Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bölüm 23: ''Ezgi gibi düşünceler...''
Ezgi gözlerini kapatıp odadaki ses karmaşasının dinmesini bekledi. Büyük, uzun masanın bir ucunda dikiliyordu. Yorgun bedenini dinlendirmek için ellerini masaya yaslamış ve omuzlarını düşürmüştü. İki büklüm bedeni ve yüzünü örten kısa saçları ile oldukça içe kapanık görünüyordu.
''Ezgi komiser yanılmamış, katil gerçekten onunla oynuyor olmalı,'' dedi bir ses. Ezgi başını kaldırdı ve Serdar'a baktı. Gürültü devam ediyordu, herkes aynı konu üzerinden farklı düşünceler haykırıyordu.
''Bunca zaman beni dinlemediğinizden ötürü gelişen bu olaylar sonucunda biraz susup beni dinleyebilir misiniz?'' Gür sesi odadaki gürültüyü anında silerken Komiser Vural ceketini çıkarıp masanın diğer ucuna oturdu. ''Seni dinliyoruz Ezgi.'' Hemen ardından da bakışları itiraz edecek herhangi biri var mı diye polislerin üzerinde gezindi.
Ezgi doğruldu ve arkasındaki panodaki resimleri inceledi. En sağda, uzun saçları ile dikkat çeken Doktor Kazım'ın resmini işaret etti. ''Benim montajlanmış görüntülerimi saymazsak benim dışımda odaya girip çıkan tek kişi Kazım Bey gibi görünüyor.'' Kollarını göğsünde bağladı. ''Ancak sorguda, odaya monitördeki hareketlilik nedeniyle uğrayıp yalnızca birkaç dakika sonra geri çıktığını ve bu sürede garip bir durum ile karşılaşmadığını söylüyor.
Kamera kayıtları da bunu doğruluyor ancak eksik olan bir şey var. Kapıda bekleyen polisler kayıtlardaki gibi 4 dakika içinde değil, yaklaşık 10 dakika içinde geri geldiklerini söylüyor. Yani, Kazım polisler gittikten hemen sonra odaya girmedi. Odaya Kazım Bey'den önce giren birisi vardı, belki de monitörlerdeki hareketliliğin sebebi buydu; Doğu birini görmüş ve korkmuş olabilir. Kalp ritmini bozacak birisini gördü, Doktor Kazım gelene dek onunla konuştu.''
Komiser Vural elindeki kalemi masaya vurmaya başladı. ''Odaya başka biri daha girmiş olsa bile doktordan sonra giren veya çıkan olmamış, polislerde bir şey fark etmemiş. Doğu ne ara kaçırıldı, nasıl kaçırıldı?''
Ezgi derin bir nefes aldı. ''Kamera kayıtları montajlı olmasaydı, bu konu hakkında kesin bir kanıya varabilirdik ancak doktorun ve polislerin ifadelerine bakılırsa, Doğu'yu kaçıran kişi farklı bir yöntem denemiş olmalı.''
''Mesela? Pencereden uçacak halleri yok ya... Birinin onları görmeden odadan çıkmaları mümkün değil.'' Ezgi, komiserinin alaylı tavırları üzerine sessizce bekledi. ''Üstelik hem Doğu'yu kaçırıp hem de kamera kayıtları ile nasıl oynamış olabilir? Bunu başardıysa bence yalnız çalışmıyordu.'' ''Vaka hakkındaki olağan şüphelimiz Oktay'da sorunsuz bir şekilde hücrede, bunu kim yapmış olabilir?'' ''Hasta bir kadını onca polisin arasında nasıl dışarı çıkardı?'' ''Kayıt odasına giren birisi yokmuş.'' ''Oradaki kayıtları da silmiş olmalı...'' Sorular havada uçuşmaya başlayınca Serdar ile Ezgi göz göze geldi. ''Eğer bunu tek bir kişi yapmamışsa bile, oldukça planlı bir girişim olduğundan kendilerini gizlemenin yine bir yolunu bulmuşlardır,'' dedi Ezgi.
''Doğu'nun robot resmini çizdirdiği yaşlı bir adam vardı. Kimliğini tespit etmiştik; Hicran ESER... Belki de onunla çalıştılar?''
''Onları nasıl yakalayacağız?''
Ezgi duruşunu dikleştirdi. ''Başladığımız yere geri döndük. Bunu yapmış olabilecek kişileri en başından tek tek araştırıp vakadaki delillere, ayrıntılara yeniden göz gezdireceğiz. Önce nerede hata yaptığımızı bulmamız gerekiyor. Doğu'yu bulmalıyız.''
***
Genç kadın gözlerini zoraki araladı ve etrafına bakındı. Karşılaştığı ilk şey ahşap bir tavan olmuştu. Kaşları çatıldı, zayıf kolları bedenini doğrulttu. Küçük, havasız bir odadaydı; küçük pencereler kapalıydı. Yanı başında tıbbi malzemeler vardı. Yalnızdı ve korkuyordu.
En son hastane odasında, alelacele dışarıya çıkmış olan eşinin geri dönmesini bekliyordu. Sonra ne olmuştu? Nasıl olmuştu da bu odaya gelmişti?
Üzerindeki ince, çiçek desenli örtüye baktı. Telaşla örtüyü kaldırdığında, üzerinde hala aynı kıyafetlerinin olduğunu gördü. Bacaklarını alçak yataktan aşağıya sarkıttı, ağırca ayağa kalktı. Başı dönüyordu, tüm oda sallanıyormuş gibi hissediyordu. İleride doğru sersemce bir adım atınca kolundaki acı ile sızlandı. Hemen acının olduğu noktaya çevirdi bakışlarını. Kolunun iç kısmında, yeni açıldığı belli olan bir damar yolu vardı, ucuna serum bağlanmıştı. İnce bir yol çizip bileğinden aşağıya damlayan kan, serumun yerinden çıktığını işaret ediyordu.
Elini kanayan yere bastırıp yanı başındaki malzemelerle kanamayı durdurdu. Sonunda derin bir nefes alıp bir adım daha attığında, dönen başı nedeniyle aniden yere düştü. Diz kapakları, üzerindeki ağırlık nedeniyle sızlarken inleyip gözlerini kapadı Doğu. Sakinleşmek ve nerede olduğunu anlamak için çabaladı.
Kulaklarında yankılanan sesi dinledi, tıpkı uğultuyu andıran bu sesin kendisini yatıştırmasına izin verdi. Sonra fark etti ki, bedenindeki bu sarsıntı yalnızca zihninden gelmiyordu. Bulunduğu oda gerçekten de sallanıyordu. Elini yerdeki eski halının üzerine yasladı, bedenini doğrultup dizleri üstünde yükseldi. Emekler vaziyette ilerleyip alçak pencerelere yaklaştı ve küçük, sevimli perdeleri araladı. Gördüğü manzara ise nefes alışverişlerinin hızlanmasına neden oldu. Kulakları çınlıyordu, dudakları öylece aralanmıştı.
Nerede olduğunu artık biliyordu. Korkusu kat be kat arttı. Odanın dışından gelen ahşap gıcırtı sesleri ile bedeninin titremesine neden oldu. Odanın dışında birisi vardı ve kalın botlarının ahşap zeminde çıkardığı sesler gittikçe yaklaşıyordu. Doğu telaşla ayağa kalkmaya çalıştı, önündeki sehpadan destek almak için yeltendi ancak telaşlı elleri sehpanın üzerindeki nesneleri devirmekten ileriye gidemedi. Düşen cam bardak gürültü eşliğinde parçalara ayrıldı, Doğu korkuyla kapıya baktı.
Odanın dışındaki ses aynı anda durdu, ahşap kapı iki kez tıklandı. ''Sanırım birileri uyanmış...'' dedi, tok bir ses. Ne dediği ilk başta anlaşılmamıştı. Sonra kapının kolu ağırca aşağıya düştü, Doğu telaşla yerden kalktı. Bacakları tir tir titrer, içeriye girecek kişiden korkarken kapı aralandı.
''Nasılsın?'' diye sordu, yaşlı ses. Doğu'nun göğsü hızla inip kalktı. ''S-sen...'' dedi, fısıltıyla. Aynı anda zihnine onlarca görüntü doluştu. Uyanmadan önce en son hatırladığı şeyin eşi değil, karşısındaki adam olduğunu hatırladı. Odadan zorla çıkarılışı ve çaresizce çırpınışını hatırladı.
Kalbinin ritmini bozan, beklediği korkulu rüyaların gerçekleştiğini fısıldayan o yüzü hatırladı. ''Bu kadar korkmana gerek yok... Benden sana zarar gelmez,'' dedi yaşlı adam. Topal ayağı ile ağırca odaya girdi, Doğu'nun karşısına dikildi.
''Neden oturmuyorsun?'' Buruşmuş elleri sol tarafta kalan yatağı işaret etti. ''Serumunu da çıkarmışsın. Sağlığın için bu serumlar gerekli...'' Doğu başını hızla iki yana salladı.
''Sen osun...'' dedi Doğu. ''Laboratuvardaki adamsın.'' Adam güldü, ''Ahh, demek bunu da hatırlıyorsun.'' Kapıyı kapatıp elindeki bastonu duvara yasladı. ''Ben Hicran,'' dedi. ''Seni ölümden döndüren kişi...''
***
''Kazım ısrarla bir şey görmediğini ve iş hayatının tehlikeye girmesinden korktuğunu söylüyor.'' Ezgi ofladı, ''Bir şey görmemiş olması imkansız! Doğu'yu götüren kişi Kazım'dan hemen önce girmiş olmalı. Yani Kazım Doğu'nun yanına geldiğinde, odada bir yabancı vardı. Bunu nasıl fark etmez!''
Serdar gözlüklerini temizlemeye devam etti. ''Banyoya saklanmışsa bile fark etmezdi, Kazım Kerim'in vurulduğunu bilmiyordu, dolayısıyla oda da bir başkasını aramak aklına gelmemiştir.''
Ezgi arkasına yaslandı ve elindeki kalemi çevirmeye başladı. ''Onu oradan nasıl çıkardı gözlük?'' diye sordu, sessiz bir şekilde. Serdar gözlüğünü taktı, ''Polisler odayı iyice taradı; yabancı birine ait bir bulgu yok, gizli bir kapı falanda bulamadılar. Pencereden çıkma ihtimalleri çok düşük, Doğu direndiyse aşağı inemezler ve kameraya yakalanırlardı. Kapıdan çıkan kimse de görülmüyor, biz girdiğimizde de odada kimse yoktu.''
Ezgi başını salladı, kalemi dudakları arasına aldı. ''Ya odadan çıkmamışlarsa?'' dedi biranda. ''Ha?'' Ezgi ayaklarını masanın üzerinden indirdi ve Serdar'a döndü. ''Ya odadan çıkmamışlarsa gözlük?'' Serdar öylece komiserine baktı. ''Dediğim gibi, odaya girip kendi gözlerinizle baktınız; odada kimse yoktu.''
Ezgi dudaklarını büktü, hırıltılı bir ses çıkardı. ''Hayır gözlük, biz Doğu'nun kaçırılmış olma ihtimalini bile bile odaya girdik ve orada olmayacağını zaten beklediğimizden hemen kamera kayıtlarına yöneldik. Bunu tahmin etmiş olmalılar ki kamera kayıtları ile çoktan oynanmıştı. Yani onların oyununa geldik ve Doğu'yu hastaneden çoktan çıkarmış olacaklarını düşündük. Ama öyle değildi...''
Serdar'ın kaşları havalandı, üzerindeki gömleğin birkaç düğmesini açtı. ''Yani oradan çıkmamışlar mıydı?''
Ezgi elindeki kalemi masaya çarptı. ''Kapıda polisler varken nasıl dışarıya çıktılar diye sürekli düşünüp duruyoruz ancak bulamıyoruz. Ya odadan bizim düşündüğümüz vakitlerde çıkmamışlarsa? Çok daha sonra, kapıda kimse kalmadığında çıktılarsa?''
Serdar elini havaya kaldırdı, ''Yani biz odadan çıktıktan sonra ve araştırma ekibi gelmeden önce bir arada mı çıktılar?'' Ezgi başını salladı, ''Doğru!''
''İyi de odada nereye saklandılar?'' ''Bilmiyorum, belki de dolabın içinde bir yerdelerdi.''
Serdar omuzlarını silkti. ''O zaman kamera kayıtları ile tekrar oynaması gerektiğinden yine kontrol odasına çıkması gerekmez miydi?'' Ezgi öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine yasladı, saçlarını yere doğru döküldü. ''Kontrol odasına hiç girmediler ki... Kayıtları dışarıdan kontrol ettiler. Tıpkı şehrin kameralarındaki kör noktaları bulan uygulama gibi kayıtlara girecek donanımları vardı. Kontrol odasına giren kişiyi boşu boşuna aradık, bunu yapacağımızı tahmin ederek kendilerini güvenceye aldılar.''
Serdar biraz düşündü, elini dizine vurup küfür savurdu. ''Tüm hareketlerimizi önceden tahmin ediyorlar. Sürekli boşa kürek çektiriyorlar bize!'' Ezgi ellerini kavuşturdu ve dizini sallamaya başladı. ''Merak etme gözlük, o küreklerden biri birinin kafasına inecek.''
Serdar güler gibi oldu. ''O zaman kayıtlara giren kişiyi bulmalıyız. Kamera kayıtlarını geri getirebilirsek onu odadan kimin çıkardığını buluruz.'' Ezgi gözlerini ovalayan ve esneyip duran Serdar'a baktı. ''Muhtemelen bunu da ayarlamışlardır ancak yine de denemeliyiz. Kayıtlar bizim en önemli silahımız. Hastalarla da konuşmaya devam edelim, birilerinin hatırlıyor olmasını umuyorum.'' Serdar yeniden esnedi, ''Günlerdir uyumuyorsun, hazır ben buralardayken git ve dinlen,'' dedi Ezgi, aniden.
Serdar dudaklarını ıslatıp yarı baygın komiserine baktı. ''Doğu'nun hayatı şuan tehlikede, Kerim'in yaşayıp yaşamayacağı muamma... Elimizde hiçbir şey yokken öylece uyuyamam komiserim.''
Ezgi ayağa kalktı ve Serdar'ın zayıflamış bedenini tutup ayağa kaldırdı. ''Ne oluyor?'' diye sayıklayan Serdar'ın omuzlarından tutup ilerletmeye başladı. ''Birincisi, elimizde pek çok şey var, yalnızca onları tekrar değerlendirmemiz gerekiyor. İkincisi, uyumazsan aklın çalışmaz, vakaya hiçbir katkın olmaz. Üçüncüsü ise,'' Serdar arkasına dönünce omuzlarındaki ellerini indirdi. ''Kerim yoğun bakıma alındı, yaşama ihtimali gittikçe artıyor. Ve Doğu...'' Serdar'ın omzuna dostane bir şekilde vurdu.
''O sandığımızdan daha güçlü... İkinci defa hayata tutunma şansı oldu ve bu ilkinden çok daha kuvvetli olacak. Çünkü o artık iki canlı...''
Serdar öksürdü, gözlerini yeniden ovuşturdu. ''Yine de kimlerin yanında olduğunu bilmiyoruz. Onu zorla tuttukları yetmediği gibi zarar da verebilirler. Bebek ölebilir...''
Ezgi tebessüm etti. ''İçimden bir ses bebeğe zarar gelmeyeceğini söylüyor gözlük.''
***
''Neden buradayım?'' dedi genç kadın. ''Beni nereye götürüyorsunuz?'' Hicran ağırca sandalyeye oturup karşısındaki korku dolu kadına baktı. Aklaşmış saçlarını kaşıyıp yeşil gözlerini Doğu'nun bedeninde gezdirdi. ''Gittikçe daha da sağlıklı görünüyorsun. Şimdiden kilo almaya başlamışsın.'' Gülümsedi, sararmış dişleri Doğu'nun midesinin kasılmasına neden oldu. ''Onca zaman kablolar içindeyken bile seni sevmişken şimdi seni nasıl bırakacaktı ki?''
Yaşlı adamın sözleri üzerine Doğu'nun kaşları çatıldı, ince örtüye iyice sarındı. ''Kimden bahsediyorsun?'' dedi ancak Hicran cevap vermedi. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Bakışları yere düştü, bir süre kırışık ellerini çenesine yaslayıp öylece oturdu. ''Böylesine güzelleşmişken...'' Mırıldanıp durdu.
''Ağrıların nasıl?'' dedi biranda. Doğu kollarını karnına doladı. ''Bu neden umurunuzda? Beni nereye götürüyorsunuz?'' Hicran tebessüm etti ve dizlerini ovuşturdu. ''Benim ağrılarım çok fazla. Sanırım bu bacaklar sandığımdan daha çok sorun oluşturacak bana... Genç bir kadını ölümden döndürebiliyorum ama bu yaşlı bacaklara çare bulamıyorum.'' Sesi sonlara doğru titredi, Doğu'nun sırtından soğuk bir ter indi.
Katili olduğunu düşündüğü Oktay'a defalarca sorduğu soru zihninde canlandı. ''Beni nasıl döndürdün?'' Soru sahibini bulmuş gibiydi ancak Hicran Doğu'yu duymamış gibi davrandı.
''Sanırım, terzi kendi söküğünü dikemez dedikleri böyle bir şey.'' Yüzü düştü, gözkapakları yeşil gözlerine kapandı. ''O da bana yardım etmiyor. Onu engellediğimi düşünüyor.'' Ellerini kaldırdı ve avuç içindeki çizgilere baktı. ''Oysa bu eller onun için neler yaptı. Onun için neleri göze aldı...''
Üzgün yüzü genç kadına çevrildi. ''Aklı, fikri senin hayalin ile dolduğundan kalbini başka kimseye açmıyor.'' Doğu ürperdi, yanaklarını ıslatan gözyaşlarını usulca sildi. ''Kimden bahsediyorsun?'' diye sorusunu yeniledi. ''Bu sanırım iyi bir şey. Ona iyi geleceksin...'' Küçük oda aniden sallanıp tıpkı deprem etkisi gibi birkaç eşyayı yere düşürünce Doğu korkuyla çığlık attı. Ellerini kulaklarına kapayıp cenin pozisyonunu aldı ve kırılan eşyaların arasında dua etmeye başladı.
'Allah'ım lütfen bana yardım et... Lütfen Kerim'i bana gönder...'
''Ahh, bu kötü yolculuk için üzgünüm. Dalgalar bubölgede hırçınlaşır.'' Oda bir süre sonra sarsıntıyı yutunca, Hicran toparlanıparkasına yaslandı. Doğu ağırca başını kaldırdı ve ışıl ışıl olmuş mavigözlerini adama çevirdi. ''Beni o adam için mi götürüyorsun?''
Hicran yine güldü, başını hafifçe salladı. ''Her şeyi onun için yapıyorum. Hemde her şeyi...'' Hicran gözlerini ovuşturdu. ''Onun yüzünden saklanıyorum, onunyüzünden ağlıyorum, onun yüzünden acı çekip yine onun yüzünden acıçektiriyorum...'' Derin bir nefes aldı. ''Onun yüzünden öldürüyorum, onunyüzünden diriltiyorum ama hiçbirinden pişmanlık duyamıyorum.''
Doğu'nun dudakları titredi, ellerini yumruk yaptı. ''Onun yüzünden pişmanlıkduyamıyorum. Çünkü onu çok seviyorum... İnsan evladını nasıl sevmez. Onu üzmeyekatlanamam... Bunca zaman onun için savaşmışken şimdi onu üzemem. Bu onun sağlığıiçin gerekli.''
Doğu başını iki yana salladı. ''O senin çocuğun mu?'' diye sordu Doğu, 'O' diyebahsettiği kişinin kim olduğunu bilmeden. ''O benim her şeyim.'' Hicran öne doğru eğildi, kaşları çatıldı. ''O benim herşeyim.''
Doğu burnunu çekti. ''Peki, benim neyim?'' Hicran'ın dudakları iki yana kıvrıldı. ''O senin katilin.''
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.