Bölüm 14: Gerçekler...

1.7K 104 24
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Bölüm 14: ''Gerçekler...''

Ezgi, başını elleri arasına alıp koltukta geriye doğru yaslandı. Şakaklarını ovuşturup Serdar'a döndü. ''Ne kadar bağırırsa bağırsın ötmeyecek anlaşılan.''

Serdar komiserini onayladı. ''Adli tıptan gelen habere göre cinayet mahallindeki kan örnekleri ile laboratuvardaki parmak izi örnekleri Oktay'ın bulguları ile uyuşuyor. Artık kaçacak yeri kalmadı, tüm deliler onu gösteriyor. Aradığımız katil o...''

''Sonunda....''
Ezgi ayağa kalktı ve Serdar'ın yanına geldi, elindeki fotokopileri hızlıca inceleyip mırıldandı. ''Yine de sorguya devam edilecek, KC hastası olduğu için bizden saklamak istediği başka şeylerde olabilir. Belki de bilmediğimiz başka suçlara karıştı. Onun en ağır cezayı alması için hakkında daha çok araştırma yapılmasını istiyorum.''

Serdar başını salladı. ''Haklısınız... Üstelik, Doğu'yu nasıl döndürdüğünü öğrenmeliyiz. Kaçırdığı laboratuvar delillerini bulmak zorundayız.'' Ezgi Serdar'a baktı. Kendinden emin bir şekilde cam bölme ardındaki sorgu odasına bakan meslektaşının ne kadar güçlü göründüğünü düşündü. Serdar, sonunda Ezgi'den bir şeyler kapmış olmalı ki duruşu dahi değişmişti. Daha dik, daha sert bir duruşu vardı artık. Ezgi Serdar'ın omzuna hafifçe vurdu.

''Vural komiser ile görüşüp sorguya girmek istediğimi söyle. Onun yöntemleri bir işe yaramadı.'' Başı ile sorgu odasındaki polisi işaret etti. ''Birazda benim yöntemlerim ile konuşturmaya çalışalım.''

Serdar onu onayladı. ''Vural komiser bir psikolog ile geleceğini söylemişti.''


***

''Tamam, sedyeye geçebilirsiniz.''
Doğu Kerim'in yardımı ile sedyeye uzanıp karnını açtı ve doktorun soğuk jeli sürmesine izin verdi.

''Ultrason bebeğimizin durumu hakkında net bilgi verecek mi?'' diye sordu Kerim, telaşla.
Aksel sandalyesine oturup cihaz üzerindeki birkaç tuşa bastı. ''Bebeğin sağlık durumu hakkında birkaç bilgi edineceğiz tabii... Transvajinal ultrasona da bakacağız.''

Doğu Aksel'in önündeki ekrana baktı. ''Henüz iki aylık, onu görebilecek miyiz?''
Aksel probu temizleyip Doğu'ya yaklaştı ve jeli prop ile karnına yedirdi. ''8. Haftasını doldurduğu için başı ve uzuvları görülebilir halde olacak. Hatta kalp atımlarını duyabileceğiz.''

Doğu gülümsedi ve gözlerine kilitlenmiş gözlerden ayrılıp Kerim'e baktı. Kerim uzanıp eşinin elini tuttu ve öpücük kondurdu. Kerim öyle tatlı bir telaş içine girmişti ki, yerinde duramıyordu. ''Tamam...'' diye mırıldandı Aksel. Ekrana dönüp birkaç tuşa basmaya devam etti ve karşısındaki anlamsız görünen görüntüyü inceledi. Bir süre sonra ekranı yaklaştırdı ve eli ile küçük bir noktayı işaret etti. ''İşte, burada...''

Kerim ve Doğu ekrana yaklaştı, yüzlerindeki şaşkın gülümseme ile ekrana baktılar. ''O bizim bebeğimiz mi?'' dedi Kerim, Doğu'nun elini daha çok sıktı. ''O şimdi bizim bebeğimiz mi?''

İki mavi göz birbirine huzurla bakıp yeniden ekrana döndüler. ''Bebek yaklaşık 2 gram civarında, boyu da 12 milimetre, uzuvları görünebilir halde.'' Eli ile cenin haldeki bebeği işaret etti. ''Şuan için gelişimi normal bir doğum sürecinden farklı ilerlemiyor. Henüz çok küçük, hafif kıpırdanmaları başlamış durumda ancak rahmin içinde bulunduğu amniyon sıvısı hareketleri emeceğinden annemiz bu hareketleri hissedemeyecek.

Kıkırdakları henüz oluşmasa da iskelet şekli tüm olarak oluşmuş durumda. Başı ve vücudu orantılı, başı vücuduna oranla daha büyük, fasulye boyutunda. Akciğerleri gelişmeye başlamış.''

''Yani, bebeği gelişimi şuan iyi durumda değil mi?''

Aksel başını salladı. ''Normal seyirde ilerliyor. Henüz yeni bir gebelik olduğu için annenin 1 aylık belirsizlik durumu bebeği etkilememiş.''
Doğu'nun ölü sayıldığı anlarda dahi bebek hayattaydı, herhangi bir komplikasyon görülmüyordu. Şimdilik...

Kerim ve Doğu gülümsedi. ''Ona bakabilir miyim?'' dedi, zoraki kaldırdığı boynu ağrıdığı için başını sedyeye bıraktı. Aksel hemen ekranı Doğu'ya doğru çevirdi ve eli ile bebeğin yerini işaret etti. ''Gerçekten o... Çok küçük...'' diye mırıldandı.

Yüzünde adeta güller açmıştı, soluk mavileri artık ışıl ışıldı. Annelik ona şimdiden yakışmıştı. ''Gelişimine aynı şekilde devam etmesi için elimden geleni yapacağım. Kanseri yenmeniz bizim en büyük avantajımız olacak. Yine de, çok fazla umutlu konuşup oluşabilecek komplikasyonları atlamak istemiyorum. Riskli bir gebeliğiniz olacak, buna hazırlıklı olmalısınız.''

''Bunun için yapabileceğimiz bir şey var değil mi?''
Aksel derin bir nefes aldı. ''İlerleyen süreçlerde sürekli olarak takibini yapıp hem anne, hem de bebek için bir tedavi hazırlayacağım. Doğu Hanım'ın tembelleşen kaslarını çalıştırmalı, kilo alma sürecini hızlandırmalıyız. Doğu Hanım, kanamalarınız olduğunu söylemiştiniz değil mi?''
Doğu başını salladı, gözleriniz zoraki ekrandan ayırdı. Bakışları yeşil gözlere kayınca, bir süre düşünmesi gerekti.
''Kanamalar artarsa düşük tehlikesi gelişebilir. Bu durumda büyük bir karar vermeniz gerekecek.''

''Nasıl yani?''

''Kanamalar hem bebeğin hem de annenin hayatını riske sokabilir.''
Bebek ölebilir...

Kerim ve Doğu birbirine baktı, Doğu ağırlaşan gözkapakları ile dolan gözlerini saklamaya çalıştı. Karnını silip üzerini örttü ve Kerim'in desteği ile sedye üzerinde doğruldu.
''Sizin için ultrason görüntülerini çıkartacağım.'' dedi doktor. ''Kalp atımlarını da kayıt edeceğim.''

Kerim teşekkür edip kollarını Doğu'nun zayıf bedenine doladı. Alnına küçük bir öpücük kondurup başını göğsüne yaslamasını sağladı. ''Üzülme, ona çok iyi bakacağız ve sağlıklı büyümesini sağlayacağız.''
Doğu başını olumlu anlamda salladı ancak henüz kavuştuğu bebeğini kaybedecek olması göğüs kafesini daraltıyordu adeta. Omuzları düştü, derin bir nefes aldı.
''Ona çok iyi bakmak zorundayız. Benim kadar... Şanslı olmayabilir.''

''Lütfen bu tarafa gelin.'' dedi doktor. Yan tarafta, perde arkasında kalan bir diğer sedyeyi işaret etti. ''Transvajinal ultrosana bakacağız.''

Doğu eşinin desteği ile ayağa kalktı, perdenin arkasına geçti. ''Üstünüz dekini yukarıya doğru toparlayıp sedyeye oturun.''

Kerim Doğu'ya yardımcı olup onu sedyeye oturttu ve örtüyü üzerine örttü.
''Hemen dışarıda olacağım.''
Doğu gergin bir şekilde başını sallayıp Kerim'in alandan çıkışını seyretti. Biraz sonra doktor gelip eldivenleri giyerken de stresli bir şekilde elleri ile oynamaya başladı.

***

''Onu öldürmen için ondan çok, çok fazla nefret ediyor olmalıydın değil mi?'' Ezgi'nin sorusu havada asılı kaldı. ''Ancak Doğu çok sevilen, değer verilen bir kadındı... Kime sorarsak soralım, kimsenin onu öldürmek için bir nedeni olmayacağını söylüyorlardı. 'Öylesine güzel, hoş bir kadından kim nefret edebilir ki?' dediler. Sence de öyle değil mi?''

Ezgi tek kaşını kaldırıp rahat bir şekilde oturduğu sandalyede iyice arkasına yaslandı. Tek eli masanın üstünde, parmakları ile ritim tutarken Oktay'ın her bir hareketini izliyordu.
''Güzel...'' diye mırıldandı Oktay, boynunu yukarı kaldırdığı omuzları ile saklamış, başını yere eğmişti. Donuk yeşil gözleri Ezgi'nin masadaki eli üzerine kilitlenmişti.

''Onun güzel olduğunu düşünüyorsun.'' Dedi Ezgi, ''Onun hakkında başka ne düşünüyorsun?''

''O ço-ok g-güzel...'' Kekeliyordu, boynunu kaşıdı. ''Ç-çok güzeldi ve... Onu...''

''Sevdin... Onu sevdin değil mi?''
Oktay başını salladı, cam bölme ardındaki polisleri ekrana kilitlediğinden haberi yoktu. Saatlerdir Ezgi ile yalnız başına tek bir kelime etmeden oturmuştu. Şimdi ise Ezgi onu konuşturmayı başarmıştı.

''Onu o kadar kısa sürede nasıl sevebildin Oktay? Yalnızca iki defa gördün değil mi?''
Oktay başını iki yana salladı, dudakları titriyordu. ''O-onu... İlk gördüğümde çok güzeldi... İlk gördüğümde a-aşık oldum...''

Bekledi, ''Sonra, onu takip ettim ve...''
Ezgi masaya çarpıp durduğu parmaklarının hızını arttırdı, Oktay irkilerek konuşmaya devam etti. ''Onu sürekli takip ettim çünkü... Onu görmek ist-tedim. Onu görmek, o-ona bakmak istedim. Neler yapıyor gör-mek istedim.''

Başını eğdi, ''O bana hep gizl-lice gelirdi.''
Ezgi kayıt halinde olan kameraya baktı, ''Gizlice gelirdi, kimsenin haberi olmazdı. O-onu kontrol etmemi isterdi.''

Duraksayınca, devam etmesi için Ezgi sordu, ''Senden neyi kontrol etmeni istiyordu?''
Oktay güldü, dudakları birkaç saniye yukarı kıvrıldıktan sonra yeniden titremeye başladı. ''Bebeğini...''

Doğu'nun hormonları yüzünden hamile kalamadığını düşünüyorlardı ancak saklanılan başka gerçekler olabilir miydi? Doğu daha önce hamile kalmış olabilir miydi?
''Yani o hamileydi ve senin bebeği kontrol etmeni mi istedi, öyle mi? Neden gizlice geliyordu?''
Oktay ellerini masaya çarpıp kelepçelerinden ses çıkmasını sağladı. İyice kırışmış yüzü, tıpkı ağlamak üzere olan bir çocuğu andırıyordu. ''Çünkü... O bebek eşinden değildi...''

''Sonra bana geldi... Hep bana geldi... O ağladığında h-hep ona b-baktım. O-onunla ilgilendim.''
Burnunu çekti, dolu gözlerini ovaladı. ''O-onun iyi hissetmesini ist-tedim.''

''Ve onunla ilgilendin... Eşinin birlikteliğinizden haberi yok muydu?''
''Kimsenin haberi yoktu. O-onunla hastanede görüşmezdik.''

Ezgi kaşlarını çattı. ''Nerede görüşüyordunuz?''
Uzun bir süre Oktay sessiz kaldı, Ezgi biraz sonra sorusunu yeniledi. ''Laboratuvarıma götürüyordum.''

Ezgi omuzlarını dikleştirdi, ''Laboratuvarı onun için mi kullanıyordun? Onu tedavi ettin, daha sonra laboratuvarı tekrar kullandın.''
Oktay başını salladı. ''Kök hücre çalışmalarını onun için yapıyordun değil mi?''

Oktay yine sessiz kaldı. ''Onu seviyordun?'' dedi Ezgi, ''Onu seviyordum.''

''O zaman onu neden öldürdün? Geri döneceğini biliyor muydun?''
Oktay hıçkırdı, kırışmış gözlerinden bir damla yaş firar etti. Burnunu çekip mırıldandı. ''Geri dönmesini çok istedim. O-onu öldürmek istemedim.'' Yaşlar bir bir düşerken, omuzları sarsılmaya başladı.

Ezgi gözlerini kıstı, Oktay cinayeti itiraf etmişti ancak hala daha isteyerek olmadığını söylüyordu. İstemeden Doğu'yu boğmuş ve bunu kapatmak için intihar süsü mü vermişti? Gerçekten istemeyerek mi olmuştu? Ağlıyordu, eski doktor. KC hastalığından dolayı mıydı; Hala kendini saklamak ya da cezasının düşürülmesi gibi bir amaca dayanarak mı ağlıyordu? Yoksa gerçekten pişman mıydı, yolun sonuna geldiğini bildiğinden?


''Ama onu öldürdün, sonra da geri döndürdün. Bunu neden yaptın?''

''Onun sadece b-benim olmasını is-temiştim... Ama... O... O... L-lanet olası kadın yüzünden...''
Hangi kadından bahsediyordu?

''Onunla birlikte olmanızı engelledikleri için mi onu öldürdün? Geri döndüğünde tüm bunlardan kurtulacağınızı mı düşündün?''
Ezgi öne doğru eğildi ve artık kontrolü kaybetmiş gibi görünen Oktay'a dikkatle baktı. Ezgi ve cam bölme ardındaki onlarca polis Oktay'ın neler anlatacağını merakla bekliyordu.

''Onu da öldürdüm... B-ben y-aptım ama... O istemedi... Bunu yapmamı istemedi... O-onu dinlemek istemedim. Onunla olmak istedim.''

Ağladı, bir süre hıçkırık sesleri duyuldu. ''Ama o b-beni istemedi... Onun için bir başkasını dahi ö-öldür-müşken o benden ka-açtı...''

Onların birlikteliğini engelleyen birini mi öldürmüştü? Bir başka cinayetinden mi bahsediyordu? Doğu'nun laboratuvardan kaçıp geldiği anı anımsadı Ezgi. Miyase'nin ise birkaç gün önce öldürüldüğünü fark etti. Yani bahsettiği kişi Miyase olmalıydı. Miyase yalnızca yanlış şeylere şahit olmuş bir tanık mıydı, yoksa daha fazlası mıydı? Öldürüldüğünden Doğu'nun haberi var mıydı?
''Doğu için Miyase'yi öldürdüğünü kabul ediyor musun?''
Oktay ellerini masaya çarptı. ''On-onun sadece benimle olmasını istedim. Bebeğe bakabileceğimi söyledim.''

Ezgi kafası karışmış bir şekilde Oktay'ı konuşturmaya devam etti. ''O seni reddettiği için mi onu öldürdün?''

Oktay başını sallayıp ağlamaya devam ederken Ezgi durup düşündü. Yerine oturmayan şeyler vardı, Oktay olay örgüsünü karışık bir şekilde anlatıyordu. Bunları düzenli bir sıraya sokmak için bir süre kendine zaman tanımak istedi ancak Oktay anlatmaya devam etti.

''O-o gidince peşinden gittim. O-na olan aşkımı... O-ona anlatacaktım ama o... Beni dinlemek istemedi. Ne kadar... Ne kadar bencildi!''
Oktay gözyaşları arasında sesini yükseltti. ''Bir katille olamayacağını söylüyordu ama... O da bir katildi!''

Ezgi soluna dönüp cam bölmeye baktı, kulağına gelen onca ses arasında düşünmek çok zordu.
''Peşinden gittiği kişi Doğu mu yoksa Miyase mi?''
''Doğu'nun katil olduğunu mu söylüyor?''
''Miyase'den bahsediyor olmalı...''
''Olayları karışık anlatıyor, kaçan kişi Doğu olmalı...''
''Kameralarda kaçan Miyase idi...''


Ezgi Oktay'a döndü, kulaklığından gelen sesleri es geçti. ''Onun peşinden gittim. Onunla konuştum. Kabul etmedi... B-beni kabul etmedi... O-onun yüzündendi işte!''

''Kimin yüzünden seni istemedi?''
''On-dan nefret ediyordu ama yine de onu seçti. O-onun için öldürmemin bir anlamı olmadığını söyledi.''

Ezgi saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp düşünmek için vakit harcamadan dikkatini Oktay'a verdi. Zira Oktay'ın ağlayarak mırıldandığı sözleri anlamak bir hayli zordu. İyice eğildi, masada ritim tutan elini masaya çarptı.

''Devam et!''

''O-o bana geri vermek istedi. Onun için hazırladıklarımı... Her şeyi b-bana geri vermek ve b-benden k-kurtulmak istedi.'' Başını şiddetle iki yana salladı, omuzları sarsılıyordu. Sandalyede kıpırdandığından ve hıçkırıp durduğundan fısıltı halinden çıkan sesini duymak zordu. Ezgi biraz daha öne doğru eğildi, kısa saçları omuzlarından aşağı döküldü.

''E-elinde onun için çektiğim fotoğraflar vardı. Koştu, b-benden kaçtı.''
Kaşları çatıldı, ''O-onu kovalamamamı istedi ama... Onu b-bırakamazdım.''

Miyase'yi kovaladığı andan mı, yoksa Doğu ile kimsenin bilmediği bir anıdan mı bahsettiğini anlayamadı Ezgi.

''Koştu, b-bağırdı. B-bana bağırdı, istemedi. Sonra kavga ettik. O-ona bağırmak istemedim. O-onu kızdırmak i-istemedim. Ç-çok kızgındı, beni iteledi. B-bende onu iteledim. Düştü...''

Bir süre daha sustu, bu süre zarfında cam bölme ardındaki polisler hem Ezgi'yi hem de psikoloğu soru yağmuruna tutmuştu.

''O-onun zihni...'' elini alnına yaklaştırmaya çalıştı. ''Zihnini bulandırmışlardı. S-sırf benim yüzümden h-hayattan nefret ettiğini söylerdi. Asl-lında benden nefret ettiğini... Bilmiyordum.''

''Sonra bana anlattı... Her şeyi... Her şeyi o an öğrendim... Bebeğin kimden olduğunu...'' Ağladı, gözyaşları devamını anlatmasına izin vermedi.

''Koştu, koştu... Pişman olup... Pişman olup peşinden gittim...''

''Bedeni... Ben gittiğimde çoktan... Paramparça olmuştu... Onu ben... Ben öl-ldürmüştüm! O-onu ben öldürdüm!''

O gittiğinde çoktan paramparça olmuştu?
Miyase'nin ölüm anından bahsediyor olmalıydı. Zira paramparça olan beden ona aitti...

Ezgi kulağındaki kulaklığı bir çırpıda çıkarıp ağlayıp duran Oktay'a döndü. Ellerini masaya çarpıp iki büklüm olan bedeninin irkilmesini sağladı, ayağa kalktı. Öne doğru eğilen bedeni şimdi Oktay'ın görüşündeydi.

''Yalan söyleme! Doğruyu anlat!''
Oktay başını iki yana salladı, parlayan yeşil gözlerini Ezgi'nin gözlerinden ayırmadı. Yanakları sırılsıklam, gözleri kıpkırmızıydı. ''Onu öldürdüm.'' dedi, ''Onu raylara atıp öldürdüm. Bebeği ile birlikte ölmesine izin verdim.'' Oldukça sakin bir sesle mırıldandığı sözler Ezgi'yi kızdırdı.

Ezgi sinirle güldü, ellerini tekrar masaya çarptı. ''Birlikte olduğun kişi Miyase miydi yoksa Doğu mu? Kimin peşinden gittin? Doğru düzgün anlat şunu!''

''Raylarda yatıyordu, her yer kan içindeydi. Bebeği ölmüştü... Sevdiğim kadın ölmüştü...''

Oktay Doğu'dan bahsederken aniden Miyase'nin cinayet anından bahsetmeye başlamıştı. Birlikte olduğu kadının Doğu olduğunu düşünüyorlardı ancak raylarda bulunan ceset Miyase'ye aitti. Üstelik, Oktay küçük detayları değiştiriyor ve yanlış şeyler anlatarak polislerin aklını karıştırıyordu. Bu şekilde duygusuzca kendi paçasını kurtarmak için oyun yapması Ezgi'yi kızdırdı, öfkesini gizlemek için kendisini zorladı.

''Sonra... Sonra insanlar bağırdı... Bağırdılar, çığlık attılar. Kimse ona yaklaşamadı. Kimse onu görmek istemedi... Kimse öldürdüğüm kadını görmeye cesaret edemedi. Her gün ama her gün o görüntü zihnime kazılmış, gözlerim önünden ayrılmazken insanlar bir kez olsun ona bakmadı. Onu kimse uğurlamadı...
Onu öldürdüğüm için...''

Ezgi başını eğip derin bir nefes aldı, dişlerini birbirine bastırmaktan çenesi sızlamaya başlamıştı.
''Ondan geriye kalan tek şey fotoğrafı oldu... Onun ela gözlerinin olduğu fotoğrafı...''

Ezgi kulaklığını tekrar taktı, polislerin Oktay'ın bahsettiği ayrıntıları araştırmaya başladıklarını duyabiliyordu. Fotoğrafların ve Miyase'nin geçmişinin daha detaylı araştırılmasını söylüyorlardı.

''O-o fotoğrafta... Kanı ile kaplanmış ela gözleri vardı...'' Hıçkırık sesi yeniden duyuldu, Ezgi başını kaldırma gereği bile duymadı. Oktay'ın oyunlarından sıkılmıştı, suratına tekme atma isteği içinde büyüyordu.

''Raylar üzerine saçılmış fotoğraflar arasında öylece yatıyordu.''
Ezgi durdu, Miyase'nin tren yolundaki cesedinin yanında hiçbir fotoğraf olmadığını biliyordu. Yani...

''Kafası... Kafası yoktu ve...''

Ezgi başını kaldırmadan mırıldandı. ''Bahsettiğin kadının adı ne?''
Odada derin bir sessizlik oluştu, biraz sonra polisler Ezgi'ye doğru soruları sorması için bağırmaya başladı. Ezgi umursamadı, çünkü Oktay'ın başka bir cinayetten bahsettiğini anlamıştı. Oktay'ın hıçkırık sesleri arasında sorusunu yeniledi. ''Öldürdüğün kadının adı ne?''

Oktay burnunu çekti, elleri sanki kendisine zarar vermek istermiş gibi masaya çarpmaya başladı. ''Ga...''
Durdu, başını geriye yaslayıp dişlerini sıktı.

''Gazel...''
Ezgi'nin nefesi kesildi, başını ağırca kaldırdı. ''Öldürdüğüm kadının adı Gazel...''

''Gazel kim?''
''3. Bir cinayetten mi bahsediyor?''
''Tren yolundan başka bir ihbar gelmiş miydi?''

Ezgi'nin ve Oktay'ın gözleri yeniden kesişti. ''Gazel Çetin...''


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ölüm Döngüsü I-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin