20

3.4K 425 321
                                    

İyi okumalar⭐️

Hava oldukça kapalıydı ve boğucu bir sıcak vardı. Ya da öyle hissediyordu Jinae, içindeki ateş oldukça terletiyordu kendisini. Kahvaltı masasında otururken yaptığı tek şey masaya bakmaktı. Junwoo'nun ısrarlarına rağmen ağzına tek lokma atamamıştı. Yutamıyordu bile. Junwoo da oldukça endişeli olsa da Jinae'yi daha fazla endişelendirmemek için sakin kalmaya çalışıyordu. Saat dokuza gelmesine rağmen Insung ortalıkta yoktu ve haber bile vermemişti. Jinae ara sıra saniyeliğine telefonunu açıp gelen bir şey var mı diye bakıyor, hayal kırıklığı ile geri kapatıyordu.

"Baba, Kookie nerede?" Kahvaltı masasında oturup gergin iki büyüğü seyrederken dayanamayıp sormuştu küçük kız. Junwoo yüz ifadesini düzeltip gülümsedi.

"Arkadaşına gitti tatlım, bir süre orada kalacak." Danbi dudağını büzüştürdü.

"Ama bir süre çok fazla. Özledim ben şimdiden." Küçük kız elindeki oyuncağına daha sıkı sarılmıştı. Jungkook ona bu oyuncağı bir sene önce lunaparktaki oyuncaklardan birinde kazanmıştı. Danbi elindeki ördeğe Bay Kookie ismini koymuştu ve Jungkook yokken onunla uyuyordu.

"Üzülme Bi, gelecek yakında." Babasını kızına göz kırptı. "Hadi bakalım masayı kaldırmama yardım et." Danbi Bay Kookie'yi sandalyesine oturttuktan sonra babasıyla beraber masadakileri tezgaha taşıdı.

Jinae ise hala eli çenesinin altında karşısındaki pencereden dışarı bakıyordu. Sıkıntılı ve sesli nefesler veriyordu. Dayanamıyordu, oturmak ve sadece beklemek ölüm gibi geliyordu.

Yaklaşık bir saat daha geçtiğinde kızıl saçlı kadın dayanamadı ve ayaklandı. Junwoo Jinae'nin toparlandığını ve hırkasına uzandığını görünce önünde durup omzuna yavaşça dokundu.

"Dayanamıyorum Junwoo."

"Jinae Insung'a söz verdim. Buradan çıkmamalısın. Beni zor durumda bırakma, lütfen." Jinae bir elini beline, bir elini başına koydu.

"Meraktan öleceğim. Ya bir şey olduysa? Gelmediklerine göre..." Jinae gerisini getirmek istemedi. Düşünmek bile istemiyordu zaten. Kim bilir şu an orada neler oluyordu lakin o bilmiyordu. Tek yaptığı oturmak ve sızlanmaktı ki bu onun sinirlerini çok bozuyordu.

"Benim oraya gitmem gerekiyor Junwoo."

"Nereye gitmen gerektiğini bile bilmiyorsun Jinae."

"Bulurum ben bir şekil-" Jinae'nin konuşmasını yarıda bölen şey zil sesi oldu. Junwoo kimseyi beklemediği için kaşları çattı, ardından da sessiz adımlarla kapıya yürüdü. Delikten baktığında gördüğü kişiyle kapıyı açtı. Hoseok kapı açılır açılmaz son kez arkasına bakıp içeri girdi. Hızlı davranıyordu ve endişesi belli oluyordu.

"Ne oldu Hoseok?" Junwoo genç adamın gergin oluşunu gördüğünde sordu.

"Kapınızın önünde örgütten birileri vardı." Junwoo endişeden gözlerini büyütmüştü. Jinae duyduğu şeyle dudağını ısırdı.

"Neden buradalar ki?"

"Ş-şey Jungkook'u soruyorlardı." İyice kafası karışan Junwoo elini ensesine attı ve derin bir düşünce seline kapıldı.

"Jungkook?" Junwoo sorduğunda Hoseok gözlerini evde sağda solda gezdirdi bir süre. Junwoo'nun bilmediğini bildiğinden gerilerek konuşuyordu. "Hoseok cevap ver! Neden Jungkook'u sorsunlar?"

"Nerede olduğunu soruyorlar. Ulaşamıyorlarmış." Junwoo Hoseok'un dediğindeki anlamı çıkarmaya çalışırken Jinae öne atıldı.

"Y-yoksa?" Kadının sesi boğuk çıkmıştı istemsizce. Düşündüğü şey gerçekse kafayı yerdi.

can't see my reflection in your eyes |jikook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin