Kahvaltı yapmak için oturduğumuz masada çatal bıçak sesi dışında bir ses çıkmıyordu. Sessizce önümüzdeki yemekleri yiyorduk. Bakışlarımı tabağımdan kaldırıp karşımda oturan adama sabitledim.
Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Bakışları da donuktu. Koyu kahve saçları alnına düşmüştü. Eskiden saçlarıyla oynamamı çok severdi. Ağzındaki lokmayı çiğnerken de gamzeleri ortaya çıkıyordu. Çok güzeldi. Her şeyi, karşısındaki insanı yaralayacak kadar çok güzeldi.
"İstediğin bir şey var mı?" diye sorduğumda bana bakmadan başını iki yana sallayarak reddeti ve yemeğini yemeye devam etti. Gözleri iriydi. Ürkek bir ceylanın gözlerine benzetirdim daima. Gözlerini yüzümde gezdirmesinden çok hoşlanırdım. Ama en son ne zaman bana iki saniyeden uzun baktığını hatırlamıyordum bile.
En önemlisiyse, artık gülümsemiyordu.
Elimdeki çatalı sakince tabağımın yanına bıraktıktan sonra hiçbir şey demeden masadan kalktım. Bir anda bunu beklemiyor olduğundan sanırım, başını kaldırıp bana bakmıştı. Göz göze geldiğimizde kendimi bile şaşırtacak kadar kararlı bir şekilde başımı başka yöne çevirmiş, ardından da mutfaktan çıkmıştım.
Evet, onu kaybetmek istemiyordum. Onu belki de kendimden bile çok seviyordum ama artık canımı bu kadar yakan bir sevgi için savaşmak istemiyordum.
Odamın kapısına geldiğimde karşı koyamayacağım bir içgüdüyle omzumun üstünden mutfak kapısına baktım.
Her şeyin düzeleceğine olan inancım da tam bu anda yok olmuştu.
Çünkü Jungkook, umduğumun aksine peşimden gelmemişti.
Ses çıkartmamaya özen göstererek odama girdim ve ne yapacağımı bilmediğim için yatağıma oturup yeri izlemeye başladım. Açıkçası o masadan neden kalktığımı da bilmiyordum.
Sadece Jungkook'un böyle bir adama dönüşmesini kaldıramıyordum sanırım. Çünkü o, söylemese bile beni severdi.
Evet severdi, dedi içimdeki ses dalga geçer gibi. Ama eskiden.
Derin bir nefes alarak içimdeki sıkıntının hafiflemesini umdum. Aramıza örülen duvarlar sadece benim yumruklarımla yıkılmayacak kadar sağlamdı. Jungkook'un ise bu duvarları yıkmak için herhangi bir çabası yoktu.
Uzun zamandır düşünmeme rağmen hâlâ onun bu soğukluğuna neden olabilecek, elle tutulur bir sebep bulamamıştım. Ben de bu yüzden korkuyordum işte. Acaba kurduğum felaket senaryolarından herhangi biri mi gerçekleşiyordu?
Umuyordum ki, tüm bunlar sadece kuruntudan ibaretti. Ve Jungkook bir an önce düzelecek, beni eskisi gibi sevecekti.
Sıkıntıyla yüzümü ovuşturdum ve ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalıştım. Birazdan bu odadan hiçbir şey olmamış gibi çıkıp yanına gidersem muhtemelen o da hiçbir şey olmamış gibi davranacaktı. Aslına bakarsam, ona bozuk atsam bile hiçbir şey olmamış gibi davranacağına emindim ama bir yanım buna inanmayı inatla reddediyordu.
Çünkü o benim Jungkook'umdu.
Bana derin mısralar barındıran bakışlar, ışık saçan gülümsemeler bahşeden adamdı.
Boş boş oturmamın bana bir faydası olmayacağını fark ettiğimde üzerimdeki pijamaları değiştirmiş, yüzüme de en azından gözlerimin altındaki morlukları kapatacak kadar sade bir makyaj yapmıştım.
Tüm bunları yaparken içimden aynı şeyi geçirmiştim: Ne fark eder ki? Zaten tek gören sen olacaksın.
İçeriyi dinlediğimde çatal bıçak sesleri kesilmiş, yerini televizyonun uğultulu sesi almıştı. Ben burada düşünmekten kendimi paralarken o televizyon keyfi mi yapıyordu gerçekten?
Hırsla odamdan çıkarak salona girdiğimde televizyonun karşısındaki koltukta ifadesizce oturan Jungkook'la karşılaştım.
Sen böyle bir adam değilsin, diye çığırdım içimden. Sen donuk bir adam değilsin!
"Hera," diye seslendiğinde bunu beklemediğim için irkildim. Herhangi bir cevap vermeden konuşmasına devam etmesini bekledim. Bu alışık olduğum bir durum değildi. "Taehyung aradı."
Başımı sallayarak onayladım ve sehpanın üzerinde duran telefonuma uzandım. Tam almak üzereydim ki yeniden konuşmaya başladı. "Ben açtım." Tek kaşımı kaldırarak doğruldum. Ne demek oluyordu bu şimdi? "Sana bir yemek borcu olduğunu söyledi."
"Ee?" diye sordum anlamadığım için. Şu anlık bana bu kadar uzun cümleler kuracağı kadar anormal hiçbir şey yoktu. Acaba zevzek Taehyung çenesini mi tutamamıştı? "Taehyung sana mı asılıyor?"
Ağzımdan sinirli bir kahkaha kaçtığında kaşlarını çattı. Uzun zaman sonra ilk defa yüzünde bir ifade oluşmuştu. Bu daha da sinirimi bozduğunda dilimi ısırarak on saniye sakinleşmeyi bekledim.
"Saçma sapan konuşma Jungkook."
Bir şey demek için dudaklarını araladığında gözlerim dudaklarına kaydı ama sinirli ruh halim biraz daha bakmama izin vermeyerek gözlerimi gözlerine çevirmeme neden oldu. 'Taehyung sana mı asılıyor?' sorusunun ne kadar gurur incitici olduğunun farkında bile değildi.
Bir şey demeden dudaklarını kapatıp başını salladı. "Pekala, iyi eğlenceler o zaman."
"Bana olan güvenin için teşekkürler," dedim kinayeli bir şekilde. Telefonumu aldıktan sonra tekrar ona baktığımda çoktan gözlerini televizyona çevirmişti bile. "Bir daha sana güvenmediğimi falan ima etme Hera. Sana basit bir soru sordum sadece."
"Basit mi?" dedim sertçe. "Bunu basit bir soru olarak mı görüyorsun sen?"
"Televizyon izliyorum Hera, Taehyung'la iyi eğlenceler."
"Bu tavrını değiştirmediğin sürece muhtemelen uzun bir süre televizyon izlemeye devam edeceksin Jungkook," dedim ve bakışları yeniden bana döndüğü anda telefonum çalmaya başladı. Kimin aradığını biliyordum. O da biliyordu. Ekrana bakmaya bile gerek duymadan aramayı yanıtladım. "Efendim Tae?"
"Sevgilin beni bayağı bir azarladı ama yine de seni almaya geldim," dedi çocuksu gülüşünü de serbest bırakarak. "Yanımda kılıç kalkanımı da getirdim, istersen yukarı çıkıp senin için savaşabilirim."
"Gerek yok, ben iniyorum şimdi."
Gözlerimi Jungkook'tan çekerek arkamı döndüğümde onun da ayağa kalktığını hissettim. "Hera," dedi sanki beni bir konuda uyarırmış gibi. "Kimin sevgilisi olduğunu unutma."
Sinirden kızardığına emin olduğum yanaklarımı görmediği için mutluydum. Ayrıca gözlerine bakmıyorken sert davranmak daha kolaydı benim için. "Kimin sevgilisi olduğunu unutan ben değilim Jungkook."
Sonra ne diyeceğini beklemeden çıktım.
Her şeyi görmezden gelmiştim bu zamana kadar. Ama görmezden gelmem gerçekleri değiştirmemiş, sadece bir süreliğine kaçmamı sağlamıştı. Sonuç olarak hiçbir şey değişmemişti.
Ama güvensizliği kaldıramazdım.
Ben yaptığı şeylere rağmen onun beni aldatmayacağına güvenirken onun bu tavrı takınıp bana güvenmediğini ima etmesini kaldıramazdım.
Bu yüzden ilk defa Jungkook'a sırtımı döndüm.
Ve ilk defa Jungkook'a karşı olan kırgınlığım sahici bir öfkeye dönüştü.
🌻
![](https://img.wattpad.com/cover/193130403-288-k392934.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need u • jjk
Fanfictionsana ihtiyacım var Jungkook ama sen bunu görmemek için gözlerini yumuyorsun.🌻 •Bu kitap, daima yanımda olan ikizim İdil'e ithafen yazılmıştır• •06.07.19•