"Hera, gülümse biraz," dedi parmaklarını dudaklarımın kenarlarına bastırıp yukarı doğru kıvırmaya çalışarak. "İstersen senin için oturup düzgünce konuşabilirim Jungkook'la."
Başımı iki yana sallayarak reddettiğimde parmakları usulca yanaklarıma sürtünüp beni gıdıklamıştı. Hem gıdıklandığım hem de onun içini biraz olsun rahatlatmak için hafifçe gülümsedim.
"Gerek yok Tae," dedim bardağımın içindeki pipetle oynarken. "Aramızdaki sorunların hallolması için o uğraşmalı artık çünkü ben gerçekten yoruldum."
Bana dudaklarını büzerek baktıktan sonra önünde duran patates kızartmalarından birkaç tanesini alıp ağzıma soktu. "Ufacık kalmışsın, doğru düzgün yemek yemiyor musun sen?"
Gözlerimi devirerek ağzımdaki patates kızartmalarını çiğnemeye başladım. Tadı çok güzeldi. Jungkook'la en son geçen yıl patates kızartması yemek için dışarı çıkmıştık sanırım.
"Her gün sana zorla yemek yedirmemi mi istiyorsun Hera? Şuna bak, iki patates kızartmasını on dakika çiğnedin resmen!"
Gözlerimi devirerek ensesine bir tane patlattım. "Benimle saygılı konuş Tae!" Suratını buruşturarak taklidimi yaptı ve yine önündeki patateslerden birkaç tane alarak bana uzattı. Suratımın önünde duran elini tuttum ve aşağı indirdim. "Daha fazla yedirmeye çalışırsan yerden kusmuğumu temizlersin."
"Ne kadar pislik bir insan oldun sen böyle ya?" dedikten sonra yüzünü iyice buruşturdu. Bu sefer taklit yapma sırası bendeydi. Ağzımı açtığım anda patatesleri tıkmış ve sinsice sırıtmıştı. "Aptal," diye söylendim ağzımın dolu oluşunu umursamadan.
Masanın üzerinde duran telefonum bir kere bile titrememişti. Bir yanım hâlâ deli gibi beni merak edip aramasını istiyorken diğer yanım bırak ne hali varsa görsün diyordu. Kendi içimde çatışma içindeyken bile bunu Jungkook'a yansıtamayacağım kadar seviyordum onu.
"Telefonuna bakıp durma Hera," dedi Taehyung sinirli çıkartmaya çalıştığı sesiyle. "Sadece bir gün Jungkook'u değil kendini düşün."
Oflayarak önünde duran patatese uzandım ve ağzıma attım. Tadı gerçekten güzeldi. "Sana dondurma ısmarlayayım mı?" diyerek sırıttığında başımı hızlıca salladım. "O zaman yemeğini hızlıca ye."
"Ama bu benim yemeğim bile değil," diye sızlandım. Kendi tabağımdaki yemeği bitirdiğimde onu doyduğuma ikna edemediğim için koca bir tabak patates kızartması söylemiş ve bana zorla yedirmeye başlamıştı. Bazen onunla arkadaş olmak gerçekten beni yoruyordu.
"Yarın Jimin'in doğum günü partisi var," dedi ve sonunda eline aldığı patatesleri kendi ağzına attı. Ağzını şapırdatarak çiğnemeye başladığında istemsizce gülümsedim. Yaramaz küçük çocuklar gibi yemek yiyordu. "Gelirsin değil mi?"
Bakışlarımı kaçırdım. Gitmeyi isterdim ama Jungkook o tür ortamlardan hoşlanmıyordu artık. Onsuz gidersem de aramızda bir problem olduğunu herkes anlardı. O partiye gideceğini tahmin ettiğim bir grup kız vardı ve ellerine bu kozu verdiğim anda Jungkook'a yanaşmaya çalışacaklardı.
"Bilemiyorum Tae," dedim kararsızca. "Jungkook istemeyebilir, ben de o olmadan gelemem."
"Hera, artık yetmez mi sence?" diye sorduktan sonra çenemi tutup naifçe kendine doğru çevirdi. Hareketinde en ufak yanlış anlaşılacak bir ima yoktu, bunu biliyordum. "Sen tüm hayatına ona göre yön veriyorsun, bırak biraz da o yapsın bunu."
Haklıydı. Ne yazık ki haklıydı ama söz konusu Jungkook olunca kararlarımda bu kadar net olamıyordum.
"Haklısın Tae, haklı olduğunu bilmek canımı yakıyor ama bu zamana kadar daima Jungkook vardı, şimdi bir çırpıda silip atamam onu."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need u • jjk
Fanfictionsana ihtiyacım var Jungkook ama sen bunu görmemek için gözlerini yumuyorsun.🌻 •Bu kitap, daima yanımda olan ikizim İdil'e ithafen yazılmıştır• •06.07.19•