07

4K 502 192
                                    

görsele dikkat edin🥰

Düşüncelerimiz ne kadar da değişkendi, asla kararlı değildik. Bir düşündüğümüzü öteki tutmuyordu ya da bir dakikalık bir durum, düşündüğümüzü tersine çeviriyordu. Çok değişkendik, aşırı dengesizdik. Etrafımızdaki birine dedik belki de dengesiz olduğunu ama hepimiz öyleydik. Nefret ettiğimiz birinin bize bir gülüşüne yumuşadık, kavgalı olduğumuz ve asla barışmayacağımızı dediğimiz birinin bir özrüne yelkenleri indirdik.

Kendimize söz geçiremedik, teslim olduk. Her teslim oluşumuzda kendimizden bir şey kaybettik, her kaybedişimizde yeni bir benlik kazandık.

Jimin belki de her gün yeni kendisiyle tanışıyordu, her gün yılanın derisini atıp kendini yenilemesi gibi yenileniyordu. Etrafına daha fazla açılmasının üzerinden çok vakit geçmemiş olsa da kendindeki bariz değişikliğin farkındaydı. Artık belirli insanlarla göz temasından korkmuyordu, kendisiyle konuşulması onu tedirgin etmiyor, aksine memnun ediyordu. Yıllardır süren yok sayılmadan sonra bu insanların onunla ilgilenmesi hoşuna gidiyordu. Atlamaması gereken bir durum da en çok bugünkü değişimini sevmesiydi. Bugün kendinde biraz da olsa bir değişiklik yaratmıştı. Önyargılarını hafifletmesi gerektiğini ve her insanın bir olmadığı bilincine varmıştı. İnsanlar tehlikeli ve güvenilmezdi, önyargı uzak durması için kurduğu bir bariyerdi ama yapmaması gerekiyordu. Belki de nötr olmayı öğrenmenin vakti gelmişti.

Jungkook ile geçirdiği birkaç saat, onun dilinden dökülen sözler, hissettikleri, Jimin'e onu tanımadan yargılamasının yanlışlığını anlamasını sağlamıştı. Jimin kendinden parçalar gördükçe buruk gülümsemelerini vermişti büyük gözlü çocuğa.

İnsanların birbirinden farkı yoktu. Hepimiz yaşadıklarımızla kendi benliğimizi oluşturuyorduk ve bazılarımız hayatta pek şanslı olmuyordu. Kendimizi korumaya çalışırken ya da başımıza gelenlerin tekrarlanması korkusuyla kendimizi savunmaya çalışırken sivri ve yırtıcı oluyorduk. Kim kızabilirdi ki kendini koruyan bir insana? Hepimiz acılarımızı kalbimize gömmüş bir şekilde yaşamaya çalışıyor, üstünü kapattığımız acıların hala içimizde olduğunun bilinciyle devam etmeye çalışıyorduk.

Bu ortaklıklar bizi birbirimize bağlıyordu. Her ne kadar birbirlerine tam olarak açılmamış olsalar da Jimin Jungkook'a haddinden fazla yakın hissetmişti. Onunla konuşmak, bir anı paylaşmak hoşuna gitmişti.

"Bay Park seni aramaya başlamadan kalksak iyi olacak." Tabi güzel anların hepsi bitmek zorundaydı. Sıkıntılı bir iç çekişle ayağa kalktı. İndikleri kayalardan geri çıktılar.

"Eve nasıl gideceğini biliyor musun?" Jimin hafızasını zorlamaya çalışsa da pek hatırlayamadı. Kafasını olumsuz şekilde salladı.

"Evlerimiz yakın zaten, belirli bir yerde ineriz seninle yürürüm." Jimin gülümseyerek başını salladı. Jungkook'a biraz fazla bakmıştı sanki. "Ne bakıyorsun öyle? Bari evine sağlam bırakayım da Bay Park gözümü oymasın."

"Sırf o yüzden yani." Otobüse bindiklerinde Jungkook ikisinin parasını da ödedi. İnecekleri yere kadar izledikleri dizilerden konuştular. Hatta Jungkook'tan birkaç tane öneri bile aldı. Eve gidip hemen izlemek için sabırsızlanmıştı. Yolda beraber yürürlerken de daha çok sessizdiler. Jimin evini uzaktan da olsa görünce duraksadı. Jungkook'a dönüp onu durdurmak için elini göğsü ve omzu arasındaki yere koydu.

"Burdan sonrasını sadece ben gitsem iyi olur. Seni görmesinler." Jimin eve gittiğinde yiyeceği lafları hesaplamaya başlamıştı bile. Jungkook başını salladı.

"Peki. O zaman yarın görüşürüz." Dudakları yukarı kıvrılmıştı. Jimin de aynı şekilde güldü. Jungkook tam arkasını dönecekken durdurdu.

can't see my reflection in your eyes |jikook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin