Taehyung'un Ağzından;
Yoongi, Hera'nın yanına gittiğinden beri ne yapacağımı bilmez haldeydim. Onun sıkıntı çıkarmayacağını biliyordum ama aynı şey Jungkook için geçerli değildi. Genelde bir anda patlıyordu.
Hera'nın duygularını tahmin edemiyordum. Yoongi geldiği için muhtemelen uzun zamandır içinde gizlediği duygular birden ortaya çıkmıştı. Onu görmek istiyordum. Hatta ellerinden tutup kocaman gülümsemek ve iyi olduğuna ikna olana kadar yanında kalmak istiyordum.
Ama yapamazdım. Jungkook'la araları iyiyken bunu mahvedemezdim. Sonuçta bunun için çok fazla şey yapmıştık. Sonunda başarmıştık.
Ne başarıydı ama.
Onu kaybetmeme yol açmıştı. Büyük ihtimalle o da beni kaybetmiş gibi hissediyordu. Çünkü artık bir araya gelmemiz çok zordu. En yakın arkadaşı olmama rağmen hatta.
Ama o mutlu olduğu sürece sorun değildi. Mutluluğunu uzaktan izlemek bile benim içimdeki ateş topunun serin sulara yuvarlanmasına neden oluyordu.
Çünkü o benim ilk ve muhtemelen de tek aşkım, aynı zamanda da en yakın arkadaşımdı.
Yoongi, Hera'yı üzecek bir an yaşanırsa bana haber vereceğine söz vermişti. Ne olursa olsun üzüldüğünde onu yalnız bırakamazdım.
Evin kapısı yavaşça tıklatıldığında kimin geldiğini bilmiyordum. Evim merkezde olduğu için çoğu zaman buralarda işi olan benim evime uğrardı. Duvardaki saate baktıktan sonra sakince ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim.
Şu an hayal ettiğimden çok daha dingin bir ruh haline sahiptim. Oysa Hera'nın benim yerime Jungkook'u tercih ettiği her an içimde bir şeyler ölürdü. Her seferinde bir daha gülemeyecekmişim gibi bir hisse kapılırdım. Ama bu sefer öncekilerin aksine normale oldukça yakındım.
Belki de bu kabullenilmiş bir çaresizlikti ama yine de bir isim vererek daha çok kafaya takmak istemedim.
Kapıyı açtığımda karşımda duran beden beni şaşırtmamıştı. Gözleri gülümsediği için kısılmış, neredeyse kapanacak hale gelmişti. İnci gibi sıralanmış dişleri parıldıyordu. Olanlardan habersiz olduğu her halinden belliydi. Çünkü oldukça mutluydu.
"Selam TaeTae," dedi, yüzümdeki ifadeyi gördüğü anda solmaya başlayan gülümsemesiyle. "Neden bu kadar solgun görünüyorsun, hasta mısın?"
"Hayır," dedim gülümsemeye çalışarak. "İyiyim ben yahu, Yoongi'nin dönmesini bekliyorum sadece. Bu hafta kurstaki öğrenciler tatil yapmak istedi, dinleniyorum. Seni bu saate hangi rüzgar attı buraya?"
"Buralarda işim vardı da uğrayıp seni görmek istedim." Kapıdan içeri girdiğinde aklına birçok şey takılmış gibiydi. Sormak istediği sorular hazırdı da bir türlü soramıyor gibiydi. "İyi yapmışsın. Bir şeyler içmek ister misin?" diye sorduğumda onun gözleri de biraz önce benim baktığım saate dönmüştü. "Bir şeyler içmek için biraz erken bir saat değil mi Tae? Üstelik senin direncin de az."
Omuzlarımı silktim ve yavaşça güldüm. "Neden bir şeyler içmek deyince aklına içki geldi? Kahve de hazırlayabilirim," dediğimde o da gülmüştü. "Yüzünde öyle bir ifade var ki iki şişe viskiyi kendin bitireceksin sandım."
Değil iki şişe, iki bardak içsem bile benim bilincim kapanıyordu. Jimin de bunu çok iyi biliyordu. "Kahve mi içersin?" diye sordum yüzümü buruşturarak. Kahve dışında bir şeyler içmek istediğini gözlerinden anlayabiliyordum. Çünkü Jimin iflah olmaz bir alkol manyağıydı. "Elbette kahve içerim, eğer içine güzel viskilerinden de koyacaksan tabii."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need u • jjk
Fanfictionsana ihtiyacım var Jungkook ama sen bunu görmemek için gözlerini yumuyorsun.🌻 •Bu kitap, daima yanımda olan ikizim İdil'e ithafen yazılmıştır• •06.07.19•