1.8

660 45 66
                                    

Pekala, şunu açıkça söylemeliydim ki Jungkook'un gözlerinin içine baktığımda zihnimde oldukça fazla söz canlanıyordu. Onun uğruna çok fazla şey yazmak istiyordum.

Ama bu sefer derimin altından sıyrılmaya çalışan bir acı hissediyordum sanki. Onun açıklamasından korkmamın sebebi buydu işte. Ne söylerse söylesin incinecektim.

Lalisa'nın zafer kazanmış gibi sırıttığı an aklımdan silinmiyordu. Anlattığı andan, yani sanırım birkaç saat önceden beri, Jungkook'un gözlerine baktığımda zihnimde sevgi dolu dizeler yerine Lalisa'nın şeytani yüzü canlanıyordu.

Karşımda, suçunu kabullenen bir küçük çocuk gibi başını eğmiş, vereceğim cezayı bekliyordu. Başkalarına karşı ne kadar gaddar olursam olayım ona karşı her zaman merhametliydim. Bir yanım onu tekrardan gitmekle cezalandırmak istese de bunu yapmayacaktım.

Kazandığı ilk parayla bana bir sürü hediye alan bu adam nasıl olmuştu da bir anlığına bile olsa bana olan sevgisinden şüphe etmişti?

"Gitmeyeceksin, değil mi?" diye sordu başını kaldıramadan. Sözcüklerinin ardına gizlenen korku, endişe ve pişmanlık hissediliyordu. Ama yine de, gitme diyemiyordu.

Cevap vermediğimde ürkek bakışlarını sonunda benim bakışlarımla kesiştirdi. Bakışları gitme diyordu elbette ama diline kilit vuruyordu. Birine gitme demekten korkuyordu.

"Gideceğim desem ne yapacaksın?" diye sordum bir parça acımasızca davranarak. "Bana gitme mi diyeceksin? Hiç zannetmiyorum."

Bu şekilde üzerine gitmem doğru muydu, bilmiyorum. Çünkü çocukluğumuzdan beri, Jungkook'un sadece bana gitme dediğini hatırlıyordum.

"Sana gitme demediğim her an için özür dilerim," dedi alt dudağını dişlemeye başlamadan önce. Ne zaman gerçekten üzgün olsa dudaklarını hırpalardı.

Jungkook, güçlü görüntüsüne rağmen kırılmış bir adamdı.

"Sadece senden gitmeyeyim diye bana yalan söylemiyorsun, değil mi?" diye sordum cesaretimi toplayarak. Bakışlarına şaşkınlık tozları serpildiğinde gerildim. Çok gerildim. "Ben daima seni seveceğim Hera. Benden şüphe etsen bile bundan şüphe etme."

Ama, dedim içimden. Ama beni seven Jungkook, bana bir çöpmüşüm gibi davranmazdı. Ve birkaç gün öncesine kadar, bana tam da öyle davranıyordun.

Sonra başını yere eğdi tekrardan. Derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Birkaç saniye öylece bekledikten sonra gözlerini açıp bana çevirdi. O nefesini verdiğinde, ben tutmuştum.

"Seni sevmediğimi sandım. Bedenim sana eskiden verdiği tepkileri vermiyormuş, ruhum eskiden ihtiyaç duyduğu gibi ihtiyaç duymuyormuş sandım."

Titreyen ellerimi dizlerimin üzerine koydum ve dizlerimi sertçe sıktım. Onun itirafları her zaman birilerini parçalardı. Ama en acımasız itiraflarını da ben alırdım. Sonra ne olurdu, biliyor musunuz? Gözünden bir damla yaş aktığı anda her şeyi unuturdum.

"Sen gözüme o kadar masum geliyordun ki bazen geceleri sırf seni izleyebilmek için uyuyamıyordum bile. Ben, sadece seni kirletmek istemedim Hera."

"Ben masum değilim," dedim sertçe. "Benim masum olmadığımı sen de biliyorsun."

"Masumsun Hera," dedi söylediklerimi reddederek. "Kimse sevdiği adam uğruna yaptığı şeylerle masumiyetini kaybetmez."

"Hayır Jungkook," dedim ısrarla. "Ne dersen de, ben masum değilim. Sen belki de beni bu yüzden sevmiyorsundur artık, o masum kızı katlettiğim için."

i need u • jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin