"Gündüz haberlerinden merhaba! Güne yine bir acıyla başlıyoruz maalesef... Dün gece bir ceset daha bulundu. Ceset, diğer bütün cesetler gibi çürümüş bir halde olduğu söyleniyor. Üzerinden çıkan kimliğe göre ceset, kırk yedi yaşında bir adama ait. Ailesine sabit diliyoruz ve tekrardan hava kararınca dışarı çıkmamanız konusun-"
Jin kapattı televizyonu hızla. Daha fazla dinlemek istememişti. Dudaklarını yalayıp hafifçe yutkundu. Bıkmıştı böyle haberlerden. Ona sadece üzüntü veriyorlardı. Geçmişi hatırlıyordu Jin ve bir hüzün kaplıyordu sonra onu. Bir anda tüm güzel duyguları bir köşeye atabileceği kadar büyük bir hüzündü bu.
Saate bakıp hızlıca çantasını aldı. İşe gitmek için evden çıktı. Birkaç adım attı koca şehirde. Herkesin işi varmış gibiydi. Koşturanlar, bağıranlar, kızanlar... Sanki herkes çok önemli bir şey yapıyormuş gibiydi. Fakat biliyordu Jin. Kimse gerçekten düzgün bir şey yapmıyordu. Bunu en iyi o bilirdi.
Yürümeye devam etti. Kalabalığın içinden geçti hızla. Adımları ne kadar sert olursa, o kadar sertleşeceğine inanıyordu kalbi. Fakat biliyordu ki, içindeki acı hiç sönmeyecekti. Göz yaşları kalbini ıslatarak yumuşatmaya devam edecekti.
"Günaydın, doktor bey!"
Jin, sıyrıldı düşüncelerinden ve gülümsedi yardımcısına. Rol yeteneğinin mükemmel olduğunu, çok önceden anlamıştı. Üzgün olsa bile kimseye fark ettirmemişti şimdiye kadar.
"Psikologlara 'doktor' dersen, doktorlar tarafından linç edilebilirsin, Kwang Soo."
Kwang Soo kıkırdadı. Her zaman bu konuşmayı yapıyorlardı fakat Kwang Soo asla vazgeçmiyordu. Jin'e 'doktor' kelimesi gerçekten çok yakışıyordu çünkü.
"Bugün kimler gelecek?" derken masasına doğru ilerledi, Jin. Çantasını yere bırakıp oturdu sandalyesine. O çantasından not defterini ve kalemini çıkardı. Kalemi dikkatle masanın üstüne koyduktan sonra iyice yerleşti masasına.
"Dünkülerin aynıları..." dedi Kwang Soo sıkılmış bir şekilde. "Güzel kızların psikolojisi bozulmuyor galiba, doktor bey."
Jin kıkırdadı. Kwang Soo da gülerken, kapı çalındı. Bir kız kafasını içeri doğru uzattığında, Kwang Soo'nun gözleri açıldı.
"Seokjin Bey?" diye sorarcasına konuştu kısa saçlı, sarışın kız. Kwang Soo gözlerini kırpıştırırken, "O keşke ben olsaydım " diye söylendi. Jin, Kwang Soo'nun yüz ifadelerine gülmemek için kendini sıkarken konuştu.
"Benim, buyrun?"
Kızın gülümsemesi genişledi ve içeri girdi. Elindeki kağıdı uzatıp koltuklardan birine oturdu.
"Mesainiz dörtte bittiği için ve tüm gün dolu olduğunuz için torpil kullanmak zorunda kaldım." dedikten sonra doktor bey kızmasın diye şirince sırıttı. Kwang Soo ağzı yarım metre açılmış bir şekilde kıza bakarken, Jin konuştu.
"Akşamları dışarı çıkabilseydik, elbette ki mesaim dörtte bitmezdi." dedikten sonra kızın verdiği kağıda baktı. "Soyeon Hanım?"
Soyeon kafasını hızla salladı. Jin, Kwang Soo'ya dışarı çıkması için kafasıyla işaret etti. Kwang Soo ise yalvarırcasına Jin'e baktı. Biraz daha bu güzel kızla zaman geçirmek istiyordu. Jin ise gözlerini kocaman açıp tekrar gitmesi için işaret etti. Kwang Soo yüzünü buruştururken, Soyeon'a dönüp gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CREATURA -TAEJIN-
FanfictionMors Certa, Vita İncerta. [Ölüm kesindir, Hayat değil.] * Kitap @justtaejinn 'e ithafendir 💜 * [TAMAMLANDI] * Angst sahneler içerir. *