Bölüm 5: Güneşin ardından...

2K 138 23
                                    

Bölüm 5: ''Güneşin ardından

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 5: ''Güneşin ardından...''

Hicran, masaya gelen arkadaşı ile selamlaşıp topal ayağını zorlamamaya çalışarak küçük masanın bir köşesine oturdu.

''Hoş geldin Musa, görüşmeyeli epey zaman oldu!'' diye heyecanla mırıldandı.
''Ahh! Eski dostum, öyle uzun zaman olmuş ki, beyazlamış saçların yüzünden seni tanıyamadım. Çok yaşlanmışsın!''

Musa, eski dostu ile dalga geçerken yaşlı Hicran alayla güldü. ''En azından benim saçlarım hala yerinde, seninkiler çoktan dökülmüş be adam!'' diyerek oda arkadaşına takıldı.

''Saçlar sadece yaşlılıktan değil be doktor, acıdan döküldü. Hüzünden, kederden...''
Hicran, sırtını dikleştirdi ve yüzü kırışıklık dolu yaşlı adama baktı. ''Neler oldu?''

Musa, hüzünle başını eğdi, önüne koyulan çaydan bir yudum aldı. ''Kızımı hatırlar mısın? En küçük olanı...'' Hicran hızla başını salladı, ağrıyan bacağını ovaladı. ''Evleneli az bir zaman oldu, 5 ay önce de hamile kaldı. Ama doktorlar pek iç açıcı konuşmuyor; Bebeğin düşük tehlikesi devam ederken, bir de doğum sırasında bir çok komplikasyon ile karşılaşacağımızı söyledi. Doğumda –düşük bir ihtimal dahi olsa- kızımın hayata tutunmasını sağlasalar bile, bebek için aynı geleceğin sağlanmayacağını söylüyorlar.''

Hicran, yaşlı adamın omzuna dokundu. ''İstersen birde bizimkine görünün; Size yardımcı olmayı seve seve kabul eder.''
Musa başını iki yana salladı. ''Pek çok doktora göründük, hatta yurt dışına bile gitti kızım eşiyle... Ben, bir başkasından değil, senden yardım istiyorum doktor.''

Hicran kaşlarını çattı. ''Elimden gelen bir şey varsa elbette yaparım ama bilirsin, epey yaşlandık...''

Musa, omuzlarını dikleştirdi ve gizli bir sır verir gibi öne doğru eğilip ses tonunu alçalttı. ''Laboratuvarı hatırlıyor musun?''
Hicran, telaşla etrafına bakındı. Bu konudan konuşmak istemediği apaçık ortadaydı. ''Ne?'' dedi, şaşkınca.

Musa, devam etti. ''Oğlunun çok riskli bir doğum sonucu hayata geldiğini hatırlıyorum, laboratuvardaki çalışmalarının çoğuna şahit olmuştum. Yaptıkların muazzamdı, onu hayatta tutabilmen senin özel yeteneğindi. Hicran, sen harika bir doktordun... Oğlunu kurtardın!.. Lütfen, şimdi de kızımı ve torunumu kurtar! Onları hayata bağlaman, yaşatman benim son umudum. Gerçekten gitmediğimiz doktor kalmadı ve kurtulmaları neredeyse imkansız... Ama sen laboratuvarda-'' Hicran Musa'nın sözünü aniden kesti.

''Üzgünüm eski dostum... Ama artık laboratuvar kapatıldı, çalışmalara devam etmiyorum. Sana yardımcı olamam...''
Musa, kaşlarını çattı. ''Hicran lütfen... Laboratuvarın hala çalıştığını biliyorum. Seni nasıl buldum sanıyorsun?''

Hicran, telaşla ak saçlarını karıştırdı. ''Kimden duyduysan yanlış duymuşsun, laboratuvar kapatıldı.''

Musa, elini yumruk yaptı, masaya yasladı. ''Hicran, kızım ve torunum ölebilir ve sen gerçekten son umudumsun. Bana yardım etmek zorundasın, lütfen! Lütfen Hicran, yardım et!''

Hicran hızla ayağa kalktı, topal bacağındaki sızı ile yüzünü buruşturdu. ''Sana yardım edemeyeceğimi söyledim Musa, üzgünüm.''
Musa'da hızla ayağa kalktı. Canı pahasına sevip bunca zaman büyüttüğü ve şimdi torununu kucağına alacağı kızı ölüm eşiğindeyken öylece pes edemezdi. Dolu dolu gözleri ile Hicran'ın elini sıkıca kavradı.

''Kızım ölecek doktor... Lütfen yardım et, aynısını oğlun için yapmıştın!''
Hicran titreyen ellerine, Musa'nın dolu gözlerine baktı. Arkadaşına öyle çok yardımcı olmak istiyordu ki, bir an için kabul bile etmeyi düşündü ancak bunu yapamazdı. Laboratuvarı kullanamazdı çünkü artık orası kendisine ait değildi.

''Bu 40 yıl önceydi Musa, bunu tekrar yapamam. Sonuçlarının neler olduğunu az çok biliyorsun, başka bir çözüm bul.''

''Hicran!'' diye seslense de, yaşlı adam onu umursamadan ağır adımlarla oradan uzaklaştı. Ilık rüzgarın estiği havada ağır ağır ilerlerken, sıkıntıdan canını yakan topal bacağını sıkıyordu. Elleri yumruk olmuş, gözleri dolmuştu. Kendisinden yardım dilenen eski dostunu reddetmek, genç bir kadının geleceğini bile bile hiçe saymak canını yakmıştı ancak her şeyi o adam için reddediyordu. O adam, laboratuvarın yeni sahibiydi ve yaptıkları için ona ne kadar kızsa da, tüm o emeklerini boşa götürmesine izin veremezdi.

Çünkü bunu yapması takdirinde onun hayatından silinirdi, bunu hiç istemiyordu. O adama öylesine bağlıyken onu üzmek, onu kaybetmek istemezdi.

Omuzları üzerinden arkasına baktığında, ağlayan yaşlı dostunun bir umut kendisine baktığını görünce adımlarını hızlandırdı.

Laboratuvar tekrar kullanılamazdı.


***

''Saat kaç?'' diye sordu Ezgi hızlıca. Merdivenleri çıkarken üstüne çeki düzen verip saçlarını toparladı.
''Öğleden sonraki polikliniğe yetiştik, hasta alımı başlamadan içeriye girebiliriz.''

Ezgi kaşlarını çattı. ''Randevu ayarlayacağını söylemiştin.''
Serdar gözlüğünü düzeltti ve şaşkınca dudaklarını araladı. ''Bir randevu ayarlamıştım tabi ama bu ne doktor ile ne de sizleydi...''

Ezgi güldü. ''Bana laf yetiştirme, vaka çözülene dek sana kızlarla buluşmayı yasaklıyorum.''

Serdar derin bir nefes aldı ve hızlı adımlarla komiserini takip etti.

Bir süre hastane koridorlarında ilerledikten sonra aradıkları odayı buldular. Prof. Dr. Kazım Pirinççi'nin kapısını çalıp hızla odaya girdiklerinde, birbirine oldukça yakın duran iki doktoru görmeleri bir oldu. Genç bir kadın ve Kazım Bey, birbirlerine oldukça yakın bir halde duruyorlardı. Serdar, telaşla ellerini gözlerine kapatırken Ezgi dudaklarını birbirine bastırıp iki doktora baktı.

Beyaz önlüklü, alanlarında uzman olan doktorlar hızla birbirinden uzaklaşıp polislere baktılar, üzerlerini hızlıca düzelttiler. ''Doktor Kazım Bey'e bakmıştık?'' diye sordu Ezgi, kapıdan birkaç adım uzaklaştı.

''Evet, benim. R-randevunuz var mıydı?'' telaştan kekeleyen doktora karşı gözlerini devirmemek için kendisini zor tuttu Ezgi. Cebinden cüzdanını çıkardı. '' Cinayet büro, Komiser Ezgi Çetin... Doğu Erge cinayeti hakkında görüşmek için geldik.''

İki doktorun bakışları kısa bir süre dondu, saniyeler içinde gözleri hüzünle kaplandı. ''Cinayet miymiş?''

Ezgi hızla başını salladı ve Serdar'ı peşinden sürükleyip doktorun masasının önündeki sandalyelere oturdu. Ayakta dikilen kadın doktor, yere düşen bakışlarını Kazım'a çevirdiğinde, Kazım söze atıldı. ''Kadın hastalıkları doktoru Sibel Hanım, Doğu'nun tedavisi ile ilgileniyordu. Dilerseniz, bize katılabilir.''

Ezgi memnun bir şekilde onu onayladığında, sonunda hepsi karşı karşıya oturdu. Dakikalar önceki iki doktorun mahrem anları anında unutuldu. ''Doğu'nun hastalığı hakkında birebir sizden bilgi almak istedim. Bize neler yaşadığını anlatabilir misiniz?''

Doktor derin bir nefes aldı bakışlarını yere düşürüp ellerini masanın üstünde birleştirdi. ''Doğu Hanım kemik iliği kanseriydi. Uzun süre kemoterapi ilaçları ile tedaviyi yavaşlatsak da, uygun donor bulunamadığından hastalığı son evreye dek ulaştı. Bu üç ay öncesine kadardı, sürekli artan şikayetleri için daha sonra randevu almaya devam etti. Özellikle uzun kemiklerde olmak üzere birçok kemiğinde hassasiyet gelişmişti, böbrek sorunları, eklem sorunları ve cilt sorunları tehlikeli raddelere ulaşmıştı. Kanamaları içinde Sibel Hanım ile görüşüyordu.''

Doktor Sibel hızla sözü devraldı. ''Kanamaları adet döngüsü dışında da artmıştı ve bebek sahibi olması onun için süreci daha da riskli hale getireceğinden 3 ay önce gebelik tedavisine ara vermiştik. Kanamalarının kansızlık boyutunu aştığı saptanınca bu defa rahim için özel bir tedaviye başladık.''

''Gebelik tedavisi Doğu için mi düzenlenmişti?''
Sibel başını salladı. ''Hastalığının ilk zamanlarında Doğu Hanım'ın hormonsal bozuklukları nedeniyle çocuk sahibi olamıyorlardı. Bunun için bir tedaviye başlamıştık ancak hastalığıyla son buldu. Eşinin bir sıkıntısı yoktu ancak daha sonra bu konuda benimle iletişime geçmedi. Sanırım evlat edinmekten bahsediyorlardı.''

Ezgi, kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Kerim'i ilk gördüğü andaki halini hatırladı. Ambulansın içinde üzgün bir şekilde otururken evlat edinmekten bahsettiğini hatırlıyordu. Kerim'in çocuk sahibi olma konusunda bir sıkıntısı olmamasına rağmen eşine bağlı kaldığını anladı. Ezgi elini çenesine yasladı. ''Kullandığı ilaçlarla ilgili bir liste düzenledik, onaylayabilir misiniz?''
Serdar, çantasından çıkardığı kağıdı hemen doktorların önüne bıraktı. İki doktor eğilip kağıda baktıktan bir süre sonra ilaçları ve dozlarını doğruladı.

''Hastalığının son raddesinde neler oldu?''
Doktor devam etti. ''Bu konuyu hastalarımızdan dahi saklasak da size söylemeliyim ki... Doğu bu zamana dek büyük bir gayretle hastalığına dirense de... İyileşmesi çok zordu. Hastalığı çok ciddi seviyedeydi ve hiçbir yakın akrabası olmamasından kaynaklı uygun donor hala daha bulunamamıştı. Hatta ona işe gitmemesini ve hastaneye yatış yapmasını önermiştim. Bu yüzden cinayet olması...''

Ezgi kaşlarını çattı. ''Devam edin lütfen.''
Doktor derin bir nefes aldı ve omuzlarını silkti. ''Bu gerçekten çok şaşırtıcı... Doğu Hanım çok zarif ve narin bir kadındı. Hastalığının da getirdiği üzere sakin ve iyimser bir yapısı vardı. Yani çok iyi birisiydi, birisinin onu öldürmek istemesi veya onu bu şekilde öldürebilmesi gerçekten hayret verici...''

Ezgi şüpheyle gözlerini kıstı. ''Bu şekilde öldürülmesi derken neyi kast ediyorsunuz?''

Doktor Kazım Bey derin bir nefes aldı. ''Üzülerek söylüyorum ki... Zaten ölüme bu kadar yaklaşmış bir kadını neden öldürmek istesinler ki?''

Ezgi çatılan kaşlarını hayretle yukarıya kaldırdı. Bu açıdan düşünmediği için kendine kızsa da, katilin sandığından daha farklı bir amacı olduğunu o an kavradı.

Zaten ölmek üzere olan bir kadını boğarak öldüren bu adam, onun yalnızca ölmesini istediği için değil; Acı çekmesini istediği için öldürmüştü. Katilin cinayeti işleme sebebi kendi arzularıydı, nefretiydi... Komiserin karşısında öfkesine yenik düşmüş bir katil vardı. Ve bu kadar planlı çalışmış bir katili yakalamak sandığından daha zordu.

***

Ezgi telefonu kulağına daha çok yaklaştırıp sesini alçalttı. ''Ona yeni boyama kitapları aldığımı söyle, bugün erken gelmeye çalışacağım.''

Bakıcı kadın derin bir nefes aldı. ''Eğer beni dinliyor olsaydı, bunu ona söyleyebilirdim ancak üst kattaki seslere takılı kaldı.''
Ezgi kaşlarını çattı. Kadının bu umursamaz tavırlarını sinirini bozmuştu. ''Onun henüz 4 yaşında bir çocuk olduğunu sizde biliyorsunuz. İlgilenemeyeceğinizi düşünüyorsanız bu akşam işi bırakabilirsiniz.''

Kadın, bir süre ses vermedi. ''Bunu kast etmediğimi biliyorsunuz Ezgi Hanım. Sadece onunla anlaşmakta gittikçe zorlandığımı söylemek istedim. İşi bırakmak, daha doğrusu bu küçük kızı bırakmak istemiyorum.''

Ezgi, burun kemerini sıkıştırdı. ''Lütfen akşam geldiğimde detaylıca konuşalım.''

Telefonu kapatıp ilerideki iki doktora doğru ilerledi. ''Söylediğim gibi, psikolojik tahlilleri için psikoloğu ile görüşseniz sizin için daha iyi olur. Doğu'nun ruhsal durumları konusunda benimle sürekli iletişime geçse de, vaka ile ilgili cevaplarınızı psikoloğunun daha iyi cevaplayacağına eminim. Katille ilgili bir ayrıntı varsa, o mutlaka fark etmiştir.''
Serdar başını salladı, ''Vakit ayırdığınız için teşekkürler.''
Doktor Sibel, sevimlice gülümseyip başını salladı. ''Doğu'nun katilinin en kısa sürede yakalanması için elimizden gelen her şeyi yaparız.''

Ezgi'de hızla teşekkür etti. İleride, koridorda ağır adımlarla ilerleyen ve kendilerine doğru pür dikkat bakan doktoru görünce Ezgi Kazım Bey'e döndü. ''Şu doktor kim?''
Tüm bakışlar gelen doktora yönelince, doktor adımlarını hızlandırıp yanlarına yürüdü. Uzun boylu, geniş omuzlu ve orta yaşlı yakışıklı bir doktordu.

''Ahh, bu uzman doktorumuz Aksel Bey... Bir süre Doğu'nun gebelik tedavisi sürecinde Sibel Hanım'la birlikte çalışmışlardı.''

Doktor Aksel, yanlarına geldiğinde hızla iki polisi taradı. ''Sibel Hanım, Kazım Bey... Bir sorun mu vardı?''
Komiser Ezgi, Sibel Hanım Aksel'in sorusunu cevaplarken hızla onu süzdü. Koyu renkli saçları dağınıktı, yeşil gözlerinin altı çökmüştü. Geniş omuzları ellerini önlüğünün cebine sokuşturduğundan dikkat çekiyordu. Orantılı, yapılı fiziğine yakışmış beyaz önlüğü kirlenmişti. Önlüğünün ön kısımlarındaki kurumuş kan lekelerinin aksine gömleğinde yeni oluşmuş kırmızı lekeler vardı. Cebindeki ellerini çıkarıp önüne birleştirdiğinde, kapanan ceketinden dolayı leke görünmez hale geldi. Ezgi, bakışlarını yukarıya kaydırdığında, yakışıklı doktorun yeşil gözlerinin üzerinde olduğunu gördü.

''Hatırlar mısın sana bir hasta getirmiştim, gebelik tedavisi için. Benden daha başarılı bir doğum uzmanı olduğunu söyleyip hastayı benden almaya çalışmıştın. İsmi Doğu Erge idi...''
Aksel, Sibel'in sözleri üzerine başını salladı ve bu defa Serdar'ı süzdü. ''Bu iki polis, onun vakası ile ilgileniyor.''
Aksel kaşlarını çattı. ''Kötü bir durum mu var?''
Komiser, elini cebine attı ve rahat bir tavırla doktora baktı. ''Doğu Erge vahşi bir cinayete kurban gitti.'' dedi hızlıca. Olayı zaten bilen iki doktorun bakışları yere düştüğünde, Aksel şaşkınlıkla kalakaldı. ''Öldürülmüş mü?''

Soruyu kimse cevaplamadı. ''Ne zaman olmuş?''
''Cuma günü...'' diye kısaca yanıtladı Serdar. Devam etti, ''Sizin Doğu Hanım ile ilgili eklemek istediğiniz bir şey var mı?''

Aksel derin bir nefes aldı. ''Doğu Hanım benim hastam değildi ancak kanserden önceki tedavi sürecinde bir süre Sibel Hanım'a yardımcı olmuştum. Zaten birçok detayı konuştuğunuzu varsayarak, sadece şunu ekleyebilirim. Umut dolu bir kadındı, ne olursa olsun yolun başındayken tüm çabalarının hiçe sayılması ve öldürülmesi korkunç bir şey.''

Sibel, mırıldanarak onu onayladı. Kazım Bey'de devam etti. ''Bir şekilde herkesin kafasında aynı soru şekilleniyor olmalı.''
Ezgi başını salladı, dönüp dolaşıp katilin kurbanından bir hayli nefret ettiği sonucuna ulaşıyorlardı. ''Katil henüz bulunamadı mı?''

''Elimizdeki delilleri değerlendirmek için araştırmalarımıza devam ediyoruz.''
Aksel Ezgi'ye döndü. ''Yani katile dair elinizde ipuçları var?''


Ezgi, gözlerini kısıp Aksel'i yeniden süzdü. ''Ölmek üzere olan bir kadını intihar süsü vererek öldüren, duygularını kontrol edemeyen ve elini kana bulamaktan hiç çekinmemiş bir zavallı oluşu dışında mı?''

Doktorlar ve Serdar Ezgi'nin nefretle mırıldandığı sözler üzerine şaşkınlıkla bakakalırken, Ezgi ve Aksel arasında garip bir bakışma geçti. ''Evet, elimizde birkaç delil var. Katili bulmamız çok uzun sürmez.''

Birkaç kişi yutkundu, Aksel'in bakışları yere düştü. Birleştirdiği kollarını ayırıp yeniden cebine koyduğunda, Ezgi hızla sordu. ''Üzerinizdeki kan lekeleri ne zaman oluştu Aksel Bey?''
Aksel yeni fark etmiş gibi üzerine baktı. ''Ahh, az önce acilde bir hastaya yetişmek zorunda kaldım. Sancılarından dolayı pekte sakin olmayan tavırları üzerimi kirletmeme neden oldu.''

Ezgi, dudaklarını ıslatıp Aksel'in cevabını pekte umursamamış gibi iki doktora döndü. ''Sibel Hanım, Kazım Bey... Vakit ayırdığınız için teşekkürler, artık gitmemiz gerekiyor. Hatırladığınız herhangi ayrıntı için bizi arayabilirsiniz.''

Serdar, komiserinin bu garip tavırlarını çözemese de, doktorlara yeniden teşekkür etti.
''Umarım katil bulunur...'' dedi son olarak Sibel Hanım.


Doktorlar, arkasını dönüp giden iki polisi koridorda kaybolana dek öylece izledi. Komiser, bir çift yeşil gözün üzerinde olduğunu fark etmeden mırıldandı. ''Şu psikolog ile bir görüşelim.''




***

Ölüm Döngüsü I-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin