2.6

492 41 21
                                    

"Take me back to the night we met..."





Dudaklarıma hafif bir nemlendirici sürdüm ve maskara ile dolgunlaştırdığım kirpiklerime de bir bakış atarak odamdan çıktım. Kapının önüne geldiğimde ayakkabımı ve montumu da giyerek çantamı aldım ve dışarı çıktım.

Umut ile buluşacaktık ve gideceğim yer evime yürüme mesafesiyle yakın olduğundan hızlı hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.

Sözleştiğimiz mekana girdiğimde yüzüme vuran sıcakla derin bir nefes aldım. Sıcak iyi gelmişti.

Etrafa kısa bir göz gezdirdikten sonra Umut'un köşede bir masada oturduğunu görünce oraya doğru yöneldim. "Selam."

Sesimi duyunca başını telefondan kaldırıp gülümsedi. "Selam."

Bir süre hiçbir şey söylemedim ve montumu, çantamı sandalyeye asarak ellerimi birbirine kenetledim. Umut garsonu eliyle çağırdığında siparişlerimizi verdik.

İkimiz de birer Americano söylemiştik.

"Dersler nasıl gidiyor?" Dakikalar sonra bana sorduğu soruyla dudaklarımı araladım.

"Şu anlık bir sorun yok. Netlerim de fena sayılmaz."

Başını salladı. "Umarım istediğin neyse o olur."

"Umarım."

Kahvelerimiz geldiğinde sıcak bardağa soğuktan kızarmış ellerimle adeta sarıldım. Soğukta donmuştum resmen.

"Ellerin kıpkırmızı olmuş." diyerek bir anda iki elimi de sıcak avuçlarına aldı. Sonra yaptığı şeyi idrak etmiş gibi yavaşça elilerimi bıraktı ve utangaç bir gülümseme attı.

"Ben özür dilerim, sadece bir kız kardeşim var ve ondan dolayı alışkanlık işte. O da çok üşür."

Bir an yüzü düştü. "Yani üşürdü."

Çekinsem de merakıma yenik düştüm. "Nasıl yani?" Korktuğum cevabın geleceğini biliyordum ve buna rağmen aptallık edip sormuştum. Sorduğum an pişman olduğum sorunun cevabını gözlerinde gördüğümde kendimden utandım.

"Geçen yıl, kanserden kaybettik onu. Yaşasa senden bir yaş küçük olacaktı işte."

Ve kalbim sıkıştı.

"Ben çok... Çok üzgünüm. Yani ne denir ki?" Ellerimi nereye koyacağımı bilemeyerek hareket ettirirken sağ elimi onun sol eline değdirdiğimde gözlerim büyüdü ve kalakaldım.

Sonra ateşe değmiş gibi elimi çekerken, yanaklarımın kızardığına emindim.

"Sorun değil." dedi buruk bir gülümsemeyle. Ama sorundu işte. Kardeşim yoktu ama en az anne baba kadar, belki de daha fazla yer kapladığına emindim.

Bir kardeşim olsaydı onun elini bırakmazdım bile.

Ama o, istemeden de olsa veda etmişti ve bu çok... Çok zordu. Ellerini ısıttığı o kız, şu an buz gibi bir bedene sahip mezarında yatıyordu.











Kırmızı || TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin