0.4

870 76 229
                                        

Pekala, sanırım Jungkook'u dinlemeliydim.

İçerisi mahşer yeri gibi kalabalıktı. Dans eden bedenler sürekli birbirine çarpıyordu ve pistten dünyanın en ağır ter kokusu geliyordu. Tanrı aşkına, hiç duş almamış gibi ter kokmaları normal miydi?

"Bu gece içki içmek yok Hera," diye kulağıma fısıldayan Jungkook'a şirince gülümsedim. Onun aldığı elbiseyi gördüğüm anda içimdeki tüm öfke kaybolmuştu. Tabii bunda aptallığımın da büyük bir payı vardı sanırım.

"Hadi ama Jungkook," dedim gülümsememi genişleterek. "Bir daha ne zaman geleceğiz ki böyle bir partiye?"

Muhtemelen gülümseyip ciddiyetini bozmamak için dudaklarını birbirine bastırdı. Gamzeleri ortaya çıktığında gözüme öyle sevimli geldi ki yanaklarını sıkmamak için ellerimi yumruk yaptım.

Umarım yanaklarını sıkmamak için uğraşırken dayanamayıp çocuğa yumruk falan atmazdım.

"Kimleri görüyorum böyle?" diye yükselen tatlı sesi duyduğumda ayağa kalkmaya hazırlandım ama herhangi bir çaba harcamama gerek kalmadan kendimi ayakta buldum. Bu küçük şey nasıl oluyordu da beni kaldırabilecek kadar güçlü oluyordu, hiçbir zaman anlayamıyordum.

"Seni rahat bırakacağımızı mı sandın, küçük şey?" dediğimde etrafımda duran kollarını sıkarak beni öldürmeye çalıştı. "Ah, bu küçük şeyi sinirlendirdim Jungkook, yardım et!"

Jungkook uzun zaman sonra ilk defa gülerek beni Jimin'in kollarının arasından kurtardı. "Kurtulduğunu sanma Hera," dedi gözlerini kısarak. Çok komik gözüküyordu. "Jungkook olmasaydı oppanın kollarının arasında huzurlu bir şekilde can verecektin."

"Oppa mı?" dedim ve başımı geriye atarak sesli bir kahkaha patlattım. "Çok komiksin Jimin. Adını oppa yapsan bile, yine de sana öyle seslenmem." Bana gözlerini devirdikten sonra yanımda duran Jungkook'a yaklaşarak hafifçe sarıldı. "Hoş geldin Jungkook."

"Doğum günün kutlu olsun Jimin-ssi," dediğinde garip telaffuzu yine beni kahkaha atmaya sürüklemişti. Umarım gülmekten çatlamazdım. Çünkü ortamdaki aşırı yüksek sesli müziği bastırabilen tek şey benim gülüşümdü.

"Senin adına üzüldüm kardeşim, bunun gibi biriyle aynı evde yaşamak seni kahrediyor olmalı," diyerek Jungkook'un omzunu sıvazlayan Jimin'e kaşlarımı çattım. "Ölmek mi istiyorsun?" dedim sinirli bir şekilde. "Bu yaşta çocuk katili olmamı mı istiyorsun?"

İşte bu cümleyi kurmamam gerekiyordu çünkü bu cümle el bombasının pimini çekmişti. Jimin'in yüzü hafiften kızarmaya başlamıştı ve ben öyle bir kahkaha atıyordum ki çevredeki herkes bize bakıyordu. Dehşete düşmüş bir şekilde.

"Hera iyi misin?" diyerek beni dizginlemeye çalışan Jungkook'un da bıyık altından gülmesi beni iyice çıldırtmıştı. Jimin'in suratındaki o ifadeyi hatırladıkça gülmem şiddetleniyordu.

"Ne kadar içti bu?" diye sordu Jimin, suratı şu anda kızgın bir bebeği andırıyordu. Jungkook gergince gülerek sırtımı ovmaya başladı. "İnanamayacaksın ama hiç."

"Öyleyse sana ilk sevgilisinin onu neden terk ettiğini anlatabilir, değil mi Hera?" dediğinde gülüşüm yavaş yavaş solmuştu. Seni öldüreceğim Park Şerefsiz Jimin. Jungkook merakla kaşlarını kaldırdı. Bu küçük şey intikam almayı gerçekten iyi biliyordu.

"Anlatmayacak mısın? Hiç endişelenme, ben senin yerine anlatırım."

Hızlıca Jungkook'un koluna girdim ve onu yürütmeye çalıştım. Tabii güçlü bedeninin avantajını kullanarak yerinden bir milim bile kıpırdamamıştı. "Bekle, neden kaçıyorsun?" dedi ve kollarımdan tutarak beni önüne çekti.

İşte şimdi sıçmıştım, Jungkook benden tamamen soğuyacaktı.

"Sonra anlatırım ben sana, Jimin'in başkalarının yanına uğraması gerekiyordur şimdi." Jimin şeytani bir sırıtışla başını iki yana sallayarak reddetti. "Hemen anlatıp giderim ben."

"Jimin," dedim dişlerimin arasından. "Doğum günün ölüm günün olsun mu istiyorsun?"

"İlkokuldayken sevgili olmuşlardı," dediği anda Jungkook'un tuttuğu nefesi verdiğini hissettim. "Sonra beden dersinde jimnastik hareketleri yaparlarken-" İnleyerek ellerimi Jungkook'un kulaklarına kapattım. "Eğer çeneni kapatmazsan Taehyung'a onun kaybettiğini sandığı lolipop poşetini aslında senin çaldığını söylerim."

Gözleri irileştiğinde sırıtarak ellerimi indirdim. Jungkook neler olduğunu anlamaya çalışır gibi ikimize bakıyordu. "Üzgünüm ama buna değer Hera," dedikten sonra beni Jungkook'tan uzaklaştırdı.

"Jimnastik hareketleri yaparken sevgilisinin yere yatması, Hera'nın da bacaklarını açarak üstünde köprü gibi durması gerekmişti. Ve Hera birden çişini tutamayarak sevgilisinin üzerine işemişti."

Jungkook gülmemek için dudağını öyle bir ısırıyordu ki birazdan dudağı kopacaktı. Park Şerefsiz Jimin'se biraz önce benim yaptığım gibi kahkahalara boğulmuştu. Tanrım, resmen rolleri değişmiştik.

"Seni öldüreceğim," diye tısladım ve üzerine atıldım. "Seni cidden öldüreceğim, gerizekalı!"

Jimin küçük elleriyle beni durdurmaya çalışırken tüm keyfim kaçmıştı. Beni Jungkook'a rezil etmişti. "Umarım çevrende bir kız görürüm Jimin," dedim dişlerimi birbirine bastırarak. "O zaman yapacağım şeyleri hayal dahi edemeyeceksin."

Hâlâ gülmemek için kendini tutan Jungkook'un koluna girdim ve çekiştirdim. Bu sefer karşı koymadan yürümeye başlamıştı. "Sakın tek kelime etme," dedim ağlamaklı sesimle. "Buraya gelmek isteyen aklıma tüküreyim ben."

Onu sürükleye sürükleye bar kısmına getirdiğimde karşı çıkacak gibi oldu ama benim yakıcı bakışlarımla karşılaşınca sustu. Sipariş ettiğim içkiler önümüze geldiğinde kafaya dikerek yenisini istediğimi işaret etmiştim.

Bravo, artistlik yapayım derken kendimi de öldürecektim. Bu şey neden boğazımı bu kadar yakmıştı ki?

"Hızlı gidiyorsun Hera," dedi ve belimden tutarak bar sandalyesine oturmama yardım etti. "Keyfini çıkararak iç, bu şekilde değil." Başımı iki yana sallayarak yenilenen bardağımı havaya kaldırdım.

"Böyle olsun istemezdim," dedim ve tuttuğum gözyaşlarımı bırakmaya başladım. "Onun üstüne çiş yapmayı istemezdim."

"Hera," diye mırıldandıktan sonra havada duran elimi tutarak bardağı elimden aldı. "Ben, senin onun üstüne çiş yapmanı isterdim, iyi ki yapmışsın."

"Ne? Sahiden mi?" Başını sallayarak onayladı. Yüzünde gevşek bir gülümseme vardı. "Evet, eğer onun üstüne işemeseydin belki biz tanışmayacaktık bile."

Bir anda ağlamayı keserek ona bakmaya başladım. Anlık duygu değişimim onu şaşırtmış olmalıydı ki dudakları hafifçe aralanmıştı. "Ama ben sidikliyim," dedim suratımı buruşturarak. "Senin üzerine de işememden korkmuyor musun?"

"Tanrı aşkına Hera," dedi ve başını geriye atarak kahkahasını serbest bıraktı. Bir dakika, ne? Jungkook şu an kahkaha atıyordu. Hem de bana! "Üzerime işesen bile sorun değil. Ama sen yine de işememeye çalış." Hevesle başımı sallayarak onayladım ve kollarımı ona doğru uzattım.

Lütfen gel Jungkook, lütfen bu sefer ısrar etmeme gerek kalmadan gel.

Birkaç saniye öylece bakıştıktan sonra tüm umudumu kaybederek kollarımı indirmek üzereyken yerinden kalktığını gördüm. Aramızdaki kısa mesafeyi de hemen kapatıp kollarımın arasına girdi.

Gelmişti.

Ve benim ruhumdaki geceye güneş doğmuştu.

"Günaydın Jungkook," dedim anlamayacağını bilmeme rağmen. "Günaydın."

🌻

i need u • jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin