she is the victim of the cruel world

391 52 72
                                    

Mikasa yüzünde aylardır hiç sahip olmadığı kadar güzel bir gülümseme ile okul yurdunun koridorunda koşuyordu.

Elinde sıkı sıkı kavradığı telefonuna gelen mesaj, dünyayı aydınlatan gülümsemesinin sebebiydi.

Mutlulukla sarhoş olmuştu Mikasa. Koşarken siyah saçları hoplayıp etrafa dağılıyor, eteği uçuşuyordu. Spor ayakkabılarıyla sonu gelmez koridorda koşarken, düzensiz gıcırtı sesleri yükseliyordu zeminden.

Şimdilik, kalbini dolduran neşenin kontrolü ele geçirmesine izin veriyordu. Daha sonra bu olayın sonuçlarını düşünebilir, mesaja üzücü bir cevap yazabilirdi. Ama şimdi hiçbiri umurunda değildi Mikasa'nın.

Mutluydu çünkü hak ediyordu.

İçinde, Eren'in adını haykırmak için dayanılmaz bir istek duyuyordu. Fakat daireye girene kadar beklemesi gerektiğini biliyordu. Sonra istediği kadar hoplayıp zıplar, kahkahalar atar ve Eren'e sarılıp, mutluluğunu onunla paylaşabilirdi.

Kalbinde garip umutlarla telefonunun kilidini girip, chatroom'u açtı koşmaya devam ederken. Bir yandan göz ucuyla bastığı yerlere dikkat ediyordu düşmemek için.

Ve işte, mesaj oradaydı.

'Seni seviyorum, Vic. Aşk anlamında seviyorum.'

Bu hem büyük bir felaketti, hem de Mikasa'nın hayatının en güzel anı.

Eren'in dairesini gördüğünde, kendini tutamadı ve arkadaşının adını bağırdı. Sesinde bile, heyecan dolu bir tını vardı.

"Eren! Benim, Mikasa! Kapıyı aç! Bir şey göstereceğim."

Elini yumruk yapıp ritmikçe kapıya vurdu.

Bir süre parmak uçlarında sallanarak ilkokul arkadaşının güzel yeşil gözlerini ve onu karşılayacak sıcak gülümsemesini görmeyi bekledi.

Ama hiçbir şey olmadı.

Tekrar kapıyı çaldı, açan yoktu.

'Birkaç dakika önce konuştuk... Yurtta olduğunu söyledi?'

"Ere--!"

O sırada, birkaç daire ilerideki kapı hafif bir gıcırtıyla açıldı. Armin'in minik dairesinin kapısı.

Mikasa arkasını dönüp geldiği yönden geriye doğru yürümeye başladı hızlı adımlarla. Henüz birkaç metre uzaklaşmıştı ki, o tanıdık sesi duydu.

"Boşuna arama, Mikasa. Buradayım."

Siyah saçlı kız duraksadı.

"Hadi, gel." dedi tekrar aynı ses. "Armin biliyor. Her şeyi anlattım."

Siyah saçlı kız, bütün kaslarının gerildiğini hissetti. Kalp atışları hızlanırken, dudaklarını ısırdı. Yürümeye devam etmek ile arkasını dönmek arasında bir seçim yapması gerekiyordu.

Spor ayakkabıları, zeminde gıcırtılar çıkarırken uzun koridorda koşar adımlarla uzaklaşmaya başladı.

Eğer Eren çenesini kapalı tutsaydı, koşacak ve karanlık gecede kaybolacaktı Mikasa.

Ama o Eren'di ve susmasını bilmiyordu.

"Yıllardır uzak durdun, Mikasa. Ama şimdi öylece yok olamazsın. Artık kaçmak yok."

Siyah saçlı kız gözlerini kapatıp elini göğsüne bastırdı. Eren'in haklı olduğunu biliyordu. O, her zaman haklı olmuştu. Armin'e Vic olarak değil, Mikasa olarak yazması gerektiğinde ısrar ederken de, Jean'ın bıçak komplosunu kurarken de, ilkokulda, Mikasa'nın Armin'den hoşlandığını gülerek fark ettiğinde de.

Ve kaçmanın, hiçbir sorunu çözmeyeceğini söylerken de haklıydı.

Ama Mikasa korkuyordu.

Yıldızlar gökyüzünde, onları kaderlerine mahkum etmişti ve Mikasa, acımasız dünyanın mağduruydu sadece.

Yavaşça arkasını dönüp "Eren," diye seslendi. Sesi düşünceli, derin ve hüzünlüydü. "Onu seviyorum."

"Biliyorum," diye yanıtladı Eren. "Ve üzgünüm."

Mikasa, ritmik olmayan ve kararsız adımlarla ilkokul arkadaşına yaklaştı.

"Ben de."

rewrite the stars Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin