Bölüm 29: Mahkumlar pes etmez...

1.7K 75 17
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.





Bölüm 29: ''Mahkûmlar pes etmez.''


''Söylediğim adaları kontrol ettin mi?''
''Sizin tahmin ettiğiniz tarihler arasında el değiştiren beş ada var. Hiçbiri Aksel Erden'e bağlanmıyor. Herhangi bir yakını adına da isim bulamadık. Elimizdeki 5 isimde tamamen masum...''

Ezgi telefonuna gelen çağrıyı reddedip Serdar'a yaklaştı. ''Gemileri araştırdın mı?''

''Elimizdeki seçenekler bunlar; Doğu kaçırıldıktan sonra hareket eden tüm gemileri bulduk. Bunlardan sadece 17 tanesi aynı gün içinde hareket etmiş, 10 tanesi adalara varmış. Diğerleri daha sonraki günlerde hareket etmiş. Kalkış yaptığı ver varış yerler hemen yanında yazıyor. Şunlarda saatleri...''
Ezgi elini çenesine yasladı. ''Elimiz de en az 17 seçenek var. Doğru bir seçim yapmalıyız; sence kaçırdıktan hemen sonra mı götürdü yoksa ertesi günü bekledi mi?''
Serdar omuzlarını silkti. ''Yakalanmak istemiyorsa, bunu hemen yapmalıydı çünkü polisler etrafta Doğu'yu arıyordu. Limanda ya da başka yerde saklanmak zorunda kalırdı, bence vakit kaybetmedi.''

Ezgi başını salladı. ''Kerim, öğlen bir buçuk civarı vurulmuştu. Bizim olayı fark edip Doğu'nun odasına çıkmamız 20 dakikamızı aldı. O sürede, onların kaçtığını fark edip ve 15 dakika içinde gidebilecekleri yerleri araştırıyorduk. Ama onlar henüz hastaneden çıkmamıştı. Ortalığın sakinleşmesini bekliyorlardı. Bizim hastane içinde aramayı durdurmamız üç saat sürdü. Yani saat 17.00 civarınca ancak hastaneden çıktılar. Bu süreden sonra hareket eden gemileri göster.''

Serdar dosyalar arasında hızlı bir filtreleme yaptı. '' 17:10'da, 17:45'de, 18:30'da ve 22:00'da Sinanpaşa limanından kalkmış gemiler var. İki tane de Ambarlı limanında, 21:00 ve 22:30'da, Bir tane de Şahinsu limanında, gece yarısı... Bunlar aynı gün içinde olanlar. Yarısından çoğu adalara varmış.''

Ezgi yanı başındaki haritayı açtı ve hastane ile limanlar arasındaki mesafeyi kırmızı bir kalemle çizip saatleri yanına yazdı. ''Eğer saat 17:00 'dan sonra çıktılarsa, Sinanpaşa'ya 18:10'da; Ambarlı'ya 18:50'de: Şahinsu'ya ise 20:00'da varmış olmalı. Yani elimizde hala 5 seçenek var.''

''Bir şey daha var. Bu gemilerden sadece bir tanesi varış vaktinde adalara ulaşmış, diğer dördü ise 10-15 dakika geç kalmış.''
''Yolda bir arıza mı oluşmuş?''
''Hayır, sadece yavaş gitmişler. Bunlardan sadece birisi şahsi gemi...''

Ezgi, gemilerin vardığı adaları kontrol etti. ''Dördü de olası adalar. Yolcu sayıları belli mi?''
''24, 32, 45 ve 4''

Kollarını masaya yasladı ve iyice üzerine eğildi. ''İsim listesi?''
''Liste burada ama Aksel, Doğu veya yanlarında olduğunu düşündüğümüz Hicran Eser'in isimleri yok. Herhangi bir şüpheli, sabıkası kabarık biri yok. Aksel'in veya Hicran'ın tanıdığı olduğunu düşündüğümüz bir isimde yok. Kayıtlarda geçmeyen birçok tanıdıkları olabilir ama bunu bulmamızda zaman alır.''

Ezgi gözlerini kapatıp biraz düşündü. ''Kamera kaydına ulaştın mı?''
Serdar dudaklarını kemirip başını salladı. ''Bunları hazırlamadan önce kayıtları istediğimizi bildirdim. Vural Komiserin şüphelenmemesi için kayıtları diğerlerinin incelemesine izin verdim. Bizim şüpheli listemiz limandaki kameralarda görünmemiş. Herhangi garip bir durumda yok, kameralar onların gemiye bindiğini göstermiyor. İşin ilginç tarafı ise, gün içindeki 17 geminin de saat 20:00'dan 22:15'e kadar kameraları çalışmamış.''

''Hepsinin mi?''
''Hepsinin... Limana bağlı gemilerin bile...''
Ezgi döner sandalyeye oturdu ve etrafında bir tur attı. Düşünceli yüzü de aynı hızla değişti ve sinsi bir gülüş dudaklarında yerini aldı. ''Kameraların çalışmaması için herhangi bir neden?''
''Yok. Zaten sadece o gece olmuş.''

''Öyleyse bu Aksel'in işi... O vakitlerde saklandığı yerden çıkmak zorunda kalmış olabilir.''

''O vakitte adaya varan iki, hala hareket halinde olan iki gemi var. İyi ama kameraları 2 saat boyunca kapatma nedeni Doğu'yu gemiden indiriyor oluşu muydu yoksa...''
''Yoksa araç değiştiriyor oluşu muydu?''

Ezgi yeniden gülümsedi. ''Sen olsan, iki saat boyunca neden tüm kameraları kapardın?''
Serdar başını kaşıdı. ''Kesinlikle araç değiştirdiğim için.'' Ezgi onu onayladı. ''Bence o vakitlerde gemiden indiler. Başka bir gemiye ya da tekneye bindiler. Tüm gemilerin kameralarını fark edilmemek için kapadılar. Eğer o vakitlerde aracı değiştirdiyse onu bulmamız zorlaşır.''

Serdar ofladı. Ezgi düşünmeye devam etti.
''Saat 20:00 civarı bu iki gemi neredeymiş?''
Serdar önce dudaklarını büktü, sonra da karakoldan aldığı bilgilerle birlikte haritada iki noktayı işaretledi. ''Bu yerden iki saat uzaklıkta başka bir ada var mı? Yeni alınmış ya da uzun süredir boş olan.''

''Sizin tahmin ettiğiniz tarihler arasında el değiştiren beş adadan hiçbirine bu iki saatlik arada gidilmez.''
''Peki, o iki saatlik sürenin sonunda kameralardan tamamen kurtulacağı yol güzergahını çizersek saat 22:15'te nerede olur?''

Serdar haritada iki yeri daha işaretledi. ''İlk yolu takip ederse, elinde yeterli geçiş izni olmadığı sürece yalnızca bu yoldan gider. Bu da bahsettiğimiz adalara ulaşamayacağını gösterir. İkinci yolu takip ederse de sabah gün doğana dek adalara ancak varmış olur. Onlara en yakın üç ada var ancak hangisi olduğunu yine de bilemeyiz.''

Ezgi saçlarını dağıttı ve düşünmeye çalıştı.
Doğu, 17.00 civarı hastaneden çıkarılıp bir gemiye bindirilmişti. 20.00 civarında ise denizin ortasında başka bir tekneye bindirilip ellerindeki üç adadan birine yerleştirilmişti. Sabahın erken vakitlerinde ancak vardıklarını düşünürlerse, bu üç adadan en az şüphe çekenini bulmak zorundalardı.

''Tamam, en azından seçeneklerimiz üçe düştü. Şimdi, sabah vakitlerinde ancak vardıkları bir ada olduğunu düşünelim. İlk önem verecekleri şey dikkat çekmemek olacaktır.''

''Eğer kimseye görünmek istemiyorsa, etrafı en sakin olan adayı seçmeleri gerekmez mi? Aralarında en uzakta bulunan iki ada var. Bunların ikisi de çevre adalara neredeyse 50 mil uzaklıkta. Neredeyse denizin ortasında yalnızlar.''

Serdar, adaları ve konumlarını gösterdi. ''Birisi şu, tahminlerimize göre ilerlersek sabah 06.00 civarında bu adada olurlar. Diğeri ise burada, birbirlerinden hayli uzaklıkta... Bu diğerinden daha küçük, boş bir ada. Diğerinden yalnızca üç gün sonra alınmış. Yine tahminlere göre 07.00 civarında burada olurlardı.''

Ezgi, Serdar'ın haritada gösterdiği iki adayı uzun uzun inceledi. İkisinin de birbirinden farkı yoktu, seçeneği ikiye inmişken başka ne yapabilirdi? İki adayı da araştırmalı mıydı? Komiser Vural ve ekibi peşinde olsaydı, çoktan tüm adaları araştırmıştı ama bu işte yalnızdı. Peşinden sürükleyebileceği bir ekibi yoktu ve tek başına iki adayı araştıracak vakti de yoktu. Aksel, dün sabah Vural'ı arayıp adalardan bahsettiğinde, bu kaçıp gitmeye hazır olduğunu işaret ediyordu.

İşin kötü tarafı, tüm bu ada meselesi bir şaşırtmaca olabilir ya da çoktan adadan kaçmış olabilirlerdi.

İki adayı satın alan kişilere baktı; Mustafa Sungur, Bilane Deneps...
Ne bir bağ, ne de en ufak bir ilişki... Aradığı tek şey buydu, bu iki adadan birinde olduklarına dair en ufak bir ipucu...

İlunabarra ve Tavşancık adası...

''Gözlük, bu adaların diğerlerinden farkı ne?''
Serdar dudaklarını kemirdi, bir süre sessizce elindeki dosyaları inceledi. ''Diğer adalardan daha pahalı olması? Birisi 17, diğeri 15,5 milyon...''
Ezgi kaşlarını hayretle kaldırdı. ''Neden bu kadar pahalılar? Bunlar diğerlerinden daha küçük.''

Serdar alnını kaşıdı. ''Tavşancık adası bildiğiniz zeytin tarlası. Bir önceki sahiplerinin yaptığı ahşap kulübeler nedeniyle zengin bir görüntüsü var. Küçük ama ilgi çekici bir ada... Satın alma işlemi çekişmeli olmuş, Bilane Deneps almak için uçuk bir meblağ söylemiş. Niye bu kadar ısrarcı emin değilim. Biraz şüpheli bir durum.''

''Sence onu Aksel mi yönlendirdi?''
''Kaçıracağın bir kadın varsa, böyle bir adaya ihtiyacın olurdu. Çay bahçesi gibi görünüyor, doğrusu hiç dikkat çekmezdi. Hatta, daha önce adaları araştırırken burayı almayacağını düşündüm.''

''Belki de öyle düşünmemizi istiyor...''

''Karar vermek çok zor ama vakit kaybediyoruz.''

Ezgi keskin gözleri iki ada arasında mekik dokudu. Düşünceleri karmaşıktı elbet ancak içinden bir ses, hızlı kararlar vermenin onu yanlış yönlendireceğini söylüyordu.

Doğu Erge...
Düşündü, yanlış bir karar verdiğinde o genç kadının hayatının ne kadar kötü sonuçlanacağını ve yok olup gideceğini düşündü. Ne yapacaktı? Ne yapacaktı?

''Ya ilunabarra? Onun ne özelliği var?''
''Aslında bir çeşit efsaneye konu olduğu söyleniyor ama tamamen batıl inanç... Mitolojilerindeki Tanrıların çocuklarının orada yaşadığına ve hatta bir dönem tüm doğan çocukların orada yıkanmazsa lanetli bir geleceğinin olacağına inanmışlar.''

''Ne saçma bir efsane bu?''
''Aslında her efsanenin dayandığı bir gerçeklik vardır.''

Ezgi başını ağırca Serdar'a çevirdi ve gözlerini devirdi. ''Oturup mitolojinin gerçekliğini tartışmak isterdim doğrusu ancak ilgilenmemiz gereken bir vaka var.''
''Hayır, onu kast etmemiştim. Adayı özel kılan şey bu efsane... Güneş Tanrısı'nın bu odayı sular altından yükselttiğine ve onu güneşle kutsadığına inanıyorlardı. Adanın sularının güneşten bir parça olduğuna inanmışlardı çünkü bu adadan bakan kimse, güneşin akşam sularında denize karıştığını görürdü. Yani, adanın tek manzarası günbatımı...''

Ezgi aniden doğruldu ve ellerini beline yasladı. ''Gün batımı mı?''
''Evet, adanın ismi de buradan geliyor. Gün batımı adası...''

***

Kadın, ağır adımlarla odanın kapısını aralayıp başını dışarıya uzattı. Karşısındaki küçük koridorun önce sağına, sonra soluna bakındıktan sonra ağırca odadan çıktı. Üşüyen bedenini ve çıplak ayaklarının sancısını umursamadan olabildiğince sessiz bir şekilde koridorları aşmaya başladı. Ne yapacağını, buradan nasıl çıkacağını bilmiyordu ancak Hicran'ın anlattıklarını ancak kavrayabiliyordu.

Aklında bir plan vardı, bunu uygulayabilmesi içinse içinde kalan en ufak cesaret kırıntılarını bile toplayıp bir araya getirmesi gerekiyordu. Kendi için değil ya, ölen ikizi için yapacaktı.

Ölüm Döngüsü I-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin