2.2

468 28 89
                                    

Hera'nın Ağzından;

Taehyung'un yanımda olması yangını biraz bastırsa da içimde anlam veremediğim bir korku vardı. Sanki her an Jungkook geri dönecekmiş de ikimizi onun evinde görecekmiş gibi tuhaf bir his geziniyordu bedenimde.

Oysa onun geri dönmeyeceğini biliyordum.

Yine de giderken onu durdurmamı beklemesi bana acımasızca geliyordu. Sürekli çabalayan taraf olmak yorucuydu. Kalması için benim onu zorlamam gerekmiyordu. Beni cidden söylediği gibi seviyorsa gözlerimin içine bakmak bile yanımda kalmasını sağlamalıydı.

"Ne zaman yeniden yazmaya başlayacaksın?" diye sordu ve elindeki fırçayı tuvaline savurdu. "Şirketin söz alamadığı için söylenmeye başladığını duydum bir öğrencimden."

Dudağımı büzdüm ve omuzlarımı silktim. Jungkook gittiğinden beri tek kelime yazasım gelmiyordu. O yanımda olsaydı beş dakika bile gözlerinin içine baksam sayfalarca şarkı sözü yazabilecek kadar döndürebilirdim zihnimin çarklarını. Ama şimdi sadece sessizliğe saplanıp kalan bir zihinle yaşıyordum.

Çünkü düşünmek bana inanılmaz bir acı veriyordu. Ne zaman düşünmeye başlasam mutlaka Jungkook zihnime sızıyor ve tüm dikkatimi üzerine çekiyordu.

"Çizimin nasıl gidiyor?" diye sorduğumda burnunu kırıştırarak güldü. "Ben güzel şeyleri çizmekte o kadar da iyi değilim, fazla bir beklentin olmasın."

Ben güzel değildim. Artık değildim. Ruhumu sarıp sıkan acı yüzüme de ilmek ilmek işlenmişti. Bakışlarım bile eskisi gibi değildi. Gülümsediğimde hiç inandırıcı durmuyordu. Ve cidden çökmüştüm. Hem zihnen hem de bedenen. Taehyung bunu görmezden gelmek istiyordu ama yüzüme bakan herkes bunu görebilirdi. Artık güzel değildim.

"Yoongi geç kaldı, markete gitmek altı üstü yarım saat sürer," dedim ve bileğimdeki saati kontrol ettim. Sürekli hareket etmem Taehyung'u sinir etmeliydi ama o, onu sinir etmek için yaptığımı anlıyormuş gibi her seferinde kıkırdıyordu. "Bir gün ona adıyla hitap ettiğin için seni öldürecekmiş gibi hissediyorum."

Fırçasını çok fevri kullanıyor gibi görünüyordu. Bakışları yüzümde dolaşıyordu ama çok dikkatli değildi. Yüzümü ezbere biliyordu sanki. "Gece Jimin gelecekmiş," dedim konuyu değiştirerek. "Sevgilisiyle yemeğe çıkacaklarmış yemekten sonra bize uğramak istedi, garip."

"Sevgilisiyle ilgili övünmek için geleceğine eminim," dedi ve güldü yeniden. Övünmekte haklıydı, bu evde kalanların aşk hayatları berbattı. "Yine de yazmaktan kaçtığını unutturabileceğini sanma."

"Jungkook olmadan yazamıyorum," dedim dürüstçe. Dürüstlüğüm onu şaşırtmıştı. Fırçayı tutan eli tuvalin üstünde kalakalmıştı. "Denediğini sanmıyorum," dedi ve resmine geri döndü. "O yok diye mesleğin için bile uğraşmaman can sıkıcı."

"Bu Jungkook'suz kaldığım ilk anmış gibi davranma Tae."

Gözlerini devirerek cevap verdikten sonra başka bir tepki vermedi. O günden beri Jungkook hakkında konuşmuyorduk. Bunu isteyen bendim. Ne kadar ondan bahsedersem içimdeki üzüntü de o kadar artıyordu. Onu özlüyordum.

Kapının açılma sesi duyulduğunda Yoongi'nin geldiğini anlamıştım. Yakında geri dönmesi gerekecekti çünkü izni bitmek üzereydi. Bunu düşünmek içimin daha da sıkılmasına neden oluyordu. Hayatıma yeniden girmişti ama yakında yine gitmesi gerekecekti.

"Bu ne?" dedi ve kahkaha attı kapının kirişine yaslanarak. "Bizim sümüklü modellik mi yapmaya başladı?"

Ona dönerek dil çıkardıktan sonra çaktırmadan Taehyung'a baktım. Yoongi'den beni kurtarabilecek tek kişi oydu. "Canın dayak mı çekiyor?" diye sordu gülmeye devam ederken. "Boşuna bakma Taehyung'a, onu da döverim görürsün."

i need u • jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin