my childhood dream that will never come true

356 47 36
                                    

Eren uyandığında, etraf aydınlıktı ve dairesinde yapayalnızdı.

Hafifçe doğruldu ve elini alnına yaslayıp baş ağrısının geçmesini bekledi. Sonra üstündeki pikeyi fark etti aniden. Bunun buraya nasıl geldiği hakkında hiçbir fikri yoktu, ancak...

...Birkaç saat önce yaşananlar, zihninde tekrar canlanırken yüzünü avuçlarına gömdü Eren. Mikasa'nın, ona yaklaştığını ve yüzünü kavradığını hatırlıyordu. Sonra da onu öptüğünü. Yıllardır hayal edip durduğu şey gerçekleşmesine rağmen, Eren tereddüt ettiğini anımsadı. Mikasa'nın onu sevmediğini biliyordu. Fakat siyah saçlı kız dudaklarını aralayıp parmaklarını yüzünde ve boynunda gezdirmeye başladığında hiçbir şeyin önemi kalmamıştı. Kalbinin göğsünden fırlayacakmış gibi attığını hatırlıyordu Eren. Ve sürekli daha fazlasını istediğini, bunun bir rüya olmasından korktuğunu.

Ama o karanlık salonda, Mikasa onu gerçekten öpmüştü ve bu kaçınılmaz bir hataydı.

Eren, kızın dudaklarının ne kadar yumuşak ve nazik olduğunu asla unutamayacağını düşündü. Boğuk nefesleri yüzüne çarparken yaşadığı heyecanı bir daha asla hissedemeyecekti.

Mutfağa girip kadehlere şarap doldururken, Mikasa'nın gözlerindeki bakışları düşünmüş ve bunun yanlış olduğunu anlamıştı. Mikasa, Armin'in hayalini kurmuş, onu yanında istemişti yıllardır. Başkasını değil.

Bu yüzden, eski Eren olmalıydı tekrar. Mikasa ve Armin'in düğün şahidi olmak isteyen Eren.

Bunu fark ettiğinde, koltuğun diğer ucuna oturmuş ve hafifçe sızlayan dudaklarını görmezden gelmeye çalışmıştı. Mikasa'nın çekip gitmesi, bir daha da kendisi ile konuşmaması yapılacak en doğru şeydi Eren'e göre.

Ama öyle olmamıştı. Mikasa ona sarılmış, teşekkür etmiş ve ağlarken, Eren'in saçlarını okşamıştı. Gözyaşları, Mikasa için duyduğu sevgi yüzünden dakikalarca dinmemişti. Onun ne kadar güzel, ne kadar kusursuz bir tanrıça olduğunun hep farkındaydı Eren. Fakat asla ona sahip olamayacağını bilmek, sonu gelmez bir hüzne boğmuştu esmer çocuğu.

Uyuyakaldığında, Mikasa üstünü örtmüş ve sonra da gitmiş olmalıydı. Bir not bırakmamış, Eren'e veda etmemişti. Öylece yok olmuştu sadece.

Eren yeşil gözlerini ovuşturdu. Kızarmış olduklarını düşündü çünkü inceden acıyorlardı.

Bir süre, koltukta öylece oturup Mikasa'yı düşündü. Gülümserken, ona sarılırken ya da öperken. Siyah saçlarını okşarken ve elini tutarken. Asla sahip olamayacağını bile bile sevmişti Mikasa'yı o. Ne olursa olsun, Armin'e aşık olduğunu her gün dile getirmesine rağmen sevmişti. Kendini hazırlamış olması gerekirdi, bu yüzden kalbinin bu kadar acımasına anlam veremiyordu.

Sonra Eren aniden, telefonunun bildirim ışığının yanıp söndüğünü fark etti. Yavaş hareketlerle sehpanın üzerindeki telefonu aldı ve kilidi açıp, chatroom'a girdi.

Mesajın kimden olduğunu gördüğünde kaşlarını çatıp yüzünü buruşturdu, ama okudukça...

...telefonun saatine baktı. Hala vakti vardı fakat hızlı olması gerekiyordu.

Ve... Bunu gerçekten yapacak mıydı?

Mikasa'ya bunu yapmayı hak ediyor muydu?

Eren, kızı yeterince sevdiğinden nasıl emin olabilirdi? Kendi sevgisini ölçemezdi.

Sonra anladı ve yüzüne hüzünlü bir gülümseme yerleşti Eren'in. Sorusunun cevabı, mesajı okurken çoktan kesinleşmişti.

Eğer bunu karar vermişse, Eren Mikasa'yı daha fazla seviyor olamazdı.

rewrite the stars Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin