×12×

502 194 188
                                    

°°°

Keyifli Okumalar..

°°°

Bazen insan sorgusuz, sualsiz bazı şeyleri zamana bırakır. Zamanla bazı şeylerin değişeceğine inanır. Insan bilir ki çünkü, zaman her şeye en güzel, en özel ilaçtır..

Zaman öyle güzel işler ki, insan kendini ne zaman bir çıkmazın içinde bulsa, aynı zamanda o çıkmazdan çıktığını da görür. Ne zaman bir sorunla karşılaşmış olursa olsun insan, o sorun kendini zamana yayarak sonuca varır..

Işte zaman öyle güzel, öyle özeldir insanoğlu için.. Ama insan bunun farkına varamaz. Tıpkı diğer her şeyin farkına varamadığı gibi..

●○●

Yürüdüğüm yol bitmişti de, benim kafamda olan bitenler bitmemişti. Öylece biten yola baktım bir müddet. Insanoğlu da tıpkı bu biten yol gibi değil miydi? Bir müddet dayanıyordu önüne çıkan her bir soruna, her bir derde. Sonra ise belki düşünmekten, belki de hissetmekten yorgun düşüyordu da bitiyordu. Yavaş yavaş, acıta acıta.. Tıpkı zaman gibi, tıpkı bir yara izi gibi..

Biten yolu sırtıma alıp, geldiğim yöne doğru yürümeye başladım. Belirli bir tempo ile yürüyordum.
Öylece.
Kimsesizce.
Sessizce.
Düşüncelerimle.
Kaybettiklerimle.
Kazandıklarımla.
Her şeyi sırtıma yükleyip yürüyordum. Ne sırtımda birikenler benimle bütünleşiyordu, ne de sırtımda birikenler benden geçiyordu. Öylece orada kendilerine yer yapmışlardı ve orada duruyorlardı.

Insan ne kadar düşünürse düşünsün bazı şeylere çare bulamıyordu. Özellikle de kalbi ve mantığı arasında kalmışsa kişi...

Çünkü kalp soyut delillerle hareket etmeyi seviyordu. Mantık ise tamamen somut delillerle hareket etmeyi seviyordu. Işte bu yüzden, bu birbirine tezat iki şey arasında kalmak insana ölüm gibi geliyordu. Ne kadar düşünürse düşünsün, ne kadar tartarsa tartsın karar vermek hem zor oluyor hem de acı veriyordu.

Bugün tam beş gün olmuştu. Beş gün önce buraya yani Türkiye'ye gelmiştik Canan ile. Havaalanında bizi yolcu edenler arasında O yoktu. Hiç gelmemişti. Gideceğimizi duymuş ancak duymamış gibi yapmıştı. Kırgın mıydım O'na? Kızgın mıydım yoksa? Bilemiyordum. Ben bu aralar hiçbir şeyi bilmiyordum. O malum günden tam olarak ise sekiz gün geçmişti. Ancak o gün sadece bir kere Mahla ile o konuyu konuşmuştuk ve bir daha o konu açılmamıştı. Canan iki defa yani o malum günden sonra ki ikinci gün açmak istemiş ''uykum var" deyip susturmuştum. Ikincisi ise buraya geldiğimiz gün akşam açmak istemişti ve ben gene "yorgunum daha sonra" deyip susturmuştum Canan'ı. Neden susturduğum hakkında bir fikre sahip değildim. Galiba ben kendimle çelişmekten ne zaman vazgeçersem o zaman bu konuyu konuşabilecektim.

Evin yoluna az bir şey kalmıştı. Dinlenmek için kaldırıma oturdum. Elimde bulunan su şişesini açtım ve neredeyse yarısını bitirdim. Dudaklarımı elimin tersiyle silip su şişesinin kapağını kapattım.

Aslında ben böyle biri değildim. Insanlarla konuşmayı fazla sevmezdim evet ama genel olarak biriyle bir derdim varsa karşısına geçip rahat bir şekilde ona bu durumu anlatabilirdim. Ya da ben böyle kendi içinde çelişen bir insan olmadım hiç. Mantığımın her dediğine kalbimde katılırdı bugüne kadar ve yahut tam tersi olurdu. Ancak ikiside mutlaka birbirini tutardı. Ama şimdi olmuyordu. Bu konuda ikiside birbirine tamamen zıt olan şeyleri kendilerince dillendiriyorlardı.

Kalbim, O'na git. O da senin hissettiklerini hissediyor. O da senin gibi korkuyor ama korktuğu kadar da senden hoşlanıyor, diyordu.

Mantığım ise, ne sen O'na göre birisin, ne de O sana göre biri. Biriniz beyda iken biriniz okyanus ve okyanusla beyda'nın birleşmesi imkansız. Birleşirse de ardında çamur bırakır. Siz farklısınız ve bu şey sizi yorduğu kadar da canınızı yakar. O yüzden olmaz, diyordu.

BEYDA   "Tehlikeli Çöl" (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin