Cumartesi sabahı olduğunda içimde belirsiz bir heyecan vardı. Akşam için sabırsızlanıyordum. Yataktan ayaklarımı sarkıttığımda komodinin üstündeki telefonu alıp saate baktım. 10:25 i gösteriyordu. 1 de kursum vardı. Odamdaki banyoya gidip bir duş aldım. Tüm işlerim bittiğinde çıkıp giyinmeye başlamıştım. Pudra pembe yumuşak salaş bir kazakla açık mavi kot pantolonumu üzerime geçirip biraz rimel ve parlatıcı sürüp aşağıya indim.
Annemle biraz sohbet edip kahvaltımı yaptıktan sonra beyaz montumla botlarımı da giyip keman çantamı da unutmayarak evden çıkmıştım. Havanın serinliği yüzümde bir gülümseme oluşturdu. Her ne kadar İzmir'de yaşıyor olsam da sıcağı fazla seven bir yapım yoktu. Fazla bunalabiliyordum.
Kuruyan dallara doğru baktığımda onların bile ne kadar güzel durduğunu farkettim. Genelde küçük şeylerle mutlu olan biriydim. Gözü yükseklerde bir kız olmamıştım hiç. Bazen bir kağıdı buruşturup onu birşeylere benzetip bile gülebiliyordum. Sadece görebildiğim için bile oturup şükrediyor, doğal bir manzara gördüğümde oturup saatlerce izleyebiliyordum.
Çünkü birşeylerin kıymetini bilmemiz gerektiğini düşünürüm hep. Allah'a şükürler olsun ki her rengin her tonunu seçebiliyor, her sesi ayırt edebiliyorduk.
Doğuştan kör olan bir insan mesela gözleri açıldığı an da ne yapardı. Her yeri inceler saatlerce bakardı her yere. Onların yerine kıymetini bilmeye çalışıyordum herşeyin. Değerlerini kaybettikten sonra anlamamak için, kaybetmeden değerlerini biliyor her anımın tadını çıkarmaya çalışıyordum. Geçenlerde izlediğim bir video da adamın söyledikleri doldurdu aklımı;
Doğuştan kör olan adama 'rüyalarında birşey görebiliyor musun?' diye bir soru yöneltmişlerdi. O ise
' Hayır. Aynı şuanda olduğu gibi hissederek, duyarak görüyorum rüyaları. Yine her yer karanlık' diye yanıtlamıştı. Küçüklüğümden beri karanlıktan korkan bir insandım. Ve ömrüm boyunca hep karanlıkta kalmayı hayal dahi edemiyordum. Ancak adam hiç isyan etmiyordu. Gülerek anlattığı şeyleri düşündüm.
"Bir kere rüyamda otobüs kullanıyordum. Direksiyonu elimle hissediyor seslere göre yön veriyordum. Bir süre böyle devam ettiğinde kendi kendime 'sen körsün oğlum nasıl otobüs kullanıyorsun' diye telaşa kapılmış sonra sağ sol derken kaza yaptığım an uyanmıştım" bunları duyduğumda ister istemez benim de yüzümde buruk bir gülümseme oluşmuştu.
Düşüncelere dalarak tükettiğim yolu bitirdiğimde kurstan içeriye girip kendi salonumuzun önüne gelene kadar durmadım. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım ve içeriye süzüldüm.
Etrafı biraz incelemeye başladığımda geçen haftakiyle aynı manzara vardı. Ömer iki üç kişinin önünde birşeyler anlatırken Ezgi ara ara onlara bakıyor ve elindeki kemanı çalıyordu. Ezgi'nin kesinlikle Ömer'e karşı büyük bir ilgisi vardı ancak Ömer'in bunun farkında bile olmadığına emindim.
"Barış hoca'yı gördün mü bugün hiç? " yan tarafımdaki kızın arkadaşına sorduğu soruyla onları dinlediğimi çaktırmayarak biraz oyalandım oralarda.
"Hayır. Bugün odasından hiç çıkmadı. Öğrencilerin bazılarını da Ömer, Ali ve Ezgi'ye devrediyor bu aralar. Hiç böyle yapmazdı" duyduğum şeylerle acaba beni de bir başkasına mı verecek diye düşünmeden edemedim.
"Gösteriye hazırlanıyor ya o yüzdendir. Yoksa Barış hoca çok disiplinlidir biliyorsun "
"Odasından çıksa da bir görsek keşke. Melek adam çok kusursuz değil mi ya" kızın söylediği şeylerle kendime engel olamayarak sinirle ona döndüm. Barış'tan bahsederlerken içi gidiyordu resmen. Gerçi bananeyse.
![](https://img.wattpad.com/cover/191093582-288-k477428.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ektem (Sır Saklayan)
Teen Fiction"Ben ölürsem, karakutumu bulamayacaklar. ne bir aşk zerafeti, ne bir hayal tabiri... küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak! " ........... Onun gözümün önünde karanlıkta yok olmasına izin vermeyecektim. Elindeki sigarayı dudaklarına götüreceği...