"Sekizinci sınıfın sonlarındaydık. Yüzmek için havuza gittiğim sırada bizim sınıftan bir kaç kişiyle karşılaştım."
Bundan sonrası nasıl söyleyecektim bilmiyordum açıkçası. Sadece beni bulamamasının sebebinin ben olduğumu söylediğimde bile karşımdaki gözler öfkeyle dolduysa bundan sonrasını söylediğimde yüksek ihtimalle yüzdüğüm havuzda boğuluyor olacaktım.
"Devam et!"
"Bana dediler ki.."
Kelimeler dudaklarımdan bir türlü dökülmezken Tao sabırsızlanmış olacak ki Chan'in yatağından bacaklarını sarkıtıp bana yaklaşmıştı.
"Söylesene ne söyleyeceksen!
Bu konuşma sonrası yaşama ihtimalim tam olarak yüzde kaçtı bilmiyordum ama tek seferde söyleyip en azından şuan ki gerilimden kurtulma kararı almıştım.
"Bana senin beni sevdiğini söylediler."
Tao'nun gözlerindeki değişime an ve an şahit olurken kendime daha çok kızmıştım. Öfke hala daha yerini korusada artık gözleri kırgınlıkla bakıyordu. Kendine engel olamadığı için gülerken yataktan kalkmış ve ellerini sinirle saçlarından geçirmişti.
"Ve sende buna inandın mı?!"
Yüksek sesle bağırdığında bende ayağa kalkmış ve elimi omzuna atmıştım.
"Sakin ol Tao, yurttayız."
Tabii beni gram siklemediğinden omzundaki elimi sertçe itmişti. Ne ara dolduğunu anlayamadığım gözleriyle karşıma geçerken üzgün olduğumu bir an önce anlamasını istiyordum.
"Cevap ver! İnandın mı?"
Bana inanamayan gözlerle bakarken gözlerimi kaçırmış ve başımı eğmiştim. İnandığımı yüzüne söylemek istemediğimden başımla onaylamıştım.
"Sana inanamıyorum!!"
Tao hareketlendiğinde anında başımı kaldırırken odada bir sağa bir sola volta attığını görmüştüm. Kendince sakinleşmeye çalışıyor olabilirdi. Olayları düşünüyor da olabilirdi.
Bence seni nasıl öldüreceğini düşünüyor.
O da bir ihtimaldi tabii..
Sonunda benden uzak bir noktada dururken bedenini bana döndürmüş ve ellerini beline koymuştu.
"Seni sevdiğime inanıp aramıza mesafe koymak istedin çünkü bana o gözle bakamazdın. Sonra da telefon numaranı değiştirdin ve sana ulaşmamı engelledin. Bu mu yani?"
"Tao ben cid-"
"Bu mu hyung!?"
Kendimi açıklama fırsatı vermeden Tao'nun duvarları inleten sesi duyulduğunda net bir cevap beklediğini anlayabiliyordum.
"Evet.."
Sesim ona tezat bir şekilde fısıltı gibi çıkarken Tao yeniden karşıma geçmişti.
"Cidden inanamıyorum! Ya hiç mi bana sormak aklına gelmedi? Dört senelik kardeşine sormak yerine seninle alakası olmayan kişilere inanarak beni mi bıraktın?!"
Tao'nun dolu gözleri özgürlüğüne kavuşurken ben dolan gözlerimi kapatmış ve başımı yere eğmiştim. Haklıydı.. Saçmalamıştım ve bunun farkına da o beni aramayı bıraktıktan sonra varmıştım. Sevip sevmediğini ona sormadan arkadaşlığımızı hiçe saymıştım.
"İçin rahatlasın hyung! Sana asla o gözle bakmadım!!!"
Bütün kelimeleri üzerine basa basa vurgularken kırgın gözleriyle beni orada bırakıp kapıya yönelmişti. Bense kolundan tutup gitmesine engel olmuş ve bedenini kendime çevirmiştim.