Bölüm 19: ''Doğu Erge hatırlıyor...''
Oda oldukça karanlık ve sessizdi. Dar alanda nefes almak genç kadına bir zulüm gibi hissettiriyor ve sanki bir şey görebilirmiş gibi sürekli etrafına bakınıyordu. Kolundan çıkarılmış intraketin sızısı hala yerindeyken, stresten daha da artan sancılarını derin derin nefesler alarak azaltmaya çalışıyordu.
Başını sağına doğru çevirdi ve siyah camdaki kendi yansıması ile karşı karşıya geldi. Mavi gözleri, bu loş ortamda dahi ay gibi parıldarken solgun yüzü oldukça mutsuz görünüyordu. Ellerini karnına dolamıştı, camın ardında neler olduğunu göremiyor ve duyamıyordu. Yaklaşık 5 dakika önce kendisini bir başına bu odada bırakıp çıkmışlardı.
Doğu katilini bekliyordu.
Eşinin camın ardından kendini izlediğini bildiğinden bu kadar mutsuz görünmek istemedi, onu üzmemeliydi. Ancak biraz sonra katili ile karşılaştığında yaşanılacakları kontrol edemeyeceğini de biliyordu.
Karşı duvardaki siyah kapı aniden açıldı ve bayan psikolog içeriye girdi. Ardındaki ışıktan dolayı ilk başta yüzü seçilememişti. Doğu'nun yanına geldi ve elini omzuna koydu. ''Endişelenme Doğu. Ondan cevaplar alana dek sana söylediğimiz soruları sor, başka bir şey konuşmana gerek kalmayacak. Kendini kötü hissedersen ara verebiliriz.''
Doğu başını salladı, ardından da telaşla sordu. ''Ya bana saldırırsa?'' sesi o kadar kısık ve titrek çıkmıştı ki, bayan psikolog kaşlarını çattı. ''Merak etme, buna izin vermeyeceğiz. Oktay kelepçelerle bağlı tutulacak ve en ufak bir yanlış hareketinde kapıdaki polisler müdahale edecek.''
Doğu yutkundu, aralık kapıda gördüğü iri beden ile irkildi. Psikolog hızla yanından uzaklaşırken, polisler Oktay'ı sakin bir şekilde odanın merkezine, Doğu'nun hemen karşısına getirdi. Şimdi Doğu ile katili karşılıklı oturuyorlardı, aralarında 2 metrelik mesafe vardı. Doğu gözlerini kısıp karşısındaki adamı süzmeye başladı, kapıdan gelen ışıktan dolayı yüzünü göremiyordu. Polisler Oktay'ın kelepçelerini sıklaştırıp odadan çıktığında, kapanan kapının ardından oda tekrar karanlığa büründü. Doğu sonunda karşısındaki katilin yüzünü seçebilmişti.
Esmer, kısa saçları ve parıldayan yeşil gözleri vardı. Burada olduğundan mutsuz gibiydi, suratsızdı ve gözleri kızarmıştı. Hiçbir şey söylemeden, gözlerini dahi kırpmadan Doğu'ya bakıyordu. Doğu derin bir nefes aldı, ne yapacağını bilememişti. Tedirgindi, tüyleri adeta diken diken olmuştu. Yutkundu, karşısında onu öldürmüş adamın olduğunu bilmek tüm düşüncelerini alt üst ediyordu. En kötüsü ise adamın yarı karanlık siluetinin neden tanıdık geldiğini bilmemesiydi.
Polislerin söylediği her şeyi unutmuştu şimdi korkudan, dudaklarını araladı ancak bir şey söylemedi. Tüm ağrıları biranda artmış, vücudu üşümesine rağmen alev alıyormuş gibi hissettirmişti. Titrek bir nefes verirken, kollarını sıklaştırdı ve bedenini örtmeye çalıştı. Aynı anda Oktay'ın bakışları Doğu'nun karnına kaydı. Doğu iyice tedirgin oldu, kalp atışları anında zirve yapmıştı.
''S-sen...'' dedi titrekçe ancak devamını getiremedi. Oktay tekrar Doğu'nun gözlerine baktı, ''Ben?'' dedi, çatallaşmış sesi ile. Doğu'nun konuşmasını istiyor gibi duruyordu.
Doğu'nun bakışları sağında kalan siyah cama kaydı yine, birinin ona yardım etmesini bekliyor gibiydi.
Gözlerini kapadı ve düşünmeye çalıştı.
''İçeride ona ölümün ile ilgili sorular sor Doğu...''
Gözlerini açtı ve yere bakarak konuşmaya başladı. ''B-beni öldüren kişinin sen olduğunu düşünüyorlar.'' dedi bir çırpıda. Oktay'ın dudakları ağırca iki yana kıvrıldı.
''Öldürmüş olsam sence nasıl burada olacaksın?'' Oktay, çatallaşmış sesine rağmen öyle güçlü konuşmuştu ki, Doğu tekrar yutkundu. ''B-beni... geri döndüren kişinin de... sen olduğunu düşünüyorlar.''
Oktay bu sefer sesli bir şekilde güldü. ''Ahh, gerçekten!'' Oktay başını çevirdi ve solunda kalan aynayı işaret etti. ''Bu polisler delirmiş, onlara inanma... Üstelik şu esmer kadın var ya...'' güldü, ''En delileri...''
Doğu bakışlarını Oktay'ın alaylı yüzünde gezdirdi. ''Beni döndüren sen misin?''
Oktay öne doğru eğilip dudaklarını ısladı ve Doğu'yu uzunca süzdü. Doğu'da telaşla arkasına yaslanıp ondan uzaklaşmaya çalıştı. ''Ölümden mi? Bir insanı ölümden döndürebilir misin ki?''
Doğu kaşlarını çattı. Oktay'ın KC hastası olduğu için lafı dolandırabileceği söylenmişti ancak Doğu yine de ne yapacağını bilememişti. Oldukça sakin ve düşünceli şekilde sorduğu soru akıl karıştırıcıydı.
''Bu yüzden buradayım.'' dedi Doğu, fısıltıyla. Oktay kaşlarını alayla kaldırdı. Polislerle sorgu sırasında takındığı zavallı tavırları şimdi yok olmuş, karşısındaki genç kadına tamamen üstten bakıyordu. Oktay bacak bacak üstüne attı. ''Öldüğüne emin misin?''
Doğu'nun kaşlarını iyice çatıldı, sancıyan karnı yüzünden yüzünü buruşturdu. ''Ne?''
''Sana öldüğünü söylediler değil mi? Buna emin misin? Kendini,'' Oktay kelepçeli ellerini havaya kaldırdı ve öylesine salladı. ''...ölüyken gördün mü? Ya da öldüğünü hatırlıyor musun?''
Doğu'nun kalbi tekledi, yutkunamadı. Bu adam neler söylüyordu?
Doğu durdu ve düşündü ancak hiçbir şey hatırlamadığını biliyordu. Öldüğünü, ölü olduğunu hatırlamıyordu. Bunu nasıl hatırlayabilirdi ki?
''Hatırlamıyorum.'' dedi sonunda. Oktay dudaklarını büktü, ''Bende hatırlamıyorum. Sence de bu işte bir gariplik yok mu?''
Doğu aynaya bakma isteğini bastırmaya çalıştı. ''Hatırlamıyor olabilirim ama yazılı raporları gördüm.'' Dedi Doğu, adamın alaylı tavırlarını bastırmak istedi.
''Çok fazla sahte rapor hazırladım. Sayısını hatırlamıyorum.''
Doğu titredi. ''Her şey yalan olsa bile eşim bana yalan söylemez. Ona güveniyorum.'' Kerim'in günlerce ağlamış olduğu gerçeği kalbini sızlattı.
Oktay çenesini kaşımaya çalıştı. Kelepçeleri yerdeki kalın bir zincire bağlı olduğu için elini çok fazla kaldıramıyordu.
''Ahh, şu inanılmaz aşk bağları... Aşkın insanların gözünü kör ettiğini anlamam 6 yılımı aldı.'' Başını geriye eğip yüzünü tavana çevirdi. ''Ahh, öyle güzel kadınlar sevdim ki, hepsini öldürdüm.'' Güldü, Doğu yeniden korkuyla titredi.
''Polisler evinde deliller bulmuş.'' dedi, uzun bir süre sessizlikten sonra. ''Beni ve diğer kadını... sen öl-öldürmüşsün. Neden yaptın?''
Oktay ağırca başını eğdi ve nefretle Doğu'ya baktı. ''Bu hayatta birçok kadın öldürdüm. Tekrar ve tekrar...'' Burnunu kırıştırdı. ''...Ama hiçbiri beni neden öldürdün diyecek kadar uzun kalmadı yanımda.''
Oktay'ın tehditkar bakışları Doğu'nun ürpermesi için yeterliydi. Yemyeşil gözler, okyanus mavisi gözler üzerinde fırtınalı dalgalar oluşturmaya çalışıyor gibiydi. ''İstisnaları da hiç sevmem.'' diye bitirdiğinde cümlesini, Doğu telaşla Oktay'ın bileğindeki kelepçelere baktı. Güvende olduğundan emin olmak istiyordu.
''Laboratuvarın varmış, yasak serumlar üretiyormuşsun. Üzerimde o ilaçları mı kullandın?'' Oktay başını abartıyla salladı. ''Hakkımda pek bir şey bilmiyor gibi duruyorsun. Oysa ben senin hakkında çok önemli bir bilgi öğrendim.'' Doğu titrek bir nefes verdi. Yaşadıkları zaten bu kadar zorken; Ölümden dönmüş bir halde katili ile konuşuyorken bir de onun alaycı, tuhaf sözleri düşüncelerini toparlamasına engel oluyordu.
''Seni nasıl döndürdüğünü sor.''
''Beni nasıl geri döndürdün?''
Oktay dudaklarını büktü, çenesi kırış kırış oldu. ''Bilmem, ayin falan yapmışımdır.''
Doğu kaşlarını çattı. ''Her zamanki gibi güçlü ol ve ona hesap sor. Sorularını yanıtlamak istemeyecek, belki ağlayıp zırlayacak belki de bağıracak ancak onu sorularını yanıtlaması için zorla. Güçlü dur ve onunla yüzleş. Gerekli cevapları aldığımızda, bir daha onunda karşılaşmayacaksın.''
''Soruma düzgün bir cevap ver.'' Doğu'nun sesi kendinden oldukça emin ve gür çıkmıştı. Öfkesini dışa vurmaktan çekinmedi ve biraz önceki stresli görüntüsünü yok etmeye çalıştı. Doğu güçlüydü, bunu yapabilirdi.
''Doğru soruları soruyor olsaydın cevap verebilirdim. Belki...'' Oktay başını hafifçe yana eğip gülümsedi. Doğu ise duraksamadan devam etti, ''Soruların doğru olup olmadığına ben karar vereceğim.'' Duruşunu dikleştirdi, Oktay'ı taklit ederek rahat bir tavır takındı. Yine de ellerini karnından çekmemişti. ''Şimdi, beni nasıl hayata döndürdüğünü açıkla.''
Oktay gözlerini devirdi. ''Ölmüş birini hayata döndürmenin bir tek yolu vardır.'' Oktay öne doğru eğildi olabildiğince. Bakışları donuklaşmış, yüzü ifadesizleşmişti. ''Bunu yalnızca zihninde yapabilirsin.'' İşaret parmağını şakaklarına vurdu, ritmik bir şekilde. ''İstersen bin bir parçaya ayırabilir, istersen onu defalarca öldürebilirsin. Her seferinde diriltip yeniden yeniden öldürebilirsin.''
Oktay gözlerini kapadı ve Doğu birkaç saniye nefes alma fırsatı buldu. Bedeni kaskatı kesilmiş, güçlü duruşunu tekletmemek için nefes dahi almamıştı. ''Ama bunu gerçekte asla yapamazsın. Öyle olsaydı, hesap sormak için gelecek onlarca kişi olurdu.''
Gözlerini açtı ve kor yeşilleri parıldadı. ''Ve bu asla seninki kadar sessiz olmazdı.''
''Beni durduran şeyler var.''
Oktay güldü. ''Seni durduran şeylerin ne olduğunu biliyorum.'' Tek kaşını kaldırdı, ''Yerinde olsam bu konuda çok umutlanmazdım.''
Oktay'ın bakışları tekrar Doğu'nun kolları ile sarmaladığı karnına kayınca Doğu huysuzlandı. Hamile olduğunu biliyor muydu? Umursamamaya çalıştı, buradan biran önce çıkmak istiyordu. ''Neye umut etmeyi tercih edersin bilmiyorum ama bildiğim bir şey var; Cezanı çekmeden buradan gitmeyeceksin. Buna izin vermeyecekler.''
Oktay cevap vermedi, odada derin bir sessizlik oluştu. ''Bana cevap ver, beni öldüren ve geri getiren sen miydin? Bunu nasıl yaptın?'' Tekrar tekrar sordu.
Oktay derin bir nefes aldı. ''Nasıl geri döndüğünü bilmiyorsun, orası belli. Peki ya,'' Oktay kendini durduramıyormuş gibi tekrar güldü. ''...Nasıl öldüğünü biliyor musun?''
Doğu bu defa adeta donup kaldı. Ne diyeceğini bilmiyordu; Nasıl döndüğünü bilmediği gibi nasıl öldüğünü de bilmiyordu. Bilmek istediğinden de emin değildi. Oktay'ın neden ölüm konusu üzerinde bu kadar takılı kaldığını, cevaplardan kaçmak için yapıp yapmadığını bilmiyordu. Bu onu daha çok tedirgin etti. Oktay'ın bildiği bir şey vardı ve bu, katil olduğu gerçeğinden daha da korkunç bir şeydi.
''Bilmiyorum.'' dedi, fısıltıyla.
''Ben biliyorum.''
Kalbinin sesi kulaklarında yankı yaparken aynı sesi Oktay'ın duyup duymadığında emin olamayarak çenesini yukarıya kaldırdı Doğu. ''Söyle, nasıl öldüm?''
Hayır, söyleme... Nasıl öldüğümü bilmek istemiyorum. Katilimin dudaklarından ölümümü dinlemek istemiyorum.
''İşte beklediğim soru.'' diye keyifle mırıldandı Oktay. ''Cevaplamaktan bir hayli zevk alacağım eşsiz bir soru.'' Alay ediyordu, hâlâ.
''Bu genç ve güzel kadın nasıl öldü?''
Oktay Doğu'nun yüzünü inceledi, uzun uzun süzdü. Sol yanağı üzerinde biraz oyalandı. Konuşmaya başladığında, yüzündeki alaylı ifade silinmiş, büyük bir ciddiyet toplanmıştı. Oda daha da kasvetlendi, Oktay ses tonunu sıfıra indirdi. ''Sen, güzel kadın... Acı içinde öldün. Ağlayarak, yardım dilenecek hali dahi olmayarak, kusursuz bir şekilde, saniyeler içinde öldün.'' Ses tonu gittikçe kısıldı. ''Katilinin kolları arasına yığıldığında, donuklaşmış o mavi gözlerinin çaresizliğini hissederek öldün. Hayata yeniden döndüğünü söyleyerek, yaşamayacak bir çocuğa umut bağlayarak ve ölümünü dahi hatırlayamayacak kadar güçsüz olan sen, acı içinde öldün.
Seni öldüren acılarındı, seni öldüren çaresizliğindi. Seni öldüren şey, korkularının ete kemiğe bürünmüş haliydi. Katili uzaklarda arama güzel kadın. Seni öldüren yine sendin... Başaramadın; Bu dünyada yaşamayı, dik durmayı, sevdiklerine sıkıca tutunmayı başaramadın. Sen pes ettin, öldün.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Döngüsü I-II
Misterio / SuspensoGizem/Gerilim kategorisinde merak uyandıran cevherler... MysteryTR, 'Sis Perdesi' adlı okuma listesinde... MysteryTR 'Gizemleri Ustalıkla Çözenler' adlı okuma listesinde... Gizem-gerilim günceleri (Mini yarışma) kazananı... Kanser hastası olan Doğ...