"Üçe üç olduğumuza göre başlayalım."
"Hayır başlayamayız."
Sehun'undan Tao'suna maaile -6 kişi yani- basket sahasına gelmiş, Kris ve benim aramda Kris'in lehine olan bir aldım verdim sonrası maça başlamamak ve takımları tekrar seçmek adına her şeyi yapıyordum.
"Chan haklı. Böyle başlarsak biz yeniliriz ki zaten."
Baek konuştuğunda elimdeki topu o mesafeye rağmen potaya sokup ona dönmüştüm.
"Yenilmeyiz hyung. Ben varım ama karşı tarafın hepsi uzun iri yarı olunca benim işim zorlaşıyor."
Verdiğim cevapla Tao kahkahalara boğulmuş ve konuşmaya başlamıştı.
"Madem sen varken yenilmezsiniz, değiştirmeye gerek yok. Nasıl olsa orada sen varsın ya hyung(!)."
Neydi bu şimdi, bu beni mi küçümsüyordu? Kahkaha sırası bana geçerken konuşmak için ağzımı dahi açmadan Baek'in sesi duyulmuştu.
"Sevgilim sen üç senedir hatta bu seneyle dört, hiç Chan'i basket oynarken gördün mü?"
"Hayır, neden ki?"
"Chan hyung çok iyi basket oynar Tao hyung. Biz semeler olarak birleştik ama bizim üçümüz belki de Chan'in kendisi yapıyor."
Takım arkadaşı olan Sehun bile Tao'ya gerçekleri söylerken ben okşanmış egomla sözde semelere dönmüştüm. Tao ciddi misin bakışlarıyla Sehun'a bakarken Kris hala küçümsercesine sırıtıp kafa sallıyordu. Demek beni küçümsüyorsunuz ha?
"Tamam başlayalım. Ben, Baek ve Lu hyung, siz üçünüz."
Kris inanamayan gözlerle bana baktığında büyük ihtimalle bu özgüvenimin nereden geldiğini düşünüyordu. E haklıydı arkadaşlar yani.. Karşı taraf Kris, Tao, Sehun iken bizde iki tane minnak şey vardı. Ben olsam bende öyle düşünürdüm. Hadi bakalım görsünler Chan baskette üç büyüğü bu iki minnak cevherle nasıl dize getiriyordu!
"Başlayalım o zaman. Semeler vs Ukeler.."
Tao konuştuğunda Lu hyung söze atlamıştı.
"Kazanan?"
"Bunu kazanınca düşünelim olur mu?"
"Mantıklı."
Sorduğum soru üzerine Kris beni onayladığında egom az biraz daha okşanmıştı. He he he.
"O zaman başlayalım."
Konuşmam üzerine ben ve iki cevher kendi potamızın altına gittiğimizde ellerimizi omuzlarımızdan birleştirmiş ve içeriye doğru kafaları gömmüştük.
"Yenmek mi istiyorsunuz, eğlenmek mi?"
Sorum üzerine Baek ve Lu hyung birbirlerine bakmışlardı. Piçimsi bir sırıtışla bana döndüklerinde ise aynı anda konuşmuşlardı.
"Yenmek!"
"O zaman taktik şu, topu koruyun. Sıkıştığım zamanlarda size topu atacağım. Etrafımda ve açık alanda olun, basket işi bende. Uygun mudur?"
"Sonuna kadar."
Baek'ten aldığım cevapla gülümserken Lu hyung'a dönmüştüm.
"Bu planın işleyeceğine emin misiniz? Üç deve karşı sadece sen oynuyorsun resmen, yenebilecek misin?"
Lu hyungun sorusuna güldüğümde gözlerinin içine güven verici bir şekilde bakıp omzunu sıktım.
"Bende hyung. Siz sadece keyfini çıkartın."