Taehyung bizi eve bıraktığından beridir Jungkook hiçbir şey demeden kucağımda yatıyordu. Arabaya binmeden önce elindeki külahı zar zor elinden alarak atmıştık. Daha yeni temizlediğim elini, yeniden elime kenetleyerek yatmaya devam etmişti.
Bu sefer gerçekten korkmuş gibi gözüküyordu.
Odanın içini düzenli nefeslerimizin sesleri dolduruyordu. Baş parmağı yavaşça elimi okşuyordu. "Jungkook, sana kahve yapmam gerek," dediğimde elimi tutuşu sıkılaştı. "Hayır, gitmeni istemiyorum."
"Ama sarhoşsun," dedim boştaki elimin parmaklarını yüzünün hatlarında gezdirmeye başlarken. Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Gerçekten ona baktığımda güzelliğinden kalbim titriyordu. "Sarhoş olmak benim için sorun değil."
"Bu sefer tamamen gittiğini sandım," dedi. "Arkandan bakakaldım. Sana gitme diyemedim ama gitmenden de deli gibi korktum Hera."
Kıpırdayan kirpikleri bile güzeldi.
Tanrım, aklımı kaçırmama çok az kalmıştı.
"Sadece gözlerini kapat Jungkook," diye fısıldadım onun içindeki sızıyı geçirmek için. "Gözlerini kapat ve kendini en huzurlu hissettiğin yerde olduğunu düşün." Onaylayıcı bir mırıltı çıkardıktan sonra gözlerini kapattı.
Böylece onun güzel yüzünü izlerken çekinmeme gerek kalmamıştı. Her bir ayrıntıyı zihnimin duvarlarına kazırken ritmik nefesleriyle de rahatlıyordum. Eski Jungkook geri dönmüş gibiydi.
Aylar, hatta belki de yıllar sonra ilk defa gözlerim mutluluktan doluyordu.
Kirpiklerinin, yüzüne düşen gölgesi öylesine muntazamdı ki en yetenekli ressamların dokunuşlarına sahipti sanki. Hatta Jeon Jungkook sanat eseri değil, sanatın ta kendisiydi.
Gözlerini hafifçe araladığında yüzünde naif bir gülümseme de oluşmuştu. "Hera," dedi gülümsemesini genişleterek. "Kollarının arasında olduğumu gördüm." Yüzünde gezinen parmaklarım olduğu yerde kaldı.
Buna şahit olan ruhum, içimdeki son kararlılık zerrelerini de yok etti ve gözümden firar eden yaş usulca aşağı damladı.
Ben ona hiçbir zaman kızgın kalamayacak kadar güçsüz bir ruha sahiptim.
"Jungkook," dedim ve sustum. Çünkü söyleyebileceğim herhangi bir şey yoktu. İstesem de ona içimden geçenleri anlatamazdım. Çünkü kendime bile anlatacak kelimeleri bulamıyordum.
"Ben sanırım..." dedi ve yattığı kucağımdan yavaşça doğruldu. Yanıma oturarak bana doğru eğildi. Biraz heyecanlı gözüküyordu. Yine de gözlerindeki bıkkınlık, yerindeydi. Her an onu yeniden ele geçirebilirim Hera, diyordu bana. "...sanırım sana aşık oluyorum Hera."
"Ne?" diye fısıldadım acıyla. "Bana aşık mı oluyorsun?"
"Sana çok feci aşık oluyorum Hera-ah."
Tekrardan bana doğru kaydığında aramızdaki mesafe sıfıra inmişti. Ona cevap veremeden öylece bekliyordum. "Bu baş belası adamın sana aşık olmasını nasıl sağladın bilmiyorum ama iyi ki yaptın."
Elleri yanaklarımı bulduğunda zihnimde siren sesleri duyulmaya başlamıştı. Beni öpecek miydi?
"Jungkook dur," dedim elimde kalan son irademi de kullanarak. "Lütfen dur." Yanaklarımda duran ellerini çekmeden hafifçe geri çekilerek baktı. Şaşırdığı her halinden belliydi. Bakışlarında biraz da hayal kırıklığı vardı.
"Sorun ne?" diye fısıldadı. Kalbimdeki kor kadar sıcak olan nefesi yüzüme vurduğunda işler daha da zorlaştı. Ona karşı çıkmam gerekiyordu. Ona. Kesinlikle. Karşı. Çıkmam. Gerekiyordu. "Sorun ne Hera?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need u • jjk
Fanfictionsana ihtiyacım var Jungkook ama sen bunu görmemek için gözlerini yumuyorsun.🌻 •Bu kitap, daima yanımda olan ikizim İdil'e ithafen yazılmıştır• •06.07.19•