Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bölüm 28: ''Döngü tarihi...''
Günler geçmişti; Dün ve bugün, tıpkı yarın olacağı gibi birbirine karışmıştı. Saatler geçmiyor, dualar bir an olsun dudaklardan eksilmiyordu.
Doğu iyi değildi. Günlerdir Aksel'in yüzünü görmemiş ancak öfkeli bağırışlarının adayıdolduruşlarına en yakından şahit olmuştu. Odadan bir an olsun çıkmamış, mavigözleri bir umut dalgaların üzerinden ayrılmamıştı.
Denizler boştu... Onu kurtarmaya gelen yoktu, Kerim yoktu, Ezgi yoktu...
Derin bir nefes aldı ve yanındaki yemek tepsisine koyulmuş bardaktan bir yudumsu içti. Boğazı, suyun her geçtiği noktada adeta yanıyordu. Boğazı tamamenkurumuş, birkaç günde aldığı kiloları yine birkaç günde vermişti. Onu ayaktatutan şey ne serumlar, ne bir yudum su, ne de başka bir şeydi.
Doğu ayakta değildi, sadece hayattaydı. Onu hayatta tutan şey ise sevgiydi.Hayatını seviyordu, yaşamı seviyordu. Tattığı ölümün ondaki izlerini silemediğigibi, hayattayken şahit olduklarını da silemiyor ve buradan kurtulup mutluluğakavuşmak istiyordu.
Odanın kapısı tıklandı, ağırca aralandı. Hicran, topal ayağı ile yavaşçaiçeriye girdi. Elinde bir başka tepsi daha vardı ancak bunun içi tamamenilaçlarla doluydu. Yine Doğu'yu zehirleyeceklerdi...
''Gittikçe zayıflıyorsun kızım... Lütfen artık bir şeyler ye,'' diye mırıldandıHicran, yemek tepsisinde en ufak bir eksilme olmadığını görünce. Doğu cevap vermedi, gözlerini karşıdaki duvardan ayırmadı bile. İki büklümbedeni sıcak battaniyeler arasında kaybolmuş, kalbi yorgunca zayıflamıştı. ''Bir şeyler yemezsen ilaçların hiçbir etkisi olmayacak. Şimdiden güçtendüştün. Kendini düşünmüyorsan bebeğini düşün.''
Doğu ağırca başını kaldırdı ve Hicran'a baktı. ''Sana ne benim bebeğimden.''dedi, garip bir sakinlikle. ''Sana ne benim bebeğimden!'' Doğu bakışlarını yanındaki tepsiye çevirdi ve beklemeden tutup Hicran'ınayaklarının ucuna fırlattı. Hicran şaşırıp üzülse de bir şey demedi. Önceelindekileri bıraktı, sonra sandalyeyi çekip Doğu'nun yanına oturdu.
''Kızım...'' dedi. ''Yapma böyle. Biliyorum, acı çekiyorsun, kaçıp gitmekistiyorsun ama ben izin versem bile Aksel buna izin vermez.'' Doğu dudaklarını kemirdi. ''S-sen gitmeme izin ver, gerisini ben hallederimzaten.'' Hicran ofladı, ellerini kucağında birleştirip Doğu'yu uzun uzun süzdü.''Aksel'i tanımıyorsun,'' dedi. ''Onun neler yapabileceğini bilmiyorsun.''
''Umurumda değil. Zaten yapabileceği her şeyi yaptı.'' ''Hayır!'' diye bağırdı. ''Hayır işte! Yapabileceği her şeyi yapmadı. Onunneler yapabileceğine akıl sır erdiremezsin, o aklı başında bir adam değil.''Kırışık yüzünde bir damla ince bir yol çizdi kendinden habersiz. Gözyaşlarıkendinden izinsiz yanaklarında yer edinirken öne doğru eğildi. GünlerceDoğu'nun ve Aksel'in gözleri önünde erimesi onu kırmıştı. Yaşlı bedeni artıktüm bunları kaldıramıyor, artan ağrılarından kurtulmak istiyordu. ''Onun için hayatını vermiş bir adamı,babasını bile topal bırakan, yıllarca yüzüne bakmayıp tek bir gülüşü dahiesirgeyen bu adam, senin için onlarca şey yapmışken gitmene izin vermez,'' dedisesi titreye titreye. Doğu'nun mavileri Hicran'ın soluk yeşillerine çarptı.''Buna izin vermez...'' sesi pürüzlüydü.
''O senin oğlun değil mi?'' Hicran burnunu çekti, hüzünlüydü. ''O benim oğlum ama beni hiç babası olarakgörmedi ki... Hasta doğdu o... Hatta doğumu bir mucizeydi. Doğumu, çocukluğu, herşeyi... Her şeyi yanlıştı onun. Buna ben sebep oldum, biliyorum ama engel olmakiçinde çok geç kaldım. Onun akıl sağlığı yerinde değil, normal bir insan değil.Sana bile yapabileceği onlarca kötü şey var. Seni kendine mecbur bırakmak içinonlarca şey yapabilir.''
Durdu, aralarında uzun bir sessizlik oldu ve bir süre ağladılar. ''Oğlunuumursama, bırak beni,'' dedi Doğu. ''Bırak da evime gideyim.'' Çaresizceyalvarmaktan başka ne yapabilirdi? Hicran başını iki yana salladı. ''Bırakamam. Senin iyiliğin için senibırakamam.'' Buruşuk elleri gözlerini hafifçe ovaladı. Çaresizce hıçkırıpacıyan dizlerine vurmaya başladı. ''O kadar çaresizim ki sana yardımcıolamıyorum.'' Bacakları fazlasıyla yanını yakıyordu. En ufak bir üzüntüde dahiböylesine canını yakan bacaklarını kesip atma isteğini engelleyemiyordu.
''O kadar çaresizim ki oğlumu mutlu edemiyorum ve acımı dindiremiyorum. Bubacaklar oğlum için yaptıklarımın bedeli...'' diye mırıldandı. ''Bu acıyıyıllarca çekeceğim çünkü hak ettiğimi biliyorum. Annesinin ölmesine izinverdiğim için, Aksel'in doğmasına izin verdiğim için, onu büyütüp tümhatalarını örttüğüm için ve seni ilk kucağına aldığı gün onu durduramadığımiçin tüm bunlar.'' Hıçkırdı, Doğu kaşlarını çattı. Tamamen solmuş, zayıflamışyüzünü ağırca Hicran'a çevirdi. Seni ilk kucağına aldığı gün... Yıllarca senin için yaptıklarından sonra...
''Neden buradasın?'' diye sordu, bir süre susan Hicran'a. ''Çünkü... Sana pes etmeni söylemek için geldim. Sana o kadar kızmamın,zorlamamın seni durdurmayacağını bildiğim ve oğlumun artık mutlu olmasınıistediğim için geldim. Eğer sen pes eder ve birlikte mutlu olabilirsenizacılarım dinecek... Acılarım dinecek kızım.'' dedi.
Doğu'yu mu düşünüyor, oğlunu mu düşünüyor yoksa kendini mi düşünüyor emindeğildi.
''Sana gerçekleri anlatmaya geldim kızım. Neden pes etmen gerektiğini söylemeyegeldim.. .Aksel'in yapamadığını yapıp seni onunla olan bir geleceğe hazırlamayave yana döne bağırıp ağladığın o hayatın sana ait olmadığını söylemeye geldim.Sana kim olduğunu anlatacağım.''
Doğu hiçbir şey söyleyemedi, yalnızca Hicran'ın neler anlatacağını bekledi.
''Önceleri, doktordum. Başarılı bir doğum uzmanıydım. Adımı duymayan,hastanemize gelip bana muayene olmak istemeyen kimse yoktu. İyi bir çevrem,mutlu bir iş hayatım vardı. Her şey harikaydı.
Sonra bir gün, bir kadın ile tanıştım. Ansızın buldu beni, diğerlerinden çokfarklıydı. Çocuk sahibi olmak istiyorduancak bu pek mümkün değildi; kadın madde bağımlısıydı. Durumu iyi değildi, akılsağlığını çoktan yitirmişti. Bedeni adeta çürüyordu, kanı zehirliydi. Birbebeği olsa bile bebek rahme tutunamaz, doğum gerçekleşmezdi. Ne bir bebeksahibi olma isteğinden, ne de maddeden vazgeçiyordu. Başarımı duymuştu, ona bir çocuk verebileceğime inanıyordu. Bu yüzden günlercehastaneye geldi, yardım dilendi, yaka paça dışarıya atılmasını umursamadı.Hatta beni takip etti ve evimi bulup defalarca kapımda ağladı. Onu kovdum,hakaretler yağdırdım. Ama o hiç pes etmedi, ne başka bir doktora gitti, ne dekapımdan ayrıldı. Sürekli, sürekli o kapının eşiğinde beni bekledi.
Bir gün çok içmiş, kapıma yığılmıştı. Hava yağmurluydu, karanlıktı, ağlıyor,sayıklayıp duruyordu.
''Lütfen doktor, bana bir bebek ver. Anneolmama izin ver.'' Onun o haline acıdım ve evime aldım.Sadece sıcak bir çay içmesini ve pes etmesini söyleyecektim. Sonra, bana hayathikâyesini anlattı. Anne ve babası o küçükken vefat etmiş, hiçbir akrabası ona bakmadığı içinsokaklarda büyümüştü. Bu kötü illete bağlanması da kaçınılmazdı; çevresinde tekbir iyi insan dahi yoktu. Kötü bir kadındı, yapmadığı iş, bulaşmadığı bir pislikkalmamıştı. Son işinde, üzerine atılan suç ile 5 yıl hapiste yaşamıştı.Çıktığında ise psikolojisinin eskisinden daha kötü olduğunu söyledi. Birbebeğin ona iyi geleceğini, bebeğine diğer insanların ona davrandığından çokdaha iyi davranacağını söyledi.
Bilirsin, annelik duygusunu tatmak istiyordu. O gece, karşımda öyle çokağlayınca ona bir bebek vereceğime söz verdim. Ertesi gün hastanede özeltetkikler yaptırdım. Ancak sonuçlar düşündüğümden de kötüydü. Ölü bir kadındanfarksızdı, iç organları dahi çökmüştü. Her ne kullanıyorsa, berbat birhastalığa süründürüyordu onu.
Ona bebeği olmayacağını söylediğimde gerçekten kahroldu. Sözümü tutmadığım içinkızdı, çekip gitti; aylarca etraftagörünmedi. Çoktan ölmüş olduğunu düşündüğüm bir süreden sonra yeniden karşımaçıktı. Herkesten gizlediğim, doğum süreçleri üzerine özel bir araştırmayaptığım laboratuvarım vardı. Orayı bulmuştu. Ölmemiş ve hala ayakta olduğukadar laboratuvarımı bulması da beni şaşırtmıştı. Anne olmaya istekliydi.Kapıya dayandı, aylardır içmediğini ve ona bir bebek vermemi istedi. Kabuletmeyecektim ama sonra aklıma bir fikir geldi. Onun için kusursuz bir planşekillendi aklımda;
O zamanlar, kimsenin denemediği şeyler üzerinde çalışmalar yapıyordum. Birkaçkişiydik, araştırmalarımız için elimizde güzel bir malzeme olması gerekiyordu.Sonra... O, o gün kapıma gelince... Onu araştırmalarım üzerinde kullanabileceğimifark ettim. Doğum yapması imkânsız birinden bir bebek dünyaya getirmek,mucizevi olurdu. Kimsesi yoktu, buraya geldiğini kimse bilmiyordu ve tamdaaraştırmalarıma uyacak gönüllü bir denekti. Söylediği gibi aylardır içmemiştiancak bu onu daha kötü bir hale getirmişti. Yoksunluk krizleri vardı verahminde düzensiz kanamalar başlamıştı. Ona bir bebek verebileceğime gerçekteninanmadım, yalnızca üzerinde birkaç deney yapacaktım. Ama o buna gerçekteninandı, bana bebeği için her şeyi yapabileceğini söyledi.
Ondan tek istediğim denek olmasıydı ama o bana çok daha fazlasını verdi.''Hicran duraksadı, derin bir nefes aldı ve devam etmesi için aradan uzun birsüre geçti. Gözleri tek bir nokta üzerinde sabit kalmış, zihni derinlerdekisırlarına küçük bir ziyarette bulunmuştu. Canı yanıyordu, yaptıklarındanpişmanlık duyuyordu ancak yine olsa yine yapardı. Yine olsa yine yapardı... Çünkü, geçmişte yaptığı hataları biliyorduve bu defa hata yapmayacağını sanıyordu. Yani aslında onun asıl pişmanlığıyaptıkları değildi, hatalı yaptıklarıydı. Hicran'da pek sağlıklı bir zihnesahip değildi.
''Bebekten önce onun vücudunu iyileştirmem gerekliydi. Bende onu aylarcamakineye bağlı yaşattım. Yemedi, içmedi, hareket edemedi. Bu onun için çok zorbir süreçti, makineler onun canını yakıyordu. Ara sıra yoksunluğa girip krizleryaşadığında ona şok veriyordum. Bu sürede bir... Zombiden farksız yaşadı. Onuniçin hayatının en zor anları olduğunu bilmiyordu. Acısının ne denli kötüolduğunu bir süre sonra kavrayamaz oldu. Dudaklarından tek çıkan söz, birbebeği olacağı olmasıydı.
''Anne olacağım, anne olacağım... Birbebeğim olacak.'' Bir süre sonra...'' derin bir nefes aldı. Doğu'ya kısa bir bakış atıp devam edipetmemekte kararsız kaldı.
''Kendimi bu işe fazla kaptırdığımı anladım ama durmadım. Öylesine başladığımbu deneyde başarılı olmak istedim. Ona bir bebek vermek ve o bebeği yaşatmakistedim. Hamile kalabilmesi için sperme ihtiyacı vardı ve...'' devam etmedi ancakDoğu ne olduğunu çoktan anlamıştı. Hicran kadına kendi spermlerinden vermişti. ''Uzun bir süre sonra döllenme gerçekleşti ve fetüs rahme tutundu. Hamilekaldı. Bundan sonrası çok daha zor ve acılı bir süreçti ancak en sonunda... Ensonunda bebeği yaşatmanın bir yolunu buldum. Çok zordu ama bunu başardım.Üzerinde aylarca uğraştım, uyku yüzü görmeden bebeği makineler içindegeliştirdim ve bebek anne karnında beşinci ayını doldurdu. Kadın mutluydu, benbaşarmıştım. Başarımı herkese duyurmaya hazırdım, adımı duyurmaya hazırdım,yurtdışında beni çok büyük imkânlar bekliyordu. Uzmanlarla çalışabilecektim.Kadını artık makineden çıkarmıştım, normal bir şekilde yiyip içebiliyordu.Bebeğin ve annenin kalp atımları normaldi, düzeni sağlamıştım. Bir süre, herşey normaldi.
Ama sonra... Kadının son yoksunluk krizinde her şey kötüleşti. Adeta delirmişti,sadece etrafına saldırmıyordu, aynı zamanda kendine de zarar veriyordu.Laboratuvarın altını üstüne getirip sürekli olarak ona madde vermem içinbağırsa da, kriz kaçınılmaz bir sonla bitti. Ona artık şok veremezdim, buyüzden onu... Bayılttım. Tekrar makineye bağladım, bilincini elinden aldım vekadın uyandığında bu acıyı kaldıramayacağını söyledi. Nasıl olduğunu anlayamadığımbir şekilde kendini seçim yapmaya zorladı. Ya bebeği seçecekti ya da ona acıçektiren maddeyi...
Bebeğin madde kullanmasına engel olduğunu düşünüyor ve onu artık istemiyordu.Krizler ardı ardına geldi, bedeni hamileliği kaldıramayacak duruma geldi. Halakendinde değildi, tek istediği o adını bile bilmediğim lanet maddeydi. Ona içirdikleri şeyin etkileri bir nebzeolsun azalmamışken o daha fazlasını istiyordu. Mantıklı düşünebilseydi bebeğiseçerdi ama mantıklı düşünemiyordu. Sonunda, her şey daha çok kötüleşti. Artık iflah olmaz bir hale soktu kendini,delirdi; Bebeğe zarar vermeye başladı, bebeği öldürecekti.''
Hicran'ın artık elleri titriyor, canını yakan dizleri yüzünden hıçkıra hıçkıraağlıyordu. Sözleri defalarca acı dolu inlemeleri ile kesilmişti. Odadaki oncaçığlık, derin bir sessizliğe yığılıyordu adeta. Hicran bacaklarına vurarakdevam etti. Hıçkıra hıçkıra anlattı.
''Bebeğin yaşamasını istiyordum, onu yaşatmak istiyordum. Ben kimseninyapmadığı bir şeyi yapmıştım. Başarmıştım, o bu başarımı engelleyemezdi. Bunaizin veremezdim, o bebeği istiyordum. Sonunda önemli bir karar vermem gerekti.O kadının yaptığı seçimden çok daha riskli bir seçim vardı önümde. Bebeğinprematüre gelmesine zaten hazırlıklıydım, onun için özel fanuslar hazırlamıştım.Doğduktan sonra her şeyin iyi gitmesi için hazırlıklıydım. Ama 5 aylık birbebeği kendi ellerimle kadının karnından çekip alabileceğim aklıma gelmezdi.Yine de yaptım. Kadını iyi olacağına, bebeği ondan alacağıma ve istediği herşeyi yapabileceğine ikna ettim. Ona hem maddeyi verecektim, hem de bebeği... Enazından o öyle sandı. Kadını ameliyata aldım ve bebeğin taşıyıcısını değiştirdim. Bebeği makinelere bağlarken kadını öylece masada bıraktım. Kadın... Öldü;ameliyattan sağ çıkamayacağını zaten biliyordum. Onu kendi ellerimle öldürdüm ama... Bebeğiyaşatmayı başardım.
Çok... Çok zordu ama bebek makineler içinde yaşama tutunmayı başardı. Gözleriniilk açmayı başardığında onuncu ayını doldurmuştu ve ben onun o yemyeşilgözlerini görünce anladım. O benim oğlumdu, onu kendi ellerimle doğurmuştum.Benden bir parça, küçücük bir parça karşımdaydı. Bu yüzden, ne olursa olsun onuyaşatacaktım.'' Hicran ellerini havaya kaldırdı ve boş avuçlarına öylecebakındı. Sanki o anı yeniden yaşıyor gibiydi; kucağında bebeği var gibiydi.Küçük Aksel'in tamamen masum olduğu anlarda gibiydi...
''Bu eller onun için çok kana bulandı ama pes etmedim. Oğlumu yaşatmak, ona birhayat vermek için çabaladım. Ona bağlandım, onu sevdim. O benden bir parçaydıartık.'' Ellerini indirdi. ''Ama onda bir sorun vardı. Makineye bağlı olmadan en fazla 16 saatdurabiliyordu. Sürekli ağlıyordu, açtı, canı yanıyordu, organları gelişmemiştive bunun için gece gündüz çalışsam bile bir çıkar yol bulamıyordum. O ölmeküzereydi, onu kaybedecektim. En büyük başarım yerle bir olacaktı.''
''Onu makineden bağımsız yaşatmam 5 yılımı aldı. Tam 5 yıl... 5 yıl boyunca hiçdurmadan onun ilgilendim, makinenin başından ayrılmadım, yine onun için uykuyüzü görmedim. Sürekli araştırmalar yaptım, onlarca ilaç ürettim, makineyi çokkullanışlı hale getirdim ve birçok masraf yaptım. Uykusuz olduğum içinameliyatlara bile giremiyordum. Çalıştığım hastane yakamdaydı amaaraştırmalarım sonuç verdi. Onu yaşattım!'' Hala ağlıyordu ancak şimdiden sonrayüzünde bir gülümseme oluştu. Kendi ile gurur duyuyordu, bir imkânsızıbaşarmıştı. Biraz sonra gülümsemesi soldu, yüzünü buruşturdu.
''Ona bir isim verdim ve oğlum olduğunu herkese duyurdum.
Aksel Erden, benim oğlum...
Ama o hiç normal bir çocuk olmadı. Öyle bir anneden ve öyle bir doğumdan sonranormal bir çocuk olmasını beklemiyordum ama çok daha kötüsü oldu. Çok, çokzekiydi; yaşıtlarından çok daha ileri düzeyde düşünebiliyordu ancak psikolojisiiyi değildi. Takıntılıydı, değişimi sevmiyordu, çokça kin besliyordu ve etrafındakilerekötü davranıyordu. Şizofreni hastası gibi garip tavırları oluyordu, derslerdekibaşarısının aksine çevresi ile arası kötüydü. Sürekli saldırma eğilimindeoluyordu ve ara sıra kriz geçiriyordu. Krizleri, tıpkı annesininki gibiydi ancak ona belli bir tanı koyamıyordum. Onun,sanrılar gördüğünü düşünüyordum. Beyin fonksiyonları normal bir insanınkindenfarklı çalışıyordu, bunu biliyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu. Okulhayatı tam bir felaketti; zor anlar yaşadı. Bebekken yaşadıklarını hatırlamasabile okul çağlarında yaşadıkları onun ileriki yaşamını etkiledi. İleriyigörebiliyordum, nasıl biri olacağını tahmin ediyordum. Bu yüzden ona hep çokiyi baktım, sevgimi ondan bir an olsun esirgemedim. Gözlerim her daimüstündeydi, her bir hareketini kontrol eder, bir hata yaparsa hemendüzeltirdim. Onu hiç azarlamadım, yaptığı tüm iyi şeyleri onayladım. Birşekilde idare ettik. Oğlumla mutlu bir hayat yaşadık.
Sosyal hayatının kötülüğünün aksine okul başarısı hep devam etti, okullarınıbirincilikle bitirdi. Babasının yolundan ilerleyip doktor olmak istedi. Aksel,üniversiteyi erken bitirdi sonunda da başarılı bir doğum uzmanı oldu.
Doktor Aksel Erden...'' Ağlaması biraz sonra dindi, yüzü tamamen çökmüş bir şekilde Doğu'ya baktı. Doğuise yüzünde en ufak bir mimik oynamaz bir halde ona bakıyordu. Anlattıklarındançok daha fazlasının olduğunu biliyor ancak beklemekten başka hiçbir şeyyapamıyordu. Sonunda gerçeklerin bir kısmını öğrenmeye başlamıştı, katilini veonun kirli geçmişini tanıyordu.
Ellerini bacaklarına doladı ve acı içinde kıvranıp sözlerine devam etmeyehazırlanan Hicran'a baktı.
''İlk ameliyatlarından birisine girecekti. Eve dönüp bana neler yaşadığınıanlatacağı anı heyecanla bekledim. Evde öylece dolanıyordum, gözüm kapıdaydı;heyecanla içeriye girip benim sayemde neler yaptığını görmeyi planlıyordum.Güzel bir gün olacaktı. Ama sonra beni aradı, laboratuvara gelmemi istedi. Sesi çok kötüydü; ona birşey oldu diye korktum. Evden bir hışımla çıkmıştım. Laboratuvara gittiğimde iseoldukça telaşlı ve heyecanlı olduğunu gördüm. Oradan oraya koşuşturupmakineleri çalıştırıyordu. Makineleri çalıştırıyordu... Aksel iyileşmeyebaşlayınca kapatıp, küflenmeye bıraktığım makineler yıllar sonra yenidençalıştı.
Yanına gittiğimde ise elinde küçük bir bebeğin olduğunu gördüm. Küçücük, yenidoğmuş, henüz durulanmaya bile vakti olmamış bir kız çocuğu vardı elinde.Prematüre bir bebekti, heyecanla bana gösterip sonra telaşla makineye bağladıbebeği.
Bebeği ilk gördüğümde çok şaşırdım. O bebek kimindi? Aksel onu neden yıllardırgirmediğim laboratuvara getirmişti? En önemlisi, ölü bir bebekle neyapacaktı?''
Doğu şaşırdı, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. ''Bebek ölüydü, bunu ilkandan fark etmiştim. Bebeği makineye bağlayıp yeniden hayata döndürmeye çalıştıama bu imkânsızdı. Ölümünün üzerinden dakikalar geçmişti. Sorun şuydu ki, yıllar önce nasılimkânsız şeylerin anlamını umursamadıysam, Aksel'de babasını örnek alıpimkânsızı gerçek kıldı.
Makineler sayesinde bebeğin kalbinin atmasını sağladı ancak bebek... O gün...Ahh...'' Hicran acıyla yeniden ağlamaya başladı. Bunca yıl içinde sakladığıgerçekleri biranda açığa vurmak, sakat bacaklarını sızlatıyordu. Bir süresessizlik oluştu. ''İşte buradan sonra hikâyemize sen dâhil oldun,'' dedibakışlarını Doğu'ya çıkarıp. Doğu'nun kaşları ağırca çatıldı. ''Ne?'' dediyalnızca.
''Aksel bana bebeği neden laboratuvara getirdiğini anlattı. Bebeğin neden ölüdoğduğunu... Ameliyatı kendisi yapmış, genç bir kadının ikiz prematürebebeklerini doğurtmuştu. İki küçük kız çocuğu, Aksel'in ellerinde doğmuştu...Ancak... Bebeklerden birisi ölü doğmuş. Aksel, bebeği yaşatmak için çok uğraşmış,dakikalar geçmesine rağmen CPR'a devam etmiş. Dakikalar geçmiş, yelkovandurmadan daireler çizmiş; yine de bebeği döndürmek için uğramış. O küçük çocuğatakılıp kalmış, faydasız bir doğuma liderlik etmek istememiş. Kurallara karşıgelmiş. Bebeklerden biri can havliyle ağlayıp duru suyla yıkanırken diğeri elleriarasında can çekişiyormuş. Sonunda, bebeğin kalbi atmaya başlamış, o tiz ağlamasesi odaya karışmış, bebek CPR'a yanıt vermiş ancak bu defa diğer bebekkötüleşmiş.
İki bebeği de Aksel'in önüne yatırmışlar.'' Hicran ellerini önünde kaldırıpsanki o bebekler karşısındaymış gibi sözlerine hareketleri ile eşlik etmeyebaşladı. ''Aksel ikisini de yaşatmak için çabalamış ama olmuyormuş. Bir bebekcanlandığında, diğeri aniden susuyormuş. Diğeri canlandığında, öteki gözleriniyeniden yumuyormuş. İkisini aynı anda yaşatmayı başaramamış.
O anda, kötüleşen anneye müdahale etmeye çalışan hemşireler yanından bir biruzaklaşırken bebekler arasında bir karar vermesi gerekiyormuş.'' Durdu, gözleriağırca Doğu'ya tutundu yeniden.
''Sen olsaydın, hangi bebeği seçerdin?'' diye sordu, usulca. ''Önünde iki taneküçücük bebek, iki küçük can var... Biri hayattayken diğeri ölü, biri sırattaykendiğeri kucakta... Sen hangisinin yaşamasına müsaade ederdin?'' Doğu yutkundu, bu kararı kendisinin veremeyeceğini biliyordu. Hicran bir süreDoğu'dan cevap bekledi ancak sonra devam etti.
''Aksel'de karar verememiş. Bebeklerden birisi daha iyi durumdaymış, CPR'a enhızlı tepki veren bebek bir hemşire tarafından alınıp fanusa götürülmüş. Anneyeni bir ameliyata alınmış. Aksel ise kucağındaki ölü bebeği yaşatmak için heryolu denemiş. Diğer doktorlar bebeğin öldüğünü söylemiş, Aksel inatla bebeğifanusa yerleştirmiş. Herkes bebekten umudu kesmişken Aksel çabalayıp durmuş.Bıkmadan, usanmadan, kan ve yağ dolu o küçük et parçasının nefes almasınıbeklemiş. Sonunda bebek yanıt vermiş, kalbi zorda olsa atmaya başlamış ancak ikiziyaşadıkça onun durumu kötüleşiyormuş. Bu yüzden, Aksel bu iki bebeğin aynı andayaşayamayacağına inanmış. Bebeği gizlice hastaneden çıkarmış ve laboratuvaragetirmiş. Tıpkı yıllar önce onu hayata bağladığım gibi, o da bu küçük bebeğiyaşatmak istemiş.'' ''Bebeği ilk o an gördüm işte... Küçücük, kirli, ölü bir bebek...
Bebeği makineye bağladık, bir umut. Aksel, zamanında neler başardığımıhatırladığından ona yardım etmemi istedi. Bunu tekrar yapıp yapamayacağımıbilmiyordum ama ilk defa Aksel'in bir şeye bu kadar hevesli olduğunu görüncedenemek istedim. Sırf Aksel mutlu olsun diye ona yardım ettim, saatlerce bebeği yaşatmak içinuğraştık. Elimizde bir hastane ortamından çok daha iyi imkânlar vardı, saatlersonunda bebeğin kalbi normal ritmine döndü. Ama... Bebek gözlerini hiç açmadı.Nefes aldı, kalbi attı ama gözlerini hiç açmadı. Sonunda, makinelere bağlı birhayat sürmeye mahkûm kaldı. Ya ölecekti, ya da ölümden farksız hayattakalacaktı.
Bebeğin o halde yaşamasına gönlüm el vermiyordu, küçücük sabiinin canı çokyanıyor olmalıydı. Aksel'e bebeği bırakmasını söyledim ama bana çok kızdı. Benihiç dinlemedi, bağırıp çığırdı. Sonra, oyeşil gözlerinde bir şey fark ettim. Daha önce görmediğim, korkunç bir şeydibu...'' Hicran ellerini gözlerinin önüne getirdi.
''Evladımın yeşil gözleri yıllar sonra parıldıyordu ama öyle hastalıklıbakıyordu ki bu bebeğe... Babasına illet olmuş başarı hırsının bin katı bedeniniadeta sarmalamıştı. Evladıma miras kalan gözlerimin rengi, beraberinde hırsıdanakşetmişti. Bebeği bırakmayacaktı, bunu anlamıştım. Bir süre, belki vazgeçerumuduyla ona yardım ettim, vazgeçmesi için dil döktüm ama sonra büyük bir kavgakoptu aramızda. Topal kaldım.''
Ayrıntısız, kısa ve öz bir açıklamaydı, Hicran'ın son sözü. Bakışlarıbacaklarına kaydı, elleri ile onları ovaladı. Gözyaşları ara ara yaşlı yüzünüyokluyordu. ''Bebek... Yaşadı ama buna yaşamak denir mi bilmiyorum. Makineler arasında, acıiçinde, dış dünyadan tamamen kopmuş ve tüm sevdiklerinden uzakta, ölü bilinerekyaşadı. Ölü gibi yaşadı. Ailesine hiç bahsetmedik. İkizlerinizden biri halaburada diyemedik. Zaman geçtikçe de Aksel'in azalır sandığım ilgi ise gittikçebüyüdü.
Bebek, ilginç bir şekilde yaşamaya devam etti. Aksel bunu nasıl yaptı hiççözemedim ama bebeği bir an olsun yalnız bırakmadı. Başarısı gün geçtikçeartarken, bebekte git gide büyüdü. Makineler içinde yaşamaya devam etti, bebekbüyüdükçe yeni makineler aldık. Birçok harcama yaptık. Yıllar boyu araştırmayaptı, bebek her kötüleştiğinde iyi olsun diye deli gibi çabaladı.
O küçük kız çocuğu 10 yaşında gelinceye dek tam 32 defa ölümün eşiğinden döndü.Aksel ve ben laboratuvardan neredeyse hiç çıkmadık, bebeği büyüttük. İlkbaşlarda küçük bir canı kurtarmak, sonra ise başarılı olma hırsı için devamettiğini düşündüğüm oğlumun kıza bağlandığını 12 yıl sonra anladım.
Kız 12 yaşına geldiğinde, gençleşip güzelleştiğinde Aksel'in konuşmalarınıduydum. Onu her gece öpüyor, seviyor, ''Seni yaşatacağım.'' diyordu. Başındanberi tuhaf olan oğlumun bu küçük kız ile daha da kötüleştiğini anladım.Hareketleri değişmişti, kız dışında herkese asabiydi, takıntıları artmıştı.Sanrıları ve krizleri kuvvetlenmişti. Gece gündüzü, bir buçuk metrekarelikfanusun içinde genç kıza bağlanmıştı.
Bir gün beni laboratuvarda bırakıp günlerce ortadan kayboldu, hastaneyegitmedi. Aramalarımı açmadı, mesajlarıma yanıt vermedi, saatlerce ondan haberalamadım. Geri geldiğinde ise her şey daha da kötüleşti. Kapıdan içeriyegirişini hatırlıyorum; gözlerinde öfke vardı. O gün, birini görmüştü ve okişinin peşini bırakmadı. Birini takip ediyordu, o zehirli düşüncelerine birbaşkasını daha karıştırmış ve takıntı haline getirmişti. Araştırmalarının seyriartık değişti; önceleri yalnızca kızı yaşatmak için uğraşırken sonra onun ikiziile arasında olan döngüyü araştırmaya başladı.
Biriyaşarken diğeri ölüme mahkûm bırakılan gizemli ikizler...
Araştırmalarımız bir sonuç vermedi tabiii... Ya da ben öyle sanıyordum.
Aradan 3 yıl kadar bir süre geçtikten sonra Aksel'in ne yapmaya çalıştığınıfark ettim. Çünkü Aksel'in peşine düşüp araştırmalar yaptığı kişiyi gördüm;yıllarca büyüttüğümüz kızın ikizini gördüm. Bir ikizden çok daha fazlasıydı.'' Derin bir nefes aldı. ''Birbirlerine öyleçok benziyorlardı ki, bir süre gerçekliğini sorgulamıştım. Birbirinin tıpatıpaynısı iki bedendi, gözleri, dudakları, vücudu... Yanaklarındaki o eşsiz küçükbenleri bile birebir aynıydı. Aralarındaki tek fark birinin sağlıkla yaşıyor,diğerinin ise yaşamaktan çok uzakta hayata devam ediyor olmasıydı. Bu yüzdenAksel, ikizinin neler yaptığını ve komadaki kardeşine yardım edip edemeyeceğinibulmaya çalışıyordu.
O kız... Ölümle burun buruna yaşayan kız sendin Batı...''dedi Hicran. Doğu'nun kaşları çatıldı ve sırtı aniden dikleşti. Bunca zaman Hicran'ınanlattığı hiçbir şeyin kendisine dokunduğunu fark etmemişken, bu iki katilinyaşatıp hayata tutundurduğu kız Doğu muydu? Yıllar önce ailesinden koparılmakzorunda kalan ölü kız, kendisi miydi?
''Sağlıkla yaşayan ikizinin adı Doğu Akyol'du. Ailen ise öldüğünü düşündüklerikıza, yani sana Batı ismini vermişlerdi. Biriniz onlar için doğan güneş,diğeriniz ise gökyüzünü kızıla boyayan batıştı.''
''Ne saçmalıyorsun?'' diye atıldı Doğu. ''Sen ne dediğinin farkında mısın?'' Hicran başını yere eğdi. Gözyaşlarını ağırca silip burnunu çekti ve karşısındane düşüneceğini bilememiş kadına baktı.
''Ben Doğu Erge'yim,'' dedi Doğu. ''Ben Doğu Erge'yim! Ne saçmalıyorsun sen?İkizim falan yoktu benim.''
''İkizin olup olmadığını nereden bilebilirsin ki Batı? Son 25 yıldırkomadaydın.'' Doğu yutkundu, bakışları ağırca yere düştü.
25 yıldır komadaydın...
Öyleyse...
O gerçekten Doğu Erge değil miydi? Hatırladığı 25 yıl başka birine mi aitti?
''Sen 25 yıl boyunca komada kalmışken aranızdaki döngünün esiri olarak ikizinDoğu Erge sefil bir hayat yaşadı. O ölmeden sen dirilemezdin, sen ölmeden ohuzura kavuşamazdı. Doğu yaşadıkça sen komada kaldın, sen komada kaldıkça Doğuhastalıklı bir yaşam sürdü. İkinizin birden nefes alıyor olması imkansızdı.
Aksel bunca zaman hem seninle ilgilenip hem de Doğu'yu an be an takip etti. Doğuyaşadı, Kerim'i buldu, evlendi. Soyadı değişti, Doğu Erge oldu. Mutlu birevlilik yaşadı. Çocuk sahibi olmak için türlü türlü yolları denedi. Oysa sen... Komadayken çocuk sahibi olmuş, güçlü bir kadındın.''
''Saçmalıyorsun!'' diye bağırdı Doğu. Ayağa kalktı ve yataktan bir hışımlaçıktı. Günlerdir hareket etmemiş bacakları ani hareketi ile sızlasa daumursamadı ve odada dolanmaya başladı. Elleri yağlı saçlarına dolandı,gözyaşları kendinden izinsiz yanaklarından akmaya başladı. Mavi gözlerikızarmış, penceredeki yansımasındaki üç küçük benine takılı kalmıştı. Onatıpatıp benzeyen ikizi mi vardı?
''Gerçekleri anlatıyorum Batı. Doğu öldü, sen Batı'sın. Siz birbirine tıpatıpbenzeyen ikizsiniz ve Doğu ölünce sen canlandın. O sürede komadaydın, Akselseni büyüttü. Hayatını ona borçlu olduğunu söylüyorduk çünkü seni ölümdendöndüren o idi. Seni komada tuttuğumuz süre boyunca sana aşık oldu, Aksel senigerçekten sevdi. Ölüme mahkûm bir kadın için ömrünü verdi. Sırf senin içinhayatını mahvetti. Senin hamile kaldığını öğrendiğinde Doğu'yu beklemedenöldürdü. Çünkü bebeğinin durumu iyi değildi Batı. Eğer komada kalmaya devamedersen bu zorlu gebeliğin ikinizi de öldürecekti. Eğer Doğu ölmeseydi, onunyerine iki can birden ölecekti.
Bunu istemedi, Doğu'nun yaşamayı hiçbir zaman hak etmediğini, senin yaşamayıhak ettiğini biliyordu. Doğu'nun senin hayatını yaşamana engel olduğunudüşünüyordu hep. Doğu'dan nefret etti. Bir yerde haklıydı, bir yerde değildi...''
Doğu elleri başında odada öylece dolandı. Arada dengesini kaybetse deumursamadı. Başını sürekli olarak iki yana sallıyor ve ''Hayır, hayır!'' diyemırıldanıyordu. Duyduklarını sindirmek bir hayli zordu. 25 yıllık hayatının birbaşkasına ait olduğunu duymak, tüm hayatının bildiğinden daha beter olduğunuduymak onu derin kuyulara daldırmıştı.
Karanlıktaydı, düşünceleri adeta beynini kemiriyordu. Hicran'ın sözlerikulaklarında yankılanıyordu. Doğu öldü, sen Batı'sın. Siz birbirine tıpatıp benzeyen ikizsiniz ve Doğuölünce sen canlandın. O sürede komadaydın, Aksel seni büyüttü.
''B-ben... Bu olamaz,'' dedi kendi kendine.
''Hamileliğinin doğurduğu riskleri göz ardı edemezdi. Sana saplanıp kalmıştı,sana bağlıydı artık. Senin için katil oldu, o gece Doğu Erge'ti öldürdü vesonra bir bilinmezlik içinde senin uyanmanı bekledi. Uzun bir süreuyanmayacağından korktuk, Doğu ile senin aranda olan döngüde yanıldığımızıdüşündük, Aksel bu arada iyice delirdi. Polisler onu arıyordu, Doğu'nun ölümünüistediği gibi gerçekleştirememişti ve polisleri peşine takmıştı.
O gece Doğu hiçbir şeyden habersiz sessizce ölecekti ancak Aksel'in planlarınıbozacak bir şey oldu. Aksel hata yaptı, intihar cinayete dönüştü. Cinayet gizlikalmamıştı, intihar olmadığını biliyorlardı.''
O gece Doğu'yu uykusundan uyandıran şeyBatı'ydı... ***Her yer karanlıktı, gözleri üzerine siyah bir örtü örtülmüş gibiydi. Kulaklarında,çok uzaklardanmış gibi gelen sesler vardı. Kalın ve buğulu seslerin ne dediğinianlamak zordu. Hemen yakınından gelen bir ses duydu, ''Uyanma vakti.''**
Doğu'nun gözünde şimşekler çaktı. Öldüğügün gördüğü rüyanın, aslında kendisinden Doğu'ya bir mesaj olduğunu henüzkavrayamamıştı. Batı, yaşayan kardeşine mesaj göndermişti.
''Tüm delilleri yok etmesi zamanını aldı. Polislerin hedefini şaşırması içintürlü türlü yollara başvurdu. Sahte deliller, sahte kan örnekleri bıraktı.Milyarlar harcadı, kötü planlar kurdu. Tüm kameraları, kan örneklerinideğiştirdi. Sırf seninle mutlu bir hayat yaşamak için varlığından haberdar olanherkesi öldürdü o Batı.
Doğu'yu, Miyase'yi ve adını bilmediğin onlarca canı öldürdü... Sırf, 25 yıl önceÖlüm Döngüsüne sahip küçük bir kız çocuğunu kurtarmak için onca insanıöldürdü.''
''Hayır, hayır!'' diye mırıldandı.
''Sonunda sen uyandın Batı! Uyandın! 25 yıllık emekler sonuç buldu ve senuyandın! O kadar şaşırmış ve mutlu olmuştuk ki... Bir o kadarda üzülmüştüm.Uyanışının bize, özellikle de Aksel'e neler getirecek bilmiyordum. Polislerkapıdaydı.
Ama beklemediğimiz bir şey gerçekleşti. Sen, sana ait olmayan anıların esiriolarak gözlerini açtın. Uyandın ama Batı Akyol olarak değil, Doğu Erge olarakuyandın. Konuşamayacağını, yürüyemeyeceğini, nefes almakta bile zorlukyaşayacağını düşünmüştük ama bizi şaşırttın. Gayet normaldin, tepkilerin,bulguların normaldi. Çünkü zihnin ölüolduğuna hiçbir zaman inanmamıştı. Onca zaman, ikizinin anıları ileyaşamıştın. Doğu adeta ikinizin yerine deyaşamıştı. Komada onca yıl ölü gibi yaşadığını sanıyorduk ama sen Doğu olarak hala yaşıyordun. Yürümüyor,konuşmuyor, gözlerini dahi açmıyordun ama tıpkı bir film izler gibi Doğu'nun yaşamını izliyordun. Onun gözlerisenin gözlerindi. Onun düşünceleri senin düşüncelerindi.
O öldüğünde, sen canlandın ve sahte bir hayata gözlerini açtın. Doğu Ergeölmüştü ama anıları artık seninleyaşıyordu. Ruhu tıpkı beden değiştirmiş gibiydi. Hasta, kısır, umutsuz bir kadın tıpatıp aynı bir görünüşle tamamen sağlıklıolarak yeniden doğdu.''
''Olamaz! Olamaz!'' diye haykırdı Doğu. Duvarlara vurdu, çığlık attı, yereçöküp deli gibi ağladı. Hicran duruşunu değiştirdi, ağrıyan bacaklarını ovaladı ve dudaklarını kemiripsözlerine devam etti. Şimdiden sonraduramazdı, devam etmeliydi.
''Doktorlar Doğu'nun ölümden nasıl döndüğünü anlayamamış, kısır bir kadının biray sonra hamile olarak geri dönmesini açıklayamamıştı çünkü bu mümkün değildi.Geri gelen Doğu değildi, sendin Batı.''
''Kes sesini!'' diye bağırdı kadın, sesi çatallaşmıştı. Bağırırken boğazıparçalanıyor ancak birbirine düğümlenmiş zihni kadar can yakmıyordu. ''Sus!Sus! Sizin yalanlarınızı duymak istemiyorum!''
''Sana söylemediler mi? Yeniden hayata dönmenin ne kadar imkânsız olduğunusöylemediler mi? Doğu'nun Ölüm raporunu görmedin mi? Mezarını görmedin mi?Nasıl olurda gizemli bir yaratık gibi sapasağlam dönebilirdin? Buna gerçekteninandın mı?''
''Yalan söylüyorsun!'' diyerek yere çöktü kadın. Ellerini yumruk yapıp ahşapzemine geçirdi, kolları çaresizce iki yanında sallanıyordu. Gözleri, yüzükıpkırmızıydı. Kulakları çınlıyordu, sesler birbirine giriyordu.
Doğu öldü, sen Batı'sın. Siz birbirinetıpatıp benzeyen ikizsiniz ve Doğu ölünce sen canlandın.
Seni seviyorum Doğu, seni ve bebeğimizi ne olursa olsun koruyacağım.
Bunca yılımı sana harcadım ben, sen bana aitsin. Yoksa seni öldürmem gerekir.
Ne Kerim, ne yüzük, ne de hatırladığınhayatın... Hiçbiri artık yok.
Katilinin kim olduğunu bilmiyoruz Doğu ama seni döndüren kişinin, seni çoksevdiği ve kendisi için istediğini biliyoruz.
O gece bana, yaşamayı herkesten çok hak ettiğimi söylemişti.
Yaşamayı hak etmiyorsun.
Beni öldüren kişi ile döndüren kişi aynı olmayabilir. Ya da
Ölen Doğu ile geri dönen Doğu aynı olmayabilir.
İki farklı katil değil de, iki farklı Doğu olabilir.
Doğu öldü, sen Batı'sın. Siz birbirine tıpatıp benzeyen ikizsiniz ve Doğuölünce sen canlandın.
Seni seviyorum Doğu...
''Doğu öldü, Batı. Onun anıları ile yaşamaktan vazgeç ve kendi anılarınıoluştur. Ait olduğun yerde kal, Aksel'e bir şans ver.'' Kadın ellerini dalgalı saçlarına daldırdı, mavi gözlerini yere eğdi ve öylecekalakaldı. Sayıklıyor, dudaklarını anlamsızca kıpırdatıyor ve başını iki yanasallıyordu. Şimdi duvarın dibinde, küçücük bedeni ile öylece gerçeklerdenkaçmaya çalışıyordu.
O kimdi?
Tamamen öyle olduğunu hissettiği, anılarına sahip olduğu Doğu Erge mi, yoksasahte anılarla dolu bir zihne sahip olan Batı Akyol mu?
O kimdi?
Neye inanacaktı?
Sırtını iyice duvara yasladı, ince bacaklarını kendine çekti. Kendi olsaydı,vücudunun ne denli ağrıdığını fark edebilirdi ancak düşünceleri tüm zihnini birlabirente çevirmişti. Kendi içinde koşuyor ve muhtemelen kendinden kaçıyordu.
Hicran ağırca ayağa kalktı, sızlayan topal ayaklarının acısına direnmeyeçalışarak ağır ağır kadının yanına geldi. Bir süre, yere çöktü, kadının hemenönünde durdu. Ellerini kulaklarına kapatmış kadının bileklerini kavradı, kadınmavi gözlerini karşısındaki yorgun yeşillere çevirdi.
''Artık, Doğu'nun ruhunu özgür bırak Batı. Sen o değilsin.''
Sonra kulakları sağır eden bir çığlık duyuldu. Acıların, hüzünlerin, kalpkırıklıklarının ve çoğunlukla hayal kırıklığının yankısı, labirenti yarıp geçenbir masumiyet, masumiyeti lekeleyen bir günahkar.
Kadın bağırdı, ciğerlerini boşattı, ses tellerini parçaladı ama acılarınıdindirmedi.
Kadın bağırdı, kim olduğunu sorguladı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.