2.0

556 31 142
                                    

Jungkook'un Ağzından;

Hera'nın bakışlarını zihnimden silemiyordum. Onu tamamen dağıtmış gibiydim evden çıkarken. Beni durdurmasını beklemiştim ama beni şaşırtmış, durdurmamıştı.

O evden, evimizden, dışarıya adımımı attığım anda içinde bulunduğum sarsıntılı ruh hali dinginleşmişti. Rahatsız etmeyen bir sessizliğe gömüldüğümde derin bir nefes almıştım.

Artık Hera'nın canını daha fazla yakmayacaktım. Gidişim onun güzel ruhuna çektirdiğim son azap olacaktı. Onu kendimden kurtaracaktım. Yoksa ikimizin de hissettiği bu hastalıklı bağlılık daha çok zarar verecekti bize.

Verdiğim bu kararın beni fazlasıyla pişman edeceğini biliyordum. Onun gülüşü solduğunda vazgeçip ona geri dönmek isteyecektim. Her zaman böyle olmuştu. O da bunu hissetmiş gibi kapıyı ardımdan çekene kadar bana gülüşünü sunmuştu.

Bu sefer o da geri dönmemi istemiyordu.

Belli ki benim gibi bu ilişkinin artık kurtarılamayacak hâle geldiğini anlamıştı.

Yine de ona sırt dönmek eskiden hissettirdiği gibi hissettirmemişti. Bu sefer her yerde onun silüetini görmüyordum mesela. Her duyduğum kıkırtının ona ait olduğunu düşünmüyordum. Beraber yürüdüğümüz yollar onun gibi kokmuyordu artık.

Ama onu merak etmekten kendimi alamıyordum. İçimi kemiren bu merak kurtçuğu beni tamamen tüketene kadar duracağa benzemiyordu. Çünkü onu öyle yanlış bir zamanda bırakmıştım ki ağabeyi tarafından affedilmesine sevinememişti bile.

Sakince düşündüğümde ise onu evde tek başına bıraksaydım çok daha kötü hissedebileceğini anlatmaya çalışıyordum kendime. Ne kadar başarılı olduğumsa tartışılırdı. Onu aklımdan atmayı beceremiyordum.

Lalisa kaosun kokusunu almış gibi birkaç gün içinde dibimde bitmişti. O göz alıcı ama ben sahteyim diye bağıran gülümsemesiyle bana kur yapıp kalbimi hızlandırmaya çalışmıştı. Oysa o karşı yoldan bana doğru yürürken bile aklımdan Hera geçiyordu.

Her zamanki gibi Yugyeom'un barına gelmiş ve yerime yerleşmiştim. Hera'yı ve ona çektirdiğim acıları unutmak için içiyordum ama her sarhoş olduğumda aklıma onun sarhoş halimi ne kadar sevdiği geliyordu, yeniden başarısız oluyordum.

Garsonlar da artık varlığımı yadırgamadan bardakları önüme koyup gidiyordu. Filmlerdekinin aksine uzun zamandır buraya geliyor olmama rağmen çalışanlarla herhangi bir yakınlık kurmamıştım. Aksine hepsi varlığımdan rahatsız oluyormuş gibi suratsızca hizmet ediyor, çoğu zaman ise sözlerime çaktırmadıklarını sanarak göz deviriyordu.

Yugyeom yarım ağız gülüşüyle yanıma kuruldu ve elinde tuttuğu bardaktan küçük bir yudum aldı. "Tamamen kendinden geçtiğinde Hera'yı arayıp seni almasını söyleyeceğimi sandığın için bu kadar içiyorsun değil mi?" diye sordu. "Ama üzgünüm dostum, bunu asla yapmayacağım."

Omuzlarımı silktim. Bunu yapmayacağını biliyordum. Hera'yı toplamda bir elin parmak sayısını geçecek kadar bile görmemiş olmasına rağmen ona karşı olması gerekenden fazla şefkatli ve koruyucuydu.

"Bu kadar acı çekeceksen neden terk ettin?" dedi gözlerini devirerek. "Seni yıllardır tanıyorum Jungkook, neredeyse her halini biliyor olmama rağmen son günlerde ben bile seni tanıyamadığımı hissediyorum."

i need u • jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin