2.3

506 53 11
                                    


Karanlıktan korkardık ve karanlıktan korkmamız gerektiği söylenirdi. Oysa biz karanlığın içinden gelecek o yaratıklardan korkardık ama kimse bunu göz önünde bulundurmazdı. İnsanlar aydınlıkta yaşayan o canavarların kendisi olduğunun farkında bile değildi. Asıl zarar verenin, yakıp yıkanın kendileri oldukları, akıllarının ucundan dahi geçmezken kaç can yakmışlardı, kendileri bile bilmezdi.

Asıl acı veren karanlıktan gelenler değildi, aydınlıktakilerdi. Eğer öyle olsaydı, gece uyumazdık, ya da huzurlu zamanlarımızı o zaman geçiremezdik. Şayet gündüz tehlikeli olmasa, bütün gün ayakta dolanıp durmazdık. Eğer tehlikeli olan karanlık olsaydı, gündüz yaşadıklarımız gece kabuslarımıza sebep olmazdı.

Acı karanlıkta doğsaydı eğer, insanlar doğruyu söylemiş olurdu. Ve hepimizin de bildiği gibi... İnsanlar yalan söylerdi.



Günlüğüme yazdığım yazının son cümlesini de tamamladıktan sonra, kalemimin kapağını kapatarak kenara koydum ve bir süre yazdığım şeylere baktım. Dalıp gitmiştim. Sanki zaman durmuş gibiydi benim için ve bu iyiydi.

Zamanın akışı, özlemek demekti.

Ve ben özlem çekmekten çok yorulmuştum.

Kendimi toparlamaya çalışırken gözlerimi kapatıp açtım. Nefesimi seslice vererek ayağa kalkarak banyoya girdim.

Duş aldıktan sonra havluyu bedenime sararken, duşa kabinin içinde başımı cama yaslayarak gözümden akan yaşlarla sessizce hıçkırdım.

O kadar yorgundum ki...

Biraz, sadece biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı.

Nasıl bir ruhsal çöküntünün ortasına yuvarlanmıştım, bilmiyorum ama nefes alırken bile göğüs kafesimin kemikleri kalbime batıyordu sanki.

Neden böyle hissediyordum?

Yeniden alevlenen duygularım mı buna sebep olmuştu yoksa fazla ders çalışmaktan mı yorgundum?

Yoksa her zor dönemde olduğu gibi babamın eksikliği mi nefesimi kesiyordu?

Neydi bu hissettiğim?

Duştan çıkarak hazırlandım ve evden çıkarak kütüphaneye yol aldım. Saçlarım hâlâ nemli sayılırdı, umarım hastalanmazdım. Bu dönemde yaşayabileceğim en saçma şey olabilirdi.

Annem henüz uyuduğu için saçımı kurutmamıştım ve ben çıkarkan annem yeni uyanmıştı fakat benim beklemeye zamanım yoktu, kütüphaneler hemen doluyordu.

Kütüphaneye vardığımda, saat sekizi biraz geçiyordu ve zaten yeni açılmıştı. Hemen bomboş kütüphanedeki en iyi yere kuruldum ve çalışmaya başladım.

Yaklaşık on dakikaya kütüphane neredeyse dolmuştu. İnsanlar deli gibi ders çalışıyordu.

Sınava az kalmıştı.

Kafamı etrafta dolaştırırken, gözlerim çaprazımdaki masaya takıldığında gördüğüm yüzlerle neredeyse çığlık atarak bağırmanın eşiğine gelmiştim.

Neden her yerde bu ikisini görmek zorundaydım? Neden?

Umursamamaya çalışarak dersime odaklandım ve soruları çözmeye çalıştım.

İki saat kadar çalıştıktan sonra her yerimin tutulduğunu hissederek dışarıya hava almak adına çıkarken markete gidip kendime birkaç şey almam gerektiğinin farkındaydım.

"Elvina!" Adımı o çok etkilendiğim sesten duyduğum an sinirle aynı zamanda gereksiz bir heyecanla gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alarak arkama döndüm.

"Hm?" Gülümseyerek yaklaştığında bir adım geri atarak yüzüne sorgularcasına bakmaya devam ettim.

"Beraber bir kahve içebilir miyiz?"

Ne?

Kırmızı || TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin