Bölüm 18: ''Ezgi'nin Savaşı...''
Ablasının ölümünün kendini yıprattığını biliyordu ancak kendi aklından hikayeler uyduracak kadar delirmiş miydi?
Ezgi çenesini özgüvenle kaldırdı ve komiserine baktı. Delici gözleri, adeta alev alev yanıyordu. Belki yanılıyordu, belki olması gerekenden fazlasını sorguluyordu ancak yine de durmayacaktı. Tıpkı yıllar önceki gibi kararından dönmeyecekti, katilin başka biri olduğuna emindi. Bunu önünde sonunda ispatlayacaktı.
Eğer başaramazsa, kendine bir söz verecekti. Ancak başarısızlığını kabul edeceği ana dek devam edecekti. Katilin amacını artık biliyordu, onun hamlelerini tahmin edebiliyordu.
''Değerlendireceğinize eminim komiserim ancak bu konuda öylece beklemeyeceğimi bilmelisiniz. Size istediğiniz delilleri getireceğim, gerçek katili getireceğim.'' dedi. Vural isteksizce başını salladı, Ezgi ise omuzlarını dikleştirip arkasını döndü. Odadan çıktığında, ilk işi berbat göründüğünü söyleyenlere inat güçlü görünmeye çalışmak oldu.
***
''Komiserim, şimdi eve mi gideceksiniz?'' diye sordu Serdar. Biraz tedirgindi, uzayan saç ve sakalları birbirine girmişti. Ezgi'nin yokluğunun ilk dakikalarından beri omuzlarındaki yükler onu yıpratmış gibiydi. Üstelik Oktay'ın kaçması için Ezgi'nin karakoldan uzaklaşacağı anı beklemiş olması Ezgi'yi iyice tetikte beklemesi için yönlendiriyordu.
Ezgi, Serdar'ın dağılmış sarı saçlarına kısa bir bakış attı. ''Şimdi nasıl görünüyorum?'' diye sordu önce, onun sorusunu es geçerek. Serdar afalladı ve gözlüklerini takıp komiserine dikkatle baktı. ''5 dakika öncesinden daha iyi...'' diye mırıldandı. Ezgi yanında getirdiği deri ceketini giymiş, elini yüzünü defalarca yıkayıp saçına şekil vermişti. Kadın polislerden birinden aldığı kapatıcıyı göz altlarına yedirdiği için uykusuz görüntüsü silinmişti.
''İyi, ufak bir işim var. Kötü görünmek istemiyorum.''
Serdar derin bir nefes aldı. ''Yani eve gitmeyeceksiniz. Dinlenmemekte ısrarcısınız.''
Ezgi dudaklarını büktü. ''Üzgünüm gözlük, düşmanım dinlenmiyorsa uyku bana haram.''
Serdar elindeki dosyaları masasına bırakıp Ezgi'nin yanında karakol çıkışına doğru ilerlemeye başladı. ''Sizin için biraz endişeleniyorum.'' dedi, ''Dinlenmenizi gerçekten istiyorum.''
Ezgi kaşlarını alayla yukarıya kaldırdı. ''Halbuki beni dikkatle dinlediğinden bana hak verdiğini düşünmüştüm. Biraz kırıldım doğrusu.'' dedi, dudaklarında garip bir gülümseme oluştu. Serdar ilk başta şaşırsa da, sonradan komiserinin her zamanki gibi kendisi ile dalga geçtiğini anladı.
Birlikte çıkışa ilerleyip açık havaya ulaştılar. Ezgi derin bir nefes alıp serin havayı ciğerlerine çekti.
''Peki ne yapacaksınız komiserim? Düşündüğünüz katili bulmak için ne yapacaksınız?''
Ezgi ellerini pantolonun ceplerine sıkıştırdı ve omuzlarını yukarıya doğru kaldırdı. Bedeninin titrememesi için yaptığı bu hareket, saçlarını özgürleştirip yüzü etrafında salınmasına neden oldu.
Yüzünü Serdar'a döndü, Serdar'da kendisine bakıyordu.
''Sana güvenebilir miyim gözlük?'' diye sordu, oldukça sakin bir tonda. Serdar cevap vermeden önce dudaklarını birkaç defa aralayıp yeniden kapadı. Stresli bir şekilde gözlüklerini düzeltip öksürdü.
''Banka soymamı isteyecekseniz kesinlikle güvenemezsiniz.'' dedi, dudaklarını kemirdi.
Ezgi başını salladı; Serdar açıkça komiserinin kendisine güvenebileceğini, ona yardım etmek istediğini söylüyordu.
''Neyse ki işimiz parayla değil, insanlarla gözlük.'' diye mırıldandı. ''İşimiz katillerle...''
Bakışlarını çevresinde gezdirdi, etrafındaki polis arabalarını, birkaç pejmürde genç çocuğu ve yanı başında sallanan bayrakları izledi. Sokak gürültüsü biraz uzağında duruyordu.
''Senden bir şey isteyeceğim.'' diye başladı söze. Serdar tamamen ona dönüp dikkatini yoğunlaştırdı. ''Doğu'nun ve Miyase'nin katili bulmak için en önemli delilin elimizde olduğunu söylemiştim.'' Serdar belli belirsiz başını salladı. ''Onu kullanma zamanı geldi.''
Serdar kaşlarını çattı. Ellerindeki en önemli delilin Doğu olduğu gerçeği zihninde aydınlandı. ''Doğu'yu nasıl kullanacağız?''
''Onun unuttuğu zamanları hatırlamasını sağlayacağız.''
Ezgi boynunu kütletti, ''Doğu'yu ve Oktay'ı buluşturup birlikte konuşmalarını sağlamalıyız. Onlara cinayet anını yaşatıp gerçekleri öğrenmeliyiz.''
''Yani, bu şekilde Doğu'nun ölüm anını hatırlatıp katilin Oktay olup olmadığını mı öğreneceğiz?''
Ezgi başını salladı. ''Onlar için en önemli an cinayet anı... Doğu için zor olacak ancak bunu denemek zorundayız.''
''Ya işe yaramazsa? Doğu'ya zarar vermekten öteye geçemeyiz.''
Ölüm anını tekrar yaşamak...
Ezgi başını Serdar'a çevirdi. ''O ölü bir kadındı gözlük, ölüm bile ona zarar veremedi.''
Serdar alnını kaşıdı, ceketini düzeltip komiserine yaklaştı. ''Komiser Vural'ı ikna etmek zor olacak, sizden gelecek fikirlere şuan kapalı.''
Ezgi güldü, ''Mütevazılık yapma gözlük, bu senin fikrindi. Git ve özgürce fikrini onlarla paylaş.''
Serdar dudaklarını aralayıp öylece bakakaldı. ''Olamaz...'' diye mırıldandı. Şimdi durumlar pekte istediği gibi ilerlemiyordu. Ezgi kendi fikrini Serdar'ın fikriymiş gibi göstermek zorundaydı.
''Artık bana güvenmeyin komiserim, lütfen!'' diye mırıldandı Serdar, boşa kürek çeker gibi.
***
''Pekâlâ, eşin gelene kadar seninle ilgilenebilirim.'' diyerek sedyenin ucuna oturdu, Doktor Aksel. Doğu güzel gülümsemesini doktoruna bahşetti, ''Teşekkür ederim Aksel Bey, gerçekten çok yardımcı oluyorsunuz.''
Doktorda gülümsemesine karşılık verdi. ''Burada,'' dedi ve dudaklarını ıslattı. Kirli sakallı yüzü her defasında kırışıyordu. ''Evladı için savaşan bir anne var.'' Karnını işaret etti. ''Bu küçük bebeğe yardımcı olmak için elimizden geleni yapmalıyız, değil mi?'' Doğu başını salladı. Sırtını daha da dikleştirip doktorun yardımı ile masadaki sudan bir yudum aldı.
''Ağrın var mı?'' diye sordu doktor, kısa süreli sessizliği dağıtmak için. Doğu'nun gittikçe güzelleşen yüzünü, canlanmış mavi gözlerini izledi. Doğu koyu renkli, dalgalı saçlarının birazını kestirmiş ve yüzünün olduğundan daha sevimli görünmesini sağlamıştı. Kilo aldıkça, belirgin elmacık kemiklerinin yok olacağını biliyordu.
''Serum takılıyken çok fark etmiyorum ama serum bitince aniden sancılar giriyor.'' Doğu gözlerini koluna bağlı seruma çıkardı, yarıya inmiş ilacı görünce dudakları büküldü. ''Düşük yaparken çok acı çekeceğimi söylemiştiniz. Bunu fark edemezsem diye korkuyorum. Bu şekilde bebeğimin kayıp gitmesine engel olamayacakmış gibi hissediyorum.''
Doğu başını eğip tırnakları kenarındaki ince deri parçaları ile ilgilenmeye başlayınca doktor uzanıp dostane bir şekilde elini tuttu. Doğu'nun mavi gözleri anında doktorun gözlerini buldu, ''Merak etme, seni sürekli monitörden takip etmemizin dışında hemşireleri seni sık sık kontrol etmesi için uyardım. Ayrıca, eşin yanından hiç ayrılmıyor. Ters bir durum olursa, o da fark edecektir.''
Doğu tek elini önüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmak için kullandı. Dudakları hafifçe kıpırdarken aynı anda dolan gözlerini saklamak için başını eğdi. Parmakları sol yanağı üzerindeki üç küçük beni es geçti. ''Evet, o gerçekten çok iyi ilgileniyor. Eminim beni yalnız bırakmamak için eczaneye koşarak gidiyordur. Döndüğünde nefes nefese başımın etini yiyeceğinden eminim.''
Doktor Doğu'nun elini bırakıp bu defa elini sedyeye koydu. Eli altındaki sıcak hastane örtüsünün kıvrımlı dokusuna öylece baktı. ''Bu mucizevi bebek için herkes çok uğraşıyor. Mutlu bir hayat yaşaman için elimden geleni yapacağım Doğu. Mutlu olmayı hak ediyorsun.''
Doğu dudaklarını kemirirken başını salladı. ''Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Benimle ilgilendiğiniz için gerçekten teşekkür ederim. Diğer doktorlar ne kadar,'' doğru kelimeyi bulmaya çalıştı. ''Korksa da, siz benim yanımda kaldınız. Karşılığında ne yapabilirim hiç bilmiyorum.''
Aksel'in gür, erkeksi kahkahası odayı doldurdu. Gülünce ışıldayan yeşil gözleri bir süre kapalı kaldı. Ardından Doğu'ya yaklaşıp tıpkı bir sır verir gibi fısıldadı. ''Biliyor musun, o kadar beceriksizler ki sanırım onları hastaneden kovdurmanın bir yolunu bulmam gerekiyor. Bana yardımcı olabilir misin?''
Doktorun sevimli halleri Doğu'yu güldürdü. ''Üzgünüm ama bir suça karışabileceği sanmıyorum Aksel Bey.'' diye mırıldandı Doğu. ''Bu işte kendi başınızasınız.''
Doktorun gülen yüzü ağırca soldu, başını geri çekti. ''Ne olursa olsun, savaşmayı bırakma Doğu...'' diye mırıldandı Aksel. ''Ne kadar canın yanarsa yansın, savaşmayı bıraktığında aslında acılarla yüzleşmenin savaşmaktan daha çok can yaktığını anlıyorsun.''
Doğu ve Aksel derin bir nefes aldı. Elbette savaşacaktı; Bir kez ölümden dönerek hayatın ona verdiği ikinci şansı kullanmıştı. Bundan sonra daha dikkatli olacak, daha güçlü olacak ve biricik eşi ile sırt sırta bebekleri ile huzurlu bir geleceğe ulaşacaklardı. Doğu'nun bakışları eşinin geri dönmesini dört gözle bekleyen kalbini yatıştırmak için saate kaydığında, doktor aklına gelen şey ile gülümsedi. ''Nasıl teşekkür edeceğini bilmediğini söylemiştin değil mi?'' dedi. Doğu'nun cevap vermesini beklemeden, ''Bebeğin adını benim koymama izin vermelisiniz.''
Doğu'nun kaşları şaşkınlıkla havalandı. Mavi gözleri kocaman olmuş doktorun gülen yüzüne bakıyordu. ''Bizden çok şey istiyorsunuz doktor. Eşim ve ben uzun zamandır hayalini kurduğumuzdan çoktan bebeğin ismine karar vermiştik.'' Kerim ile bebeklerinin ismi konusunda tartıştığı anlar saniyesinde zihnine doluştu.
Doktorun dudakları abartılı bir şekilde büküldü. ''Ahh, en azından ikinci bir isim ekleyebilirdiniz.''
Doğu başını salladı. ''Belki...'' dedi. Yaptığı küçük şakanın kalp kırıcı hale gelmemesi için de güzel gülümsemesi ile ekledi. ''Sizi kırmak istemeyiz. Hayatımızı kurtaran doktorun verdiği ismi elbette kabul edeceğiz. Lütfen, aklınızda bir isim varsa söyleyin.''
Doktor tek kaşını kaldırdı, gülmemek için kalın dudaklarını büzdüğünden sert yüzü yumuşamıştı. ''Ne kadar kötü olursa olsun kullanacağınıza söz vermelisiniz.''
Doğu başını salladı. ''Söz veriyorum.''
Doğu verdiği sözleri tutmak için elinden geleni yapardı. Eğer bebeği dünyaya gelirse, sonsuz minnet duyduğu bu doktorun verdiği ismi bebeğinin taşımasına izin verecekti. Küçük şakalaşmaları, birkaç dakikalığına dünyayı unutturacak gülüşmeleri kapının çalınması ile kesildi. Doktor ayağa kalkarken, Doğu hafifçe öne eğilerek aralanan kapının ardına baktı.
Eşi Kerim'in elindeki küçük bir poşet ile içeriye girdiğini görünce gülümsedi, onun yakışıklı yüzünü görünce kalbi anında huzur ile dolmuştu. Koşup sarılma isteğini erteledi ve arkasından içeriye giren kişilere göz attı. Bu, daha önce gördüğü genç bir polisti, arkasında birkaç polis daha vardı.
Kaşları hafiften çatıldı. Eşi yanına gelince gözleri hemen onun mavi gözlerine çıkardı. Kerim anlayışla eğilip Doğu'nun alnına küçük bir öpücük kondurdu. Az önce Aksel'in oturduğu yere, sedyenin yanına oturup Doğu'nun elini tuttu.
''Polisler, senden yardım istemek için gelmişler güzelim.'' dedi, önüne düşen koyu renkli saçlarını geriye doğru taradı. Doğu ise polislere dönüp gülümsedi. ''Elimden gelen bir şey varsa, size yardımcı olmak isterim tabii...'' dedi.
Kerim, eşinin küçük ellerini sıkıca tuttu. Doğu yardımcı olabileceğini söylese de, polislerin biraz önce kendisine açıkladıkları şeyi Doğu'nun yapmasını istemiyordu. Biricik eşine zarar gelmesindense ölmeyi yeğlerdi ya, onu şimdi buradan kaçırma isteği ile baş etmeye çalıştı.
Serdar ayakta dikilen Aksel'e selam verip sedyeye yaklaştı. ''Biliyorsunuz Doğu Hanım, baş şüphelimiz Oktay Aksöz bir süredir yargılanıyor. Kesin kararlara varabilmemiz için sizin yardımınız gerekli.'' Doğu başını sallayınca, Serdar Kerim'e kısa bir bakış attı. Görüntüsünün hala daha pejmürde olmasını garipsemedi. Aksine kendi görüntüsünün de ondan farklı olmadığını biliyordu; Bir süredir saç ve sakallarını kesmemiş, kıyafetlerini yıkamamıştı. ''Uzman psikologlarımız eşliğinde, sizin ve Oktay Aksöz'ün görüşmesini istiyoruz. Bu konuda işbirliği yapmanız, davanızda olumlu etkiler gösterecektir.''
Doğu'nun kaşları çatılınca Kerim eşine daha çok yaklaşıp ellerine küçük bir öpücük kondurdu. Uzanıp ona sarılmak, mümkünse göğüs kafesinin içinde sonsuza dek saklamak istedi. Doğu'nun sinirlenmesini ya da üzülmesini istemiyordu. Dönüşünün ardından ona daha çok bağlanmış, hayatını onsuz geçirdiği anlara geri dönmemek için onu korumaya ant içmişti. Şimdi, eşinin bu tehlikeli görüşmeye katılmasını istemiyordu.
''N-nasıl yani?'' dedi Doğu, kekeleyerek. Bakışları odadaki herkesi tek tek taradı, eşi dışında kimsenin yüzünden bir şey okunmadığını fark etti. ''K-katilim ile mi g-görüşeceğim?''
''İstemiyorsanız, size bir müddet süre tanıyabiliriz ancak Oktay'ın kimliğini saptamamız için bu gerekli. Ne kadar erken sürede harekete geçersek o kadar iyi olacak.''
Doğu yutkundu, eşinin alnını alnına yaslamasını istedi. ''İstemiyorsan sorun değil...'' diye mırıldandı Kerim, sol gözünden tek bir damla yaş firar edip kavuşmuş elleri üzerine düştü. ''Seni zorlayamazlar.''
Doğu eşinden yayılan sıcaklığın ve güven duygusunun bedenini mayıştırmasına izin verdi. Kerim'in başını okşayan sıcak elleri ile gözlerini kapadı. ''Yanımda olursan hiçbir şeyden korkmam.'' dedi Doğu, diğer insanların bu hallerini görüyor olması onu utandırsa dahi, eşine duyduğu güven duygusunu saklamak istemedi.
''Her zaman yanında olacağım.'' dedi Kerim, gülümseyip. ''Seni bırakır mıyım sanıyorsun?''
***
''Tabii, lütfen içeriye gelin.'' diye mırıldandı Aksel. Ezgi kapıyı ardından kapatıp ağır adımlar ile doktorun odasına girdi. Bakışları önce etrafı taradı; Ağırlıklı olarak beyaz ve gri renkleri ile döşenmiş bir odaydı. Karşıda, pencerenin hemen önünde uzun, beyaz bir masa ve önünde gri, deriden sandalyeler vardı. Sağ tarafta beyaz, ikili bir koltuk ve sol tarafta içinde çokça dosyaların olduğu bir dolap vardı. Ezgi dolaba yaklaştı, dosyaların üzerinde yazan yazılara göz gezdirdi.
Haziran, temmuz, ağustos...
Yanında asılı duran posteri gördü. ''Bebeğinizin sağlığı için sigarayı bırakın...''
Oda oldukça sadeydi, doktor ortalıklarda görünmüyordu. ''Yanlış bir zamanda mı geldim?'' diye sordu Ezgi, masaya doğru yaklaşırken odada bulunan bir diğer kapının ardında gözden kaybolmuş doktora bakındı. Aksel iri cüssesini kapının pervazından sarkıttı. ''Kusura bakmayın, acilen dışarıya çıkmam gerektiği için son birkaç dosyayı düzenlemem gerek.'' Başını geri çekip hemen geleceğini söylediğinde, Ezgi bakışlarını tekrar masaya çevirdi. Devrilmiş çerçeveyi düzeltmek için uzandı, çerçevenin altındaki renkli kâğıda söyle bir bakındı. ''Siz ne için gelmiştiniz?''
Ezgi, gözlerini kısıp üzerini düzelterek masasına yaklaşan doktoru süzdü. ''Doğu Erge'nin tedavi sürecinin nasıl ilerlediğini öğrenmek istedim.''
Doktor ellerini çırptı, Ezgi'nin oturması için deri sandalyeleri gösterip kendi de yerine oturdu. Şimdi ikisi de karşılıklı oturuyor, birbirine bakıyorlardı. Doktorun üzerinde beyaz önlüğü vardı, önü açık önlüğün altından siyah tişörtü görünüyordu. İlk karşılaştıkları andan beri değişmeyen imajı yine gözler önündeydi; Yapılı vücudu, yakışıklı yüzü ve insanın bir defa baktıklarında gözlerini ayıramadığı yeşil irisleri ile dikkatleri üzerine kolaylıkla çekebiliyordu.
''Raporları düzenli olarak dava sorumlularına ulaştıracağımı,'' diye başladığında, Ezgi atıldı. ''Dava sorumlusu benim, lütfen sözlü açıklama yapın.'' Arkasına yaslandı ve söylediklerinin aksine umursamaz görünüyormuş gibi yaparak önündeki dağınık masayı inceledi.
Aksel derin bir nefes aldı, ''Doğu'nun diğer doktorları sağlık durumunun gittikçe iyiye gittiğini söylüyor; Tembelleşmiş kasları için düzenli olarak egzersizler yapılıyor ve çeşitli serum ve ilaç takviyeleri ile düşük değerleri stabilize ediliyor. Merhemler yaralarını kapatmak için yeterli görünüyor ve şuanda düzenli kilo alışına başladı. Vücudunu fazla yoran egzersizler yapmıyoruz ve devam eden düşük tehlikesine karşı sürekli olarak monitörden takip ediyoruz.''
Ezgi masadaki karışık dosya yığınlarına ve ters çevrilmiş çerçevelere baktı. ''Düşük tehlikesi?'' dedi, daha fazla açıklama yapması için. Aksel başını salladı, ''Bebeğin gelişi bu zamana dek normal seyirdeydi ancak şuanda kanamaları ve ağrıları ile birlikte bebeği kaybetme durumu ile karşı karşıyayız. Doğu Hanım'a çok fazla açıklama yapamasam da gebelik süreci sandığından daha sancılı geçecek.''
''Siz gebelik süreci boyunca tedaviye devam ederseniz olumsuz bir durumla karşılaşmayacağımızı umuyorum.'' dedi Ezgi, bakışlarını doktorun gözlerine çıkardı. ''Başarılı bir jinekologsunuz değil mi?'' Doktor önce kaşlarını kaldırdı, ardında da gülümsedi. ''Kibirli biri gibi görünmek istemem ancak bu konuda başarılı olduğumu kabul ediyorum. Tedaviye gelen hiçbir hastamı mutsuz göndermedim.''
Ezgi dudaklarını birbirine bastırıp başını abartıyla salladı; Bu, sanki doktorla alay ediyormuş gibi görünmesini sağlamıştı. Aksel ellerini birleştirdi. ''Keşke Doğu ölmeden önce de onun tedavisini siz üstlenseydiniz. Belki de hamile bir şekilde öldürülmek zorunda kalmazdı.''
Aksel kaşlarını çattı, ''Daha önce Doğu Hanımı tedavi etmek istedim ancak önceki doktoru Sibel Hanım biraz tatlı dilli çıktı. Doğu Hanım Sibel doktor ile ilerlemeyi kendi istemişti. Hamile bir şekilde öldüğü konusunda ise...'' durdu, kaşları daha çok çatıldı. ''Bu gerçekten üzücü bir durum... Ancak ikisinin de mucizevi bir şekilde geri dönmüş olmasına sevinmeliyiz.''
Ezgi elini masanın üstüne koyup parmakları ile ritim tutmaya başladı. ''Aslında o konuda hepimizin aklında şüpheler var.'' Bakışları Aksel'in arkasında kalan pencereye kaydı. İleriden gelen polis araçlarını görebiliyordu, hastaneye daha çok polisin gelme nedeni içini kemirdi.
''Öldüğünde yaklaşık bir aylık hamile olması gerekiyordu ancak otopside böyle bir bulguya rastlamadık. Üstelik geri dönmesi bu kadar ilginçken bir de hamile dönmesi akılları karıştırdı. Tamamen sağlıklı ve güzel bir Doğu Erge ile karşılaştık... Onun gerçekten doğaüstü bir varlık olduğunu savunuyorlar.''
Aksel dudaklarını büktü. ''Diğer bulgularından her ne kadar emin olmasam da bebeğin durumunda bir garip olmadığını söyleyebilirim. Ne Doğu ne de bebeği...''
Ezgi öne doğru eğildi. ''Aksel Bey, bu konuda dürüst olmanız gerekiyor. Ben davadan sorumlu kişiyim ve bu ilginç vakanın çözümlenmesi için doğru kişilerle görüştüğümü umarak size geldim. Bebeğin otopside görünmemesine ek olarak Doğu'nun 2 aylık ölü halinde nasıl hayatta kaldığını bana açıklamanızı istiyorum. Mümkünse mantıklı bir açıklaması olsun.'' Tek kaşını havaya kaldırıp sert sözlerini sonlandırdığında dikkatle Aksel'e bakıyordu. Çenesi kasılmış, dudakları büzülmüştü. Yüzü hem ciddi, hem de öfkeli görünüyordu. Buraya izinsiz girdiğinden ve duyulursa davadan uzaklaştırılma ihtimali olduğundan vakit kaybetmemeli ve kısa sürede bilgi sahibi olup buradan gitmeliydi. Davayı en kısa sürede sonuçlandırması gerekiyordu, aksi halde dava kapanır ve istediği desteğe ulaşamazdı.
Aksel derin bir nefes aldı, ''Son raporlarımı karakola teslim etmek için hazırlamıştım ancak madem bunu üstlenmek istiyorsunuz...'' Ayağa kalktı ve önlüğünü düzeltip solunda kalan odaya yeniden girdi. Odadan geri çıkıp masaya geldiğinde, elinde mavi bir dosya vardı. Dosyayı açtı ve Ezgi'nin önüne bıraktı.
''Doğu Erge'nin mucizevi gebeliği hakkındaki araştırmalarımın bir özeti. Henüz yeterli araştırma yapamadığımdan yazılanlardan tam emin olamasam da, Erge çiftinden sır gibi sakladığımız gerçekler bunlar.''
Ezgi dosyayı şüpheyle eline aldı ve doktorun açtığı sayfaya kısaca bir göz attı. Pek çok tıbbı terimin bulunduğu açıklamayı hızlıca okuduğunda, kaşları hayretle havalandı. Dudaklarını aralayıp bir şey söylemek istedi ancak söyleyemedi.
Dosyayı ikinci defa okudu, kaşları bu defa çatıldı. ''Aptal...'' diye mırıldandı kendi kendine. ''Onu tamamıyla kendine istemiş...'' O kadar kısık sesle mırıldanmıştı ki, doktor onu duyamamıştı. ''Anlayamadım?'' diye sordu, Aksel.
Ezgi başını kaldırıp merakla kendisine bakan doktoru süzdü. ''Yani bebek onların değil...'' dedi Ezgi. Aksel başını salladı. ''Bebek rahim duvarına sıkı tutunamadığından düşük tehlikesi bir hayli yüksek. Çünkü bebek normal bir şekilde oluşmadı, Doğu'nun rahmine sonradan transfer edildi. Üstelik bu ölü saydığımız o bir aylık süre içerisinde gerçekleştiğinden -her ne kadar imkansız bir şey başarılmış olsa dahi- bebeğin hayata tutunması çok zor. Bebeği oraya nasıl yerleştirdiler bilmiyorum ama bebek kesinlikle Kerim Erge'den değil.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Döngüsü I-II
Tajemnica / ThrillerGizem/Gerilim kategorisinde merak uyandıran cevherler... MysteryTR, 'Sis Perdesi' adlı okuma listesinde... MysteryTR 'Gizemleri Ustalıkla Çözenler' adlı okuma listesinde... Gizem-gerilim günceleri (Mini yarışma) kazananı... Kanser hastası olan Doğ...