Jungkook beni eve getirmişti. İkimiz de ne diyeceğimizi bilmediğimiz için bakışlarımızı birbirimiz hariç her yerde gezdiriyorduk.
Bu evin duvarları yıllardır çerçevelerle süslüydü. Biz, bir zamanlar güzel ve var olduğumuzu kanıtlamak için fotoğraflara sığınırdık.
Ben o kadar uzun zamandır Jungkook'la mutsuz olmaya alışmıştım ki, şu an aramızı düzeltme çabalarına nasıl tepki vereceğimi dahi bilemiyordum.
Ona aşıktım.
Verdiği acılara, açtığı yaralara ve döktürdüğü gözyaşlarına rağmen ona tüm varlığımla aşıktım. Ve onsuz bir hayatı düşünmek, benim varlığımı da sorgulamama neden oluyordu.
Aramızda, bir insanın rahatça girip oturabileceği kadar bir mesafe olmasına rağmen bedeninin sıcaklığını hissedebiliyordum. Kokusu burnuma doluyor ve ağlamak istememe neden oluyordu.
Halbuki artık aramızda ona sarılmamı engelleyecek sebepler yoktu. Jungkook, eski Jungkook'tu. Ellerimin ellerinin arasında kaybolduğu, güzel bakışlı Jungkook'tu.
Ama yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun da farkındaydım. Bir anda tekrardan eski haline dönmesi normal değildi. Onu buna iten şeyleri merak ediyordum ama sormaya cesaret edemiyordum.
Ben onun ilgisine muhtaç, şımarık bir kız çocuğu gibiydim.
"Hera," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Bu evde sensiz nefes alınmıyordu."
Gülümsedim hafifçe. Kalbimi tamir etmeye çalışması hoşuma gidiyordu. Ama artık bir şeylerin sebebini sorgulama zamanımın geldiğini hissediyordum.
"Jungkook seni seviyorum," dedim bedenimi ona doğru döndürerek. Sözlerim onun da gülümsemesine neden olmuştu. "Ama neden böyle yaptığını anlayamıyorum. Neden bana o kadar kötü davrandın? Neden o kadar kötü davrandıktan sonra şimdi yine eskisi gibi davranıyorsun?"
"Anlatacağım," dedi derin bir nefes alarak. "Ama anlattığımda yine kalkıp Taehyung'a gitmeyeceğine söz vermeni istiyorum." Taehyung derken çenesi kasılmıştı. Onun hakkında söylediği şeyleri ciddiye almamış, Taehyung'un sadece en yakın arkadaşım olduğunu söylemiştim her seferinde.
Ama haklıydı işte.
Taehyung'un tavırlarından bunu anlamam gerekirdi ama onu o kadar çok seviyordum hiçbir şeyi beni o anlamda sevmesine yoramıyordum. Ben bencildim. Taehyung'u hiçbir zaman kaybetmek istemiyordum.
"Hera, söz ver lütfen."
"Söz veriyorum Jungkook," dedim yumuşak tutmaya çalıştığım sesimle. "Söz veriyorum."
Bedenini bana doğru döndürerek elimi ellerinin arasına aldı ve yavaşça parmaklarımla oynamaya başladı. Bakışları ellerimizdeydi. Konuşmayı nasıl başlatacağını bilmiyor gibiydi.
"Seninle Taehyung hakkında ilk tartıştığımız günü hatırlıyor musun?" diye sorduğunda biraz düşündüm. Aramız kötüleşmeden kısa bir süre önce kavga etmiş olduğumuzu hatırlıyordum sadece. "O gün sen Taehyung'la buluşmaya gidecektin ve arkadaşı olmama rağmen beni davet etmemiştin."
"Evet," dedim hafifçe, ona belli etmeden gülümseyerek. "O gün sen çıktıktan sonra ben de çıktım ve Yugyeom'la her zaman içtiğimiz yere gittim."
Gözlerini yavaşça yumdu. Anlatacağı şey her ne ise onu çok zorluyordu. "Yugyeom beni gördüğünde bembeyaz kesildi ve panikten kekelemeye başladı. Bilirsin, bir şeyleri gizli tutmakta hiç başarılı değildir."
Başımı sallayarak onayladım ve sustum. Devam etmesini bekliyordum sadece. Onu yalnız bırakma sebebimi anlattığımda yüzündeki ifadeyi merak etmekten kendimi alıkoyamıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need u • jjk
Fiksi Penggemarsana ihtiyacım var Jungkook ama sen bunu görmemek için gözlerini yumuyorsun.🌻 •Bu kitap, daima yanımda olan ikizim İdil'e ithafen yazılmıştır• •06.07.19•