🎲🎲XV. BALTALI MELEK

80 48 9
                                    

Porz uçurumdan aşağı düşerken gözlerini kapadı. Elis'in yüzü gözünde canlanmaya başladı, onu düşünürken gülümsüyordu. Sırtı olağanüstü acımaya başlayarak Porz'ın gözlerini açıp bağırmasına neden oldu. Canı hiç bu kadar yanmamış, bağırıyor ve gözlerinden yaşlar geliyordu. Bağırarak acıdan dişlerini sıkmışken yere bir metre kala birden kanatları tüm görkemiyle açıldı. Havada asılı kalan Porz'ın şaşkınlıktan gözleri büyümüş, ağzı açık kalmış olanları kavramaya çalıştı bir süre. Önce az aşağıdaki kayalıklarla dolu sığ nehre, daha sonra kanatlarına bakarak sevinçten kahkaha atıverdi.
"Kurtuldum. Kurtuldum. Resmen kanatlarım çıktı." diye bağırdı. Kanatlarını ağır ağır çırparak yukarı uçmaya başladı. Sislerin içinden düşen bir şey farketti. Gözlerini kısarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Daha sonra farkederek
"Elis! Elis bu." diyebildi şaşkınlıkla.
Ona doğru yönelip uçarak kollarını açtı ve Elis kollarına düşüverdi.
Porz
"Tuttum seni." diyebildi rahatlayarak.
Elis bir süre afalladı. Sonra sevinçten
"Porz yaşıyorsun." diye bağırarak yanağından öptü. Porz tek eliyle elllerini çözdü. Elis'in gözleri Porz'ın yüzünden kanatlarına doğru kaydı. Elis bu manzara karşısında şok olmuş, adeta dili tutulmuş gibiydi. Sadece yüzüne şaşkın şaşkın bakıyordu. Bir süre sonra zar zor konuşabildi.
"Sen uçuyorsun."
dedi şaşkınlık içerisinde.
"Evet uzun hikaye." dedi.
Porzın, nihayet yukarı ulaşabilmiş kucağında Elis'le görkemli kanatlarını son derece açmış havada arkadaşlarına bakarak duruyordu. Tüm gözler bir anda üzerine kaydı ve herkes donakalmış ona bakıyordu.
Porz yere usulca inerek Elis'i bıraktı. Sadece aralarında santim vardı, Porz Elis'in gözlerine aşkla bakarken ardından göz kapakları ağırlaştı ve Elis'i öptü. Eliyle onu belinden tutuyor Elis de kollarını Porz'ın boynuna dolayıvermiş o da öpüyordu.
Lili uçarak öfkeyle sarayının balkonundan girdi.
"Lanet çocuk. Bir uçan Angal'ımız eksikti." diye bağırarak yanındaki vazoyu yere fırlattı.
Lilihard cehennem kraliçesiydi ve Aron da denilen cehennemin en üst ve en karanlık katında hüküm sürüyordu. İblisler eğer yok edilmezlerse sonsuza kadar yaşayabilir, hatta ölen bir iblis geri getirilebilirdi. Lilihard ilk iblislerden birisi yaklaşık ikiyüz elli yıldır Nora'nın ilk oluşumundan beri yaşıyordu. Cehennemin yedi derecesi yani yedi ayrı katı bulunur her biri de farklı görünüme ve havaya sahipti. Aron da bu katların en üstü olup daima karanlık ve hiçbir zaman güneş doğmazdı fakat her zaman kızıl renkte dolunay doğardı. Yine siyah kum gibi toprakları ve kurumuş ağaçları vardı. Etrafta iblisler, yarasa ve kargalar uçuşuyordu. Her yer karanlık olduğu için dikili meşalelerle aydınlatılmıştı. Lili'nin sarayı ise alev gibi kızıl renkte taş bir yapıydı. Cehennemde kızıl bölge denilen bir yer komple kızıl taşlardan oluşuyordu. Saray da bu taşlardan inşa edilmiş ve bu yüzden de Kızıl Saray denilirdi. Devasa büyüklükte yüksek bir saraydı. Girintili ve keskin yapısıyla dikkat çekerdi. Yan taraflarında önde ve arkada olmak üzere 4 tane uzun sivri kuleler vardı. Binadan ayrı gibi durur fakat bitişikti. Ön taraftaki kuleler arkadakilere göre biraz daha birbirlerine yakındı ve arkadakiler ise birbirinden daha uzak olup daha büyük ve uzundular. Bu dört ana kulenin her biri üç sivri uca sahipti. Bu uçlardan ortadaki daha uzun, yanlardakiler ise biraz daha kısa olup aynı boyda olup uçlara doğru ortadakine yaklaşıyor ve sivri keskin bir görünüm kazanıyordu. Ortada ise aynı şekilde kulelerin ucuna benzer üç sivri çıkıntıya sahip bir çatı ve altında geniş pencereli bir teras vardı. Bina sekiz katlı olup enine de oldukça genişti.
Lili sinirli sinirli sarayında elbisesini savurup dolaşırken uşağı
"Noldu efendim?" dedi telaşla.
"Ne olacak Milena'nın oğlu ortaya çıktı herşeyi mahvetti." diye bağırdı öfkeyle.
Uşak şaşırarak
"Ne! Bu doğru mu?" diyebildi.
"Malesef." dedi. Hâlâ sinirli bir şekilde salonun ortasında dolanıyor ve biçimli vücudunu sıkıca saran siyah elbisesinin eteği bacağına dolanıyor, ara ara derin yırtmacından tutup geriye atarak savuruyordu.
"Bir şeyler yapmamız lazım." dedi sinirle dolaşırken.
"Dev bir yaratık yapıp üzerlerine salabiliriz." dedi uşak.
"Evet olabilir ama içlerine de sızmak ve bildikleri herşeyi bilmek gerek." dedi düşünceli.
"Kraliçemiz için bu çocuk oyuncağı." dedi uşak haince gülümseyerek.
"Tabi ya." dedi uşağına bakarak.
Ardından
"Malkona." sözleri çıktı dudakları arasından.
Uşak tereddüt ederek
"Ama efendim ona nasıl güvenebiliriz." dedi.
Kraliçe uşağına dönerek "Hemen onu buraya davet et." dedi heyecanla.
"Gördüğüm en zeki iblis o. Bir de canlı birilerinin ruhunu üflersek onlardan biri gibi olur. Ve sen de gözcüsü olur güvenilir mi değil mi anlarsın." dedi.
"Olurum ama umarım bir kazık atmaz." dedi uşak çaresizce.
Alaylı bir gülümseme ile
"Atarsa burada barınamayacağını gayet iyi biliyor." dedi Lilihard.
Malkona Aron'da bir lorddu. Karanlık zeki bir iblisti ve oldukça tehlikeliydi. Yirmili yaşların ortasında gösteriyordu. Siyah şekilli duran düz saçları vardı. Beyaz bir teni, kemikli karizmatik yapılı bir yüzü olup koyu kahverengi gözleri, kemikli düzgün bir burnu ve belirgin şekilleri olan orta kalınlıkta bir dudağı vardı. Elmacık, burun ve çene kemiği oldukça belirgindi. Uzun boylu, orta yapılı fakat kaslı fit bir vücudu vardı.
Aron'da iblisler farklı farklı türlere sahipti. İnsan görünümlü olanlar zeki ve kötücüldü. Siyah bir duman olup kaybolup geri gelebilirler ve her birinin farklı bir hayvana dönüşebilme özelliği bulunurdu. Bir Angal'dan daha güçlü olabilirler ve insan ruhlarını ve enerjilerini emerek iblis ruhlarını saklayabilir, insan gibi Nora'da dolaşabilirlerdi. Kötü, hilekar, kurnaz ve düzenbazlıkta üstlerine yoktu. Bu iblisler tıpkı inşa gibi görünseler de normalde canlı enerjisi olmayıp iblis enerjileri hissedilir, iblis oldukları anlaşılıyordu. Fakat insan ruhu ve enerjisine bürünerek gerçek kimliklerini gizleyebilirlerdi.

NORÂ GÜNCELERİ SERİSİ 1: KAVİM SAVAŞLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin