×11×

532 199 396
                                    

Şarkı:

Nancy Ajram / Bel Sodra

°°°

Keyifli Okumalar..

°°°

Murat Ali Ersan'ın Mavide Kalanlar adlı eserini okuduğum zaman altını çizdiğim bir yer vardı.
"Olmam gereken yerden çok uzağım
Belki de yoruldum, bilmiyorum
Öyle karışık,
Öyle yabancıyım ki,
Bu aralar kendime bile gelemiyorum.."

Kitabın bu satırları şuan tam olarak yaşadığım an'ı anlatıyordu sanki.. Gerçekten öyle karışık ve öyle kendime yabancıydım ki şu an.. Olmam gereken yer tam olarak neresi onu bile bilemeyecek bir haldeydim. Bu kitabı Mostafa ile ilgili ilk konuştuğum gün Canan vermişti. Kitabı bana uzatıp 'Sadece oku' demişti. Elime kitabı almıştım ve o gece okuyup bitirmiştim.. Bilmiyorum ama o an kitabın tam olarak bu kısmını okuduğum zaman tam olarak şunu sormuştum kendime "Bir insan nasıl bu kadar kaybolur?" Hayatım boyunca okuduğum satırların yazarlarının bunları ne düşünerek, neler yaşayarak yazdığını düşünüp dururdum. Ama sonuç olarak okuduğum satırlarda kendi düşüncelerimi ve yaşadıklarımı karşıma çıkarır ve satırları kendimle bütünleştirirdim. Ben buydum çünkü. Satırlardan anlamaz sadece okur ve o satırlardan kendimi çıkarırdım. Bu durumda tam olarak şuan böyle idi.

Ilk aitlik duygusunu herhalde annem vefat ettiğinde babam evde yemek olmadığını söylediği zaman yaptığım daha doğrusu yapmaya çalıştığım ilk yemekle hissettim. Burası gerçekten benim olmam gereken yer dedim. Daha sonra ise babam vefat edince dayım ve yengem, amcam ve yengem, teyzem ve eniştem, sırasıyla bunların evlerinde hissettim. Birer sene arayla sırasıyla onlarda kalıyordum. En son amcam beni karşısına alıp ait olduğumu düşündüğüm yerin neresi olduğunu sormuştu. Ona bakıp dayım demiştim. Dayım ve yengemin bir çocukları olmamıştı ve bana anne baba olmuşlardı. Bunu iliklerime kadar hissettirmişlerdi. O günden sonra temelli olarak onlarla birlikte yaşamaya başlamıştım.

Dayım bir emniyet mensubu idi. Sivil olarak çalışıyordu. Yengem ise ev hanımıydı. Dayım ne kadar atletik biri ise yengemde o kadar bakımlı biriydi. Ikisi bir elmanın iki yarımı gibiydiler. Yengemin koyu mavi gözlerine tezat olan açık kahve tonlarında gözlere sahip idi dayım. Bence ikiside birbirine tezat iki kişiydiler. Ancak bir şekilde hep birbirlerini tamamlıyorlardı. Tıpkı annem ve babam gibi..

Dayım bir akşam eve geldi. O sırada yengem ve bende mutfakta akşam yemeğini hazırlıyorduk.
O zamanlar sanırım on iki on üç yaşlarındaydım. Dayım elinden tuttuğu kocaman koyu kahve gözlü, küçük narin burunlu, simsiyah upuzun saçları olan bir kız çocuğu ve kucağında iki yaşlarında açık kahve saçlara sahip bir oğlan çocuğu ile mutfağa geldi. Yengem ve ben şokla dayıma bakakalmıştık. Yengem panik halinde "Bey bu çocuklar kim" dedi. Hareket edip dayımın kucağındaki oğlan çocuğunu kendi kucağına aldı. Dayım elinden tuttuğu kız çocuğu ile yengemin sorusuna cevap vermeden salona geçti. Yengemde arkasından. Ben ise ocakta bulunan yemeklerin altını kapatıp salona geçtim.

Yaşımdan olgun olduğumu hep söyleyen bir çevrem vardı. Ancak şuan nasıl davranmam gerektiğini bilemiyordum. Dayım sakin sakin yengem ve bana olan biteni anlatıyordu. O anlattıkça yengem "Vah yavrularım" diyerek kız ve oğlan çocuğuna bakıyordu. Bir yandan da ağlamayı unutmuyordu tabii..

Bu kız ve oğlan çocuğunun annesi kötü biri imiş ve onları babasına bırakıp gitmiş. Daha doğrusu başka bir adamla evlenmiş. Babaları ise çocukları sürekli dövüp duruyormuş. Kızın sırtında ve kalçalarında izler görmüş dayımlar. Şu küçük yavrucak olan oğlan çocuğunu ise bugün dışarıda ağladığı için dövmüş. Iki yaşında bulunan çocuk ağlamayacak da ne yapacak Allah aşkına iki yaşında daha! Anneleri onlara bakması için babasına para gönderiyormuş ancak babaları o parayı çocuklara harcamak yerine onları dövüyor aç bırakıyor ve onlara türlü eziyetler ediyormuş. Parayı ise kendisi yiyormuş. Yengem bunu duyunca geberip gidesice demişti. Sanırım onun dilinde bu küfür oluyordu..

BEYDA   "Tehlikeli Çöl" (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin