Uzun bir süre boyunca çiş yaptığım anı hatırlayıp ağladığım için barmene zorla hazırlattığı kahveyi bana içiren Jungkook her zamanki gibi bıkkın gözüküyordu. Etraftaki kalabalıktan nefret ettiğini anlamam için sadece birkaç saniye bakmam bile yetiyordu.
"İyi misin?" diye sorduğumda alayla kaşlarını kaldırdı. Kalbimin kırılacağını hissediyordum ama şu andan itibaren bunun çok da bir önemi yoktu. Çünkü iyi gözükmüyordu. Daha çok kalabalık onu boğuyormuş gibiydi.
"Neden iyi olmayayım?" dedi alaycılığını ses tonuna da yansıtarak. "Kendini bilmez gibi içen ben değilim, neden iyi olmayayım ki?"
"Ne demeye çalışıyorsun Jungkook?" dedim. Ama damarlarımda dolaşan ateşi henüz tamamen dizginleyemediğim için sesim yeterince güçlü çıkmamıştı. Sanırsam sesim biraz kırgın biraz da ürkekti ama kesinlikle güçlü değildi.
"Bu gece içki içmemen gerektiğini söylememiş miydim Hera, neden her defasında sözlerime kalkan açıyorsun?"
Ses tonundaki sertliğin farkına vardığında göz ucuyla yüzüme bakmıştı. Özür dilemeyeceğini biliyordum. Muhtemelen hatasını kabullenmeyecekti bile. Ama yine canımı yakmıştı. Ona zorluk çıkartmak için içmemiştim, sadece onunla içmeyi bile özlediğim için yapmıştım.
Bir süreden sonra ne kadar düzgün yapıştırırsa yapıştırsın kalbimin kırık parçalarının giderek kaybolacağına, en sonda da elimde kalp diye bir şey kalmayacağına emindim artık.
Çünkü Jungkook bana bir kere iyi davranıyorsa, acısını çıkartmak için üç kere kötü davranıyordu.
"Bu kadar mı rahatsız oluyorsun benden?" dedim kalbimdeki ağırlığı kaldırmaya çalışırken. Başarılı olduğum ise söylenemezdi. "Yanında iki üç saçma cümle kurdum diye bana bağıracak hâle mi geldin?"
Bana cevap vermeden kafasını başka yöne çevirdiğinde sözlerimde haksız olmadığımı kanıtlamıştı. Ama ben ondan beni sevmesi dışında bir şey beklememiştim.
Beni her ittiğinde ileride yaptığı şeyden pişman olacağını bildiğim için geri dönmüştüm. Gurursuz gibi. Beni anlatan doğru kelime buydu. Gurursuz. Bu sefer beni ittiğinde ben de bir adım gerileyecektim, bana başka çare bırakmamıştı.
Bar tezgahının üstüne bıraktığım çantamı omzuma taktıktan sonra Jungkook'a gözümün ucuyla bile bakmadan ayağa kalktım. İçtiğim içkinin etkisiyle, zaten düzensiz olan adımlarım iyice düzensizleşmişti. Yine de durmadım. Artık duramazdım.
Güzel bir gün geçiriyorduk. Bolca gülmüş, eğlenmiştik. Ama onun kim olduğunu unutuyordum. O, sadece kısa bir süreliğine ketum tavrından ödün verirdi. Ve o süre dolduğunda ben yine karamsar hallerime bürünürdüm.
Ona bu kadar bağlı olmam en başından beri yanlıştı. Jungkook, bana bu şekilde davrandığı anda ona karşı tepkimi ortaya koymalıydım. Onu kaybetmekten korkarken çok daha kötüsünü yapmıştım kendime.
Onu ruhen kaybetmiş, gururumu da ayaklar altına almıştım.
Şimdi bu kuru kalabalığın arasında savsak adımlarla ilerlerken her şeyden vazgeçtiğimi hissediyordum. Jungkook'tan, onun bu kalp kırıcı tavırlarından ve "ilişkimizin" tek başıma omuzlandığım sorumluluklarından.
Attığım her adımda ondan uzaklaşıyor olmanın verdiği tuhaf his artıyordu. Sadece bedenen değil, ruhen de uzaklaşmaydı bahsettiğim şey.
Yolun sonunda renkli ışıkların tenine vurup güzel bir görüntü oluşturduğu adamı gördüm. Yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı. Onca kalabalığın arasından onu seçerken zorlanmamıştım bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need u • jjk
Fiksi Penggemarsana ihtiyacım var Jungkook ama sen bunu görmemek için gözlerini yumuyorsun.🌻 •Bu kitap, daima yanımda olan ikizim İdil'e ithafen yazılmıştır• •06.07.19•