok kötüydü. Gözleri dolu doluydu. Ne oldu burada? "
"Hiç" demesiyle sinirim iyice artmıştı.
"Hiç. Hiç ha" deyip alayla gülmeye başladım.
"Derdin ne abi senin? Kıza zaten çok kötü davranıyorsun. Şimdide etraf batmış. Şu haline bak. Daha bir haftadır tanıdığın kızla ne alıp veremediğin olabilir senin? " sinirle bana döndüğünde bakışları cidden korkmama yetmişti.
"Ne bok biliyorsun da lan sen? Ne hakla böyle konuşuyorsun " kaşlarım iyice çatıldığında ne diyeceğimi bilememiştim.
"Bak Ömer işime karışıp durma tamam mı?" diye sorduğunda bunun sorudan çok bir emir olduğunu biliyordum. "Benim o kızla bir alıp veremediğim yok! "
Bir süre öylece beklediğimde onun sinirinin biraz yatışmasıydı tek isteğim. Bakışlarını üzerimden çekip tekrar koltuğa başını koyduğunda kendimden emin bir şekilde konuştum."Lâl'e artık ben ders vereyim abi. Böylesi daha iyi olacak sanırım"
![](https://img.wattpad.com/cover/191093582-288-k477428.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ektem (Sır Saklayan)
Teen Fiction"Ben ölürsem, karakutumu bulamayacaklar. ne bir aşk zerafeti, ne bir hayal tabiri... küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak! " ........... Onun gözümün önünde karanlıkta yok olmasına izin vermeyecektim. Elindeki sigarayı dudaklarına götüreceği...