24

2.7K 365 99
                                    

İyi okumalar⭐️

Jungkook yaklaşık yarım saatir yoldaydı. Yola odaklanması ve dikkatli olması gerekiyordu lakin aklı sürekli Jimin'deydi. Şu an ne yaptığını, nasıl hissettiğini merak ediyordu. Korkuyor muydu, çıkmak istiyor muydu oradan? Düşünüp duruyordu bunları. Minhyuk koşuşturarak yanına geldiğinde Jimin'in uyutulmuş olduğunu söylemişti. Henüz dokunmamışlardı, canını yakmamışlardı ama vakti gelecekti ve Jungkook bunun Jimin'e hasar vereceğini çok iyi biliyordu. Onu oradan fiziksel ve zihinsel hasar almadan kurtarmak istiyordu. Insung'un verdiği adrese de sorgulamadan gitme nedeni buydu. Minhyuk'un yakıp yıkmak kelimelerini kullanması bile umrunda olmamıştı. O binayı onların başına göçmüş halde olmasını hiç bu kadar gönülden istememişti ve yakıp yıkmak şu an tam olarak görmek istediği bir şeydi.

Motoru durdurduğunda etrafına baktı ve cebindeki adresin yazılı olduğu kağıdı cebinden çıkardı. Tam anlamıyla olması gereken yerdeydi. Motoru kenara park ettiğinde indi ve terk edilmiş binalar arasında yürüdü. Çok eski bir yere benziyordu, binalar neredeyse yıkılmak üzereydi. Jungkook biraz daha yürüdüğünde aralarında ötekilere göre daha sağlam bir bina gördü. Adımlarını oraya yönlendirmişti, sonrasında ise birkaç fısıltı duymuştu. O kadar yakından gelmişti ki anında arkasını dönmüştü lakin arkasında kimse yoktu. Kafası karışmış bir halde önüne döndüğünde önünde bir adam görmüştü. Jungkook az önce orada olmayan adamı birden görünce afalladı lakin bozuntuya vermedi. Geldiği bu yer oldukça ürkütücüydü ve Insung'un burada yaşayan kişilerle ne gibi bir ilişkisi olduğunu merak etti. Adam Jungkook'u baştan aşağı süzdü ve kaşlarını çattı.

"Ne istiyorsun?" Adam oldukça sert konuştuğunda Jungkook omuzlarını kaldırdı ve aynı bakışları attı adama.

"Park Insung gönderdi." Jungkook karşısındaki adamın yüz ifadesindeki o değişimi nasıl tanımlardı bilmiyordu. Hem şaşırmış, hem ürkmüş, hem de sevinmişti sanki. Adam bir anda arkasına döndü ve binanın içine baktı. Jungkook o an binanın içinde bir sürü kişi olduğunu ve konuşmayı dinlediklerini gördü. Herkes birbirine bakıyordu.

"Neden gönderdi seni?" Adam hevesle sormuştu sorusunu. Jungkook'un kaşları iyice çatılmıştı.

"Örgüt tarafından yakalandı ve size gelmemi istedi. Dedi ki... yakıp yıksınlar ama öldürmesinler." Jungkook elini ensesine atıp adamın cevabını bekledi.

"Hadi ama öldürmeyince bir eğlencesi mi kalıyor?" Adam alayla konuştuğunda Jungkook Tanrı'dan sabır dilenir gibi bir nefes verdi ve adamın üstüne yürüdü.

"Gülecek bir durum mu var?" Jungkook sinirle konuştuğunda adam şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

"Sakin ol dostum. Bana bulaşmak istemezsin. Tanrı'na dua et seni Insung göndermiş yoksa şimdi-"

"Şimdi ne?" Jungkook ve adam aynı anda birbirine yürüdüğünde orta yaşlı bir kadın binadan çıktı ve ikisini de göğsünden itip uzaklaştırdı.

"Hyun ne yapıyorsun? Onun dediğini yapalım. Kavga etmeye vaktin yok, bunu oraya gittiğinde bol bol yapacaksın zaten. İşimizi halledelim ve evimize gidelim. Bu son şansımız." Kadın adamı sakinleştirdiğinde adam kızgın bakışları Jungkook'un üzerindeyken geriledi. Kadın da Jungkook'a baktı ve başıyla gelmesini işaret etti. Jungkook onları takip etti ve evin içine girdi. Evin içi inanılmaz derecede kasvetliydi. Kesinlikle ortamdan kaynaklanmıyordu. Geniş ve ferah bir evdi lakin boğuluyor gibiydi Jungkook. Kadın Jungkook ile yalnız kalmak istediğini söylediğinde herkes odayı terk edip ikisini yalnız bıraktı.

"Ee nerede bu örgüt?" Kadın heyecanla sorduğunda Jungkook kadından kağıt ve kalem istedi. Adresi yazdı ve kadına uzattı.

"Ne zama-"

can't see my reflection in your eyes |jikook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin